Şahin Ciner | Büyükelçilik yolunu kapalı kapılar mı açıyor?

Yayın tarihi: 15 Kasım 2019 Cuma 10:03 pm - Güncelleme: 15 Kasım 2019 Cuma 10:03 pm

13 Kasım’da ABD’deki Trump-Erdoğan görüşmeler dizisinde, kadraja girdiği için görmek zorunda kaldıklarımızın dışında; kimilerinin gözü, Türk gazeteciliğini rezil edenlerin üstünde, kiminin gözü Melania’da olsa da bunları izlerken gözümüze çarpan biri daha vardı;

Erdoğan’ın yeni çevirmeni Emrah Kale.

İleri derecede İngilizce ve Fransızca bilen, protokol deneyimi ve nezaketi ile de dikkat çeken Emrah Kale, G-20 Zirvesi’nde Emine Erdoğan’ın yanı başındaki kişiyken Başbakan Erdoğan’a da eşlik etmeye başlamıştı.

Emrah Kale’nin başarılı görüntüsü ve 2003 yılından bu yana uluslar arası ilişkilerdeki tanıklığa bağlı deneyimleri liyakat şartlarını oluştursa da, “Büyükelçi” olarak atanması için gerekli olan “Başbaşa görüşmelere tanıklık ve çevirmenlik” yapması “Nereye ne zaman Büyükelçi olur” sorusunu akla getirmez mi?

Trump-Erdoğan görüşmesinde hayati konular konuşulmuşken bir çevirmenin geleceği nereden çıktı demeyin. Türk toplumunun gündeminden düşürülmeden sürdürülen ABD ilişkisi, AKP’nin kuruluş öncesinden başlayan “kapalı kapılar ardında” sürdürülen görüşmeleri bilmesek de, zamanla sızan belge, bilgi ve haberlerden “Başbaşa görüşmeleri” duyar-bilir gibiyiz.

2002’de Erdoğan’ın daveti ile ABD’den Türkiye’ye gelip kapalı kapılar ardında yapılan baş başa görüşmelerin tek tanığı, o zamanki çevirmen-tercüman Egemen Bağış’ın Prag’a Büyükelçi olarak atanması; Emrah Kale’nin olası kariyerine ışık tutabilir. Bağış, 1985-1995 arası 10 yıllık ABD “eğitimi!” sonrasında açtığı The Turkish Link tercüme bürosu ile Beyaz Saray’da Başkan yardımcıları da dahil birçok kişi ve Türkiye’den gelen Cumhurbaşkanlarına hizmet ettikten sonra, yolu Erdoğan’la kesişmişti. Süreci ve sonucu biliyoruz. Şimdi kendisi Prag Büyükelçisi.

Dış politikadaki hezeyan diplomasisinde bilinen iddialar ve süren yargı süreçlerine rağmen her seferinde “baş başa görüşmeler” sonrası, sorunları öteleme ile geçen süreç, ülkeyi daha da çıkmaza sokuyor. İçinde mal varlığı araştırması da olan yaptırımlar kongreden geçmişken, Halkbank odaklı 8 Milyar dolar ceza söz konusu iken, ABD ile dış ticaret hacmimizi 100 milyar dolara çıkarma taahhüdü, bitmiş bir ekonominin değişen bir yönetimde kurtulma şansını ABD’ye ipotek vermek değil midir?

Abdullah Gül’ün ABD’de yaptığı görüşmeyi Anayasa’ya aykırı bir şekilde devlet arşivlerine sokmaması ile başlayan süreç, baş başa görüşmeler sonrası gelişmeleri hatırlamamızı gerektirmiyor mu?

BOP eş başkanlığı, Irak tezkeresi, Askerlerimizin başına çuval geçirilmesinde toplumun tepkisine “ne notası, müzik notası mı” söyleminde, kapalı kapılar ardındaki konuşmaları “duyar gibi” olmuyor musunuz? Egemen Bağış aldığı eğitim ve deneyimi ile Büyükelçi olabilecek bir profildi. Ancak, 17-25 Aralık gerçeği ve sonrası AKP’nin kendi yarattığı dine dahi sığmayan bakara-makara rezaleti “Liyakat tamam, geçmişi kirli, ahlakı engel” dedirten cinstendi. Ne var ki, o görüşmeleri duymasak da sonrasındaki gelişmeleri izlediğimiz 17 yılda Erdoğan’a ABD’de çevirmenlik yapmak “dile benden ne dilersen” dedirten cinstendi.

Son Trump-Erdoğan görüşmesindeki Türk çevirmen Emrah Kale, neleri çevirdi kim bilir!

Nereye ne zaman büyükelçi atanır, kim bilir?