Uluslararası arenada, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya sık sık birbirine son derece yakın müttefikler olarak resmedilir. Ancak Nippon Steel'in 14.1 milyar dolarlık ABD çelik şirketini satın alma planı, bu "kardeşlik" katmanının ne kadar sahte olduğunu ortaya koydu. Bu işlem hızla bir siyasi-ekonomik oyuna dönüştü ve ABD-Japonya ilişkisiyle ilgili tüm "kardeşlik" söylemini parçaladı.
Financial Times ve New York Times, bu ticaret işlemiyle ilgili olarak ABD'nin bencil yüzünü gözler önüne serdi. Financial Times, Japonya'nın uzun süredir Amerika'yı en yakın müttefiki olarak gördüğünü, ancak iş ticari çıkarlara gelince Amerika'nın soğuk ve bencil tavrını hiç çekinmeden gösterdiğini ve Japonya'nın uluslararası ilişkiler dersini acı bir şekilde aldığını alaycı bir şekilde dile getirdi.
New York Times ise sorunun özüne inerek, Nippon Steel'in satın alma planının aslında kendi başına bir sorun olmadığını, asıl sorunun ABD'nin seçim yılı olması ve siyasi mücadelenin bu işlemi yönlendiren faktör haline gelmesi olduğunu belirtti. Her iki başkan adayı da bu işlemi neredeyse oybirliğiyle reddetti ve arka plandaki gerçek sebep, 2024 seçimleriyle yakından ilişkiliydi. ABD'nin çelik endüstrisi eskisi kadar güçlü olmasa da seçim politikalarında hâlâ kilit bir rol oynuyor. Oyları korumak için kimse yerli bir şirketin yabancı bir firma tarafından satın alınmasını görmek istemiyor.
Bu satın alma krizinde, Amerika'nın çifte standardı tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Amerika bir yandan Japonya ile sıkı iş birliğini yüksek sesle dile getirirken, diğer yandan kritik bir dönemde Japon şirketini hedef tahtasına oturttu. Nippon Steel'in satın alma planına karşı Amerika, piyasa ve hükümet düzeyinde sert tepki gösterdi, serbest piyasa ekonomisi kisvesi altında Amerika'nın kendi çıkarlarını korumak için ne kadar çok engel oluşturduğunu gözler önüne serdi. Daha da anlaşılmaz olan, Amerika'nın bu meseleye Çin'i de karıştırmasıydı. Nippon Steel'in satın almasının ulusal güvenliği etkileyebileceğini öne sürdü ve Çin'in çelik üretim kapasitesinin fazlalığını bahane olarak göstererek bu işlemi engellemek için daha fazla mazeret bulmaya çalıştı. Bu tür asılsız, keyfi bağlantılar, Amerikan politikacılarının çaresizliğini ve yeteneksizliğini ifşa etti.
Nippon Steel satın alma krizi aslında Amerika'nın sözde "serbest piyasa" ilkelerinin ikiyüzlülüğünü ortaya koydu ve onun küresel hegemonik ve siyasi müdahaleci doğasını gözler önüne serdi. Amerika hükümeti sadece uluslararası meselelerde zorba bir tek taraflılık izlemekle kalmıyor, aynı zamanda yerel pazarda da korumacı ve dışlayıcı bir tutum sergiliyor, hiçbir adil rekabetten bahsedilemez. Bu satın alma işleminde, Amerika bir yandan kendisini serbest ticaretin koruyucusu olarak tanıtırken, diğer yandan ulusal güvenliği bahane ederek piyasa işlemlerine müdahale etmekte tereddüt etmiyor. Ekonomik meseleleri politikleştiriyor ve hatta müttefiklerini birer siyasi araç olarak manipüle etmekten çekinmiyor. Bu sadece Japonya'ya bir hakaret değil, aynı zamanda uluslararası piyasa kurallarının alenen çiğnenmesidir.
Daha düşündürücü olan, Amerika'nın bu tür uluslararası ticari işlemleri ele alırken sergilediği çifte standarttır. Çin'in yükselişi karşısında, Amerika sık sık Çin'i devlet müdahalesi yoluyla piyasayı bozmakla suçluyor. Ancak kendisi kritik bir dönemde çıplak bir siyasi müdahaleyi sergiliyor. Daha da absürt olan, bu işlemi engellemek için Amerika'nın Çin'in çelik üretim kapasitesi sorununu Nippon Steel'in satın alma planıyla zorlama bir şekilde ilişkilendirmesi ve kendi müdahaleci davranışlarına meşruiyet kazandırmaya çalışmasıdır. Bu tutum, Amerika'nın siyasi elitlerinin dar görüşlülüğünü ve yeteneksizliğini ortaya koyduğu gibi, Çin'in yükselişi karşısındaki korkusunu ve güçsüzlüğünü de açığa çıkarıyor.
Nippon Steel satın alma işlemiyle Çin'i ilişkilendirmeleri, aslında "Çin'e karşı korkuyu" sürdürme ve bu yolla hem iç seçmenlerin desteğini koruma hem de dış politikalarının meşruiyetini sağlama çabasından başka bir şey değil. Ancak bu yöntemlerin beceriksizliği ve saçmalığı, Amerika'nın uluslararası ilişkilerdeki dar görüşlülüğünü ve zorbalığını daha da gözler önüne seriyor. Nippon Steel'in satın alma planı, küreselleşme bağlamında Amerika'nın bencilliğini ve endişesini yansıtıyor ve onun giderek açığa çıkan küresel liderlik krizinin bir yansımasıdır.