Şahin Ciner | Beyinlerin göçü gerçekleşmeden, beyin göçü bitmez!

Yayın tarihi: 12 Nisan 2021 Pazartesi 3:03 pm - Güncelleme: 12 Nisan 2021 Pazartesi 3:03 pm

Beyin Göçü ile ilgili kelime anlamına dayalı birçok tanım olsa da burada anlatılmak istenen; sıradan insan dışında, evrenin genelde faydasına diğerlerinden farklı olarak katkı sunma donanımına ulaşmış insanların, beslendikleri ülkelere hizmet yerine başka bir ülkeye yerleşmelerindeki trajedi vurgulanır. Bilim insanlarının yetiştirilmesi için büyük kaynaklar gerekir. Ülkenin bu kaynaklarını kullanarak yetişmesine rağmen ilgisizlik ve olanaksızlık nedeniyle, umutlarını bulabilecekleri başka ülkelerden haberdar olduklarından göç için potansiyeldirler.

Beyin göçünün birden çok türü varsa da asıl konumuz ve onları bu göçe iten nedenlerden en önemli olanı, ülkede kaynakların doğru kullanılmaması, hukukun yok edilmesi, yolsuzluk, yasakların
gündemden düşmemesi, yönetenlere toplumun büyük kısmı tarafından yönetemiyor gözüyle bakılması ve toplumsal bölünmenin hızlanması ile ulus bilincinin zayıflamasıdır.

Bazı “düşünürlerin” “Beyin göçünün nüfusta azalmaya sebep olması kişi başına düşen milli gelirden daha az kişinin daha çok pay alacağı anlamına da gelebilir. Bu yönden bakıldığında beyin göçü
olumlu bir etkiye sahiptir” gibi yaklaşımlarına bakarak, bu göçlerdeki kişilerin kendi gibiler olacaksa sorun olmayacağı söylenebilir.

Bir başka “düşünür grubu” da başka ülkeye daha iyi iş imkânları için göç eden kişiler anavatanına döndüğü zaman da ekonomiye artı bir değer olarak da katkı sağlayabilir iddiasıyla beyin göçü ile
insanların eğitimleri için bir süre ve planlı yurt dışı eğitimlerini birbirleri ile karıştıracak beyinlere sahiptirler.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler zulmünden kaçanlar Türkiye’ye sığınmış ve Türkiye’deki eğitim sisteminin gelişimine büyük katkı sağlamışlardı. O yıllarda kaybeden Almanya, kazanan Türkiye iken, bu ivmeyi ülke adına kullanamamız bizi bu karanlık günlere taşıdı.

Öyle ki, bu kaynakları kullanamadığımız için, 1960’lı yıllarda Türkiye’den Almanya’ya çok sayıda kalifiye ve kalifiye olmayan işçi ve uzmanın göç etmesi, Birleşik Krallıkta yaşayan çok sayıda kalifiye çalışan daha iyi yaşam şartları için Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya’ya göç etmesi, Afrika’dan çok sayıda kişi daha iyi yaşam şartları ve haklar için Avrupa’ya göç etmesi beyin göçü değil, daha iyi bir yaşam için göçlere dönüştü.

Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünü kapatan bir zihniyet olmasaydı, Özlem Türeci ve Uğur Şahin’den önce ülkemizde yaşamaya devam edenlerin geliştirdiği aşılarla tüm nüfus aşılanmış ve salgına bağlı ölümler bu seviyelerde olmayacaktı.

Acımasızca toplanan vergiler yandaşlara kullanılırken, eğitim anında aldığı kredi için evine haciz gelen öğrenciyi ülkede tutamazsınız. Zaten toplumu ayrıştırarak zedelediğiniz ulus bilinci, gençlerin ilk arayışını demokrasinin sorgulanmadığı ülkelere çoktan yönlendirmiştir bile.

“Tersine beyin göçü” projesi olarak açıklanan, yurtdışındaki bilim insanlarımızı Türkiye’ye geri getirebilmek için teşvik programı, henüz göç etmemişlere “Ülkede kalırsan açlığa mahkûmsun, Önce
git, biz çağırırsak gelirsin” demektir. Bunu açıklayan bakan “Bilim insanlarımızın yurda dönüşünü sağlamak için çok önemli bir politikayı hayata geçiriyoruz, yurtdışından ülkemize dönen genç
araştırmacılara 20 bin lira aylık vereceğiz, yurtdışından ülkemize dönen deneyimli araştırmacılara aylık 24 bin lira vereceğiz” derken, henüz göç etmemiş beyinlerin ödeyemedikleri kredileri için
evine haciz gönderildiğini hatırlamayacak bir beyne sahip olduğunu da göstermiş olmuyor mu? Dışarıya göç eden beyinlerin ülkemize maliyeti 243 milyar Dolar.

Bunun tamamen olmasa da, makul seviyelere indirmenin sorusu, acaba neden göç ediyorlar olmalıdır. Cevabı ülkeyi yöneten beyinler olabilir mi? İktidarı bırakmaktan, muhalefete bile göçmekten korkanlar oldukça, Bey’in Göç’ü gerçekleşmeden, Beyin Göçü Bitmez!