Putin kimi tehdit ediyor?

ABD’nin bunak Başkanı Biden, İngiltere’nin İşçi Partili Başbakanı Starmer  ve Almanya’nın başka bir erkekle ilişkisinden dolayı eşinden ayrılan Yeşiller Partisi lideri ve Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock‘un koalisyon ortağı 

Sosyal Demokrat Partili Başbakanı Olaf Scholz’ın Ukrayna Cumhurbaşkanı ve dizi oyuncusu Zelenski’ye ‘Rusya’nın derinliklerini vurmak istiyorsan sana istediğin kadar uzun menzilli füze veririz’ deyince, Putin “ Füzelerin fırlatıldığı ülkeleri ve bu işi organize eden ABD, İngiltere ve NATO ittifakını nükleer başlıklı füzelerle vururuz’ dedi.

Türkiye ve dünya medyası yaklaşık iki haftadır bu konuyu konuşuyor ama hemen hemen hiç kimse olası nükleer savaşın Türkiye’ye etkilerini konuşmuyor.

Tarihi hatırlayalım ..

II. Dünya Savaşından sonra Japonya'nın teslim anlaşmasının güvertesinde imzalandığı Missouri zırhlısı 5-9 Nisan 1946 günlerinde İstanbul’u ziyaret etmiş ve Cami mahyalarında ‘Well Come” ışıklandırmalarıyla karşılanmıştı.  Bayar-Menderes iktidarıyla hız kazanan ve Şubat 1952’de Türkiye’nin NATO’ya alınmasıyla devam eden ‘ABD Aşkı” farklı aşamalardan geçerek bugüne kadar devam etti. Ve bu süre içinde Türkiye; NATO ve genel olarak emperyalist batıyı Sovyetler Birliği’ne karşı savunmada coğrafi, tarihi ve dinsel ( komünizmle mücadele) olarak ön karakol görevini üstlendi. Sovyetler Birliği’nin dağılması ve bölgesel ve uluslararası alanda çok hızlı gelişmelerin yaşanması sonucu Türkiye ile Rusya arasında yeni türden bir ilişki başladı ve AKP iktidarıyla birlikte farklı bir zeminde gelişti ve öyle devam ediyor.

Bu kısa girişten sonra şimdi Putin’in tehditlerine gelelim.

Bu tehditlerin Türkiye açısından ne anlama geldiğini anlayabilmek için geçmişte yaşanan iki olayı anımsamamız gerekiyor.

Hikaye 1 :

ABD; 1957’den itibaren Sovyetler Birliği topraklarını gözetlemek için U-2  casus uçaklarını İncirlik ve Peşaver (Pakistan) üslerine yerleştirdi. Paris’te düzenlenmesi planlanan Doğu-Batı Zirvesi’nden 15 gün önce, 1 Mayıs 1960’ta İncirlikte’ten kalkan bir Amerikan U-2 casus uçağı, Sovyetler Birliği üzerinde keşif görevi yaparken düşürüldü. Başlangıçta ABD; uçağın casus değil meteoroloji uçağı olduğunu iddia etmiş ama uçağın pilotu Garry Powers sağ olarak Sovyetler tarafından ele geçirilmiş ve tüm operasyonu anlatmıştı. 

U-2 Olayı sadece Doğu ve Batı blokları arasında diyalog çabalarını olumsuz yönde etkilemedi, aynı zamanda Moskova’nın  Türkiye ile ilişkilerinde bir krize yol açtı. Dönemin Sovyet lideri Kruşçev bu tür “düşmanca eylemleri” tekrar etmemesi için Ankara’yı uyardı ama Türkiye’nin kendi topraklarında yürütülen bu casusluk faaliyetinden haberi bile yoktu. Bu krizden yaklaşık üç hafta sonra askerler 27 Mayıs müdahalesini gerçekleştirerek DP iktidarına son  verdi ve Menderes’la birlikte üç bakanını idam etti.

Hikaye 2:

1959’da Castro’nun ABD işbirlikçisi Batista rejimini devirmesi Washington’nu çılgına çevirdi. Bunun üzerine CİA ABD’ye kaçan Kübalı mültecilerden bir ordu kurarak Küba’yı işgale yeltendi ama bu müdahale sonuçsuz kaldı. Bu durumdan yararlanmak isteyen Sovyetler Birliği Castro’ya yardım etmeye başladı ve olası bir Amerikan müdahalesine karşı güvence verdi. Bu sıcak ilişkilerin bir sonucu olarak Moskova ticari gemilerle Küba’ya füze, füze rampaları, nükleer başlık ve bunları monte edip çalıştıracak bin kadar askeri gönderdi. 14 Ekim 1962'de bir ABD casus uçağı inşaatı devam eden nükleer füze rampalarını tespit etti. Fotoğraflardan edinilen bilgiye göre füzelerin en çok bir hafta içinde hazır hale getirileceği  ve bu nedenle bazı parçaların Sovyetler Birliği’den  Küba’ya gelmesi bekleniyordu. Bunu önlemek için dönemin  ABD Başkanı Kennedy 22 Ekim’de Küba’nın denizden abluka altına alınmasına karar verdi. Bu sırada, Atlantik Okyanusu’nda seyreden Sovyet gemileri Küba’ya yaklaşmaktaydı. Bu gemiler ablukaya uymadıkları takdirde batırılacaklardı. Kruşçev ilk tepki olarak saldırı değil, savunma silahı taşıdığını söylediği gemilerin durması için emir vermeyeceğini açıkladı. Bu durum gerilimi daha da tırmandırdı. Kruşçev, 27 Ekim 1962’de Kennedy’ye gönderdiği mektupta, ABD’nin 1957’den itibaren gizlice Türkiye’de yerleştirdiği Jüpiter füzelerini  sökmesi halinde kendilerinin de Küba’daki füzeleri  sökeceklerini söyledi. Ertesi gün de devam eden mektuplaşmalarla verilen sözler tutuldu,  kriz son buldu ve Moskova’nın Ankara ile olan ikinci gerginlik dosyası kapandı ama ABD’nin İncirlik’de gizlice depoladığı 50 kadar atom bombası olduğu yerde kaldı.

Gelelim bugüne ..

Bu bombalar, her türlü uçak ve belki de füzeler İncirlik’de duruyor.İncirlik ve Kürecik’in dışında ABD ve NATO’nun Türkiye’de  en az 20 üs, dinleme istasyonu ve komuta merkezinin bulunduğu söyleniyor.

Peki diyelim ki Rusya’nın NATO ile olan kavgası tırmandı, genişledi ve Ukrayna; ABD ve diğer ülkelerden aldığı füzelerle Rusya’yı vurmayı sürdürdü. Gelen füzeleri S-400 ile düşürdüğünü açıklayan Rusya, Putin’in tehditleri doğrultusunda karşılık vermeye ve savaşın tarafı olan ülkeleri hedef almaya başlarsa Türkiye ne yapacak?

Sonuçta Türkiye bir NATO ülkesi ve ABD İncirlik üssünü ve bu üste bulunan atom bombalarını kullanmak isteyecektir. 

Rusya da bu üssü hedef aldığında belki de Türkiye Rusya’dan aldığı S-400’lerle Rus füzelerini düşürmeye çalışacaktır.

İyi de 50 atom bombası ne olacak?