Rousseau, Kant ve Goethe

Yayın tarihi: 10 Şubat 2020 Pazartesi 7:09 pm - Güncelleme: 1 Mayıs 2020 Cuma 6:53 pm

Sayıl Cengiz Gündoğdu

Bugün Ernst Cassirer (1874-1945) Rousseau, Kant, Goethe adlı yapıtını çantama koydum. (Çeviren; Mustafa Tüzel, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017)

Rainer B. Bast, Cassirer için şunları söyler; “Cassirer’ın felsefesine Almanca konuşulan coğrafyada o yıllar boyunca pek itibar edilmemiştir. Bunun bir iç ve dış olmak üzere iki ana nedeni bulunduğu söylenebilir.”

Nazi Almanya’sı yazara okuma yasağı getirir.

Cassirer’in ele aldığı düşünürlerin temel karakterleri şöyle, “Rousseau yalnız, tutkulu, huzursuz yaşayan bir insan. Yaşadığı yerden hayatı boyunca ayrılmayan Kant, insanı ve felsefesi açısından katı disiplinli… Goethe, şiir sanatının en büyük şairi.”

Rousseau Kant’ta içsel bir düşünce değişikliği yaratır.

Cassirer, bu değişikliğin nasıl olduğunu sorar. Rousseau ile Kant arasında ortak bir nokta yoktur. Onlar farklı dünyaların insanlarıdır.
Peki etkileşim nasıl oldu.

Bunu okudukta Soru adlı kitabımda Rousseau bölümünü açtım. Şöyle diyorum.

“Günlerdir Rousseau’yu düşünüyorum. Şunun için. İnsanı anlatan… İnsanla uğraşan birçok eser okudum. Ama Rousseau kadar insanı seven… insanı düşünen… insan acısıyla yoğrulan bir insan görmedim diyebilirim.”

Soru adlı kitabımdan bir alıntı daha.

“Bruno Apitz Kurtlar Arasında Çıplak adlı romanının bir yerinde söyledi, ‘Bir insan bu sıfatı taşımayı hak eden biri tüm eylemlerinde daima yüce bir amaç vardır.’”

Açık… Net söylüyor Apitz. İnsan olmayı hak edebilmek için bütün eylemlerimizde… daima… yüce bir bilinç gözetmeliyiz. Bu ancak bütünsel bir bilinç durumuyla mümkündür.

İnsanı kültürünü bütünselliğiyle kavrayan bilincin edimi tırıl olmaz. Tırıl eylemlerin öznesine bakın, orada parçalı bilinç görürsünüz.

Türkiye bu yarı bilinçli öznelerin egemenliğine girmiştir.

Cassirer’e geldikte, Rousseau Kant’ı nasıl etkiledi. Bu konuda Cassirer ne diyor… Daha oralara gelmedim.

Kant şöyle diyor, “Bilgiye susuzluğu ya da her ilerleyişteki hoşnutluğu hissediyorum. Bir dönem tüm bunların insanlığın onurunu oluşturabileceğine inanırdım ve bundan haberi olmayan ayak takımını hor görürdüm. Rousseau beni doğru yola soktu. Bu kör üstünlük duygusu ortadan kalktı. İnsanlara saygı göstermeyi öğreniyorum ve bu meselenin geri kalan herkese insanlığın haklarını sağlamlaştırmak için bir değer sunabileceğine inanmasaydım kendimi sıradan bir işçiden çok daha yararsız bulurdum.” (y. 4)

Rousseau’nun karakterini belirlemeden önce önemli bir noktayı saptamak zorunlu. Önce şu ben, topluluk içinde, toplumu yok sayarak öznel yaşayamazsın.

Cassirer şöyle der Rousseau için, “topluma hizmet verebilmesi ve ona verebileceğini vermesi için toplumdan uzak durması gerekiyordu.” (y. 10) Kant bunu anlayan tek kişiydi.

İkisi de insanseverdi. İkisi de insan için yaşadı. Rousseau insandan uzaktı. Kant insana yakındı ama Rousseau’yu anladı.

Şöyle der Cassirer, “Kant, kendini önyargısızca Roussaeau’ya okumaya veren ve yapıtın içindeki insanı tanımaya çalıştı.” (y. 52)

Kant’la Goethe’nin ilişkisi… Kant, doğa öğretisinde matematiği önemsiyor. Bu konuda şöyle diyor; “(…) doğa bilimi matematiğin kullanılmasına izin verdiği ölçüde gerçek bilimi içerecektir.” (y. 56)

Goethe’ye geldikte, Goethe matematiğe karşı bayağı mücadele ediyor bu konuda… ama yalnız kalıyor.

Kant’la Goethe’yi birleştiren çizgi nedir.

Bu çizgi Kant’ın “Yargı Gücünün Eleştirisi” adlı yapıt. Bu yapıt için şöyle der Goethe;

“Düşünüş tarzım yazarınkiyle her zaman uyuşmasa da, bazı şeylerin eksik olduğunu görsem de yine de eserin ana düşünceleri benim şimdiye kadar ki yaratımlarımla edimlerimle ve düşüncelerimle tamamen aynıydı. Sanatın ve doğanın içsel yaşamı içinden dışarıya karşılıklı etkiler. Kitapta açıkça telaffuz edilmiş. Bu iki sonsuz dünyanın ürünleri kendileri için var olmalılar, yan yana oldukları içinde elbette birbirleri için var olmalar ama kasten birbirleri yüzünden değil.” (y. 58)