Haber

Prof. Dr. Onur Bilge Kula yazdı | Marx: Özgürlük özünü bilmenin ilk gerekli koşuludur

YARGI VE YARGIÇ BAĞIMSIZLIĞININ TEMELİ NEDİR?

Almanya Ren eyaleti yargısının, Türk yargısı gibi “eksiklikleri” olduğunu belirten Marx’ın saptamasıyla, bir yargıç ile sansürcü arasındaki ayrım şudur: “Sansürcünün amirinden başka yasası yoktur”; yargıcın ise, “yasadan başka amiri yoktur.” Yargıcın görevi, tekil durumlarda yasayı “titiz incelemeden sonra anladığı gibi” yorumlamaktır. Sansürcünün görevi ise, tekil durumlarda yasayı “resmi yoruma” göre uygulamaktır. “bağımsız yargıç”, ne şuna buna ne de “hükümete” aittir. “Bağımlı sansürcü” ise, “hükümetin” bir uzantısıdır. Bir yargıçta en fazla “tekil bir aklın güvenilmezliği”, sansürcüde ise, “tekil bir karakterin güvenilmezliği” söz konusudur. Yargıç için ancak “tekil bir basın suçu”, sansürcü içinse, “basının ruhu/tini” suçtur. Yargıç bir suçu belli bir yasaya göre yargılar; sansürcüyse salt suçu yargılamakla kalmaz; bizzat “suç işler.” Sansür, bir kişinin var olan bir yasayı “ihlal etmesini” değil, o kişinin düşüncesini/görüşünü yargılar; çünkü o düşünce sansürcünün düşüncesi değildir. Söz konusu nedenlerle, “sansür yasası bir olmaması gereken bir şeydir (olanaksızlıktır)”; çünkü suçları değil “görüşleri” yargılar; çünkü bir devletin açıkça dile getirmek istemediği şeyleri, bir sansürcü aracılığıyla gerçekleştirmesi demektir. Bu yüzden, sansür çoğu kez yargının değil, “polisin” işidir.  Sansür, yargı ile aynı şey ya da özdeş sayıldığında, tümüyle gereksizleşmek zorundadır. Özgürlük kavramının içeriği, tekil insanın “neyi” yaşadığı değil, ayni zamanda “nasıl” yaşadığıdır. Tekil bireylerin “serbest olanı” yapmalarının yanı sıra, yaptıkları şeyi “özgürce” yapmalarıdır (Marx1964, s. 62- 63).

HALK NASIL YÖNLENDİRİLİR?

Basın-yayın organlarında yer alan “özgür” yazıların ve görüşlerin “yasa dışı” olarak görmeye itilen bir halk, zamanla “yasa dışı olan şeyi ‘özgür’; ‘özgülüğü’ yasa dışı ve yasal olanı ‘özgür olmayan şey’ olarak görmeye” başlar. Böylece, sansür uygulayan politik erk, toplumun salt özgür düşünme yeteneğini köreltmekle kalmaz, “devlet ruhunu/tinini de öldürür” (Marx 1964, s. 64). ‘Yargı bağımsızlığı’, yargının din ve ırk gibi hukukun dışında olan öğelerin değil, “hukukun özüne uygun yasaları” uygulamasıyla olanaklıdır. Nasıl ki, yaşamın ‘her belli tarzı’, “belli bir doğanın yaşam tarzı olduğu” gibi, özgürlüğün her belli alanı, “belli bir alanın özgülüğüdür.” Bu tümcelere şunları ekleyebiliriz: Yargıç güvencesi, hukukun üstünlüğü ve güçler ayrılığı ilkesine dayanan ‘yargı bağımsızlığı’, özgürlüklerin ve farklı yaşam tarzlarının güvence altına alınması ve böylece toplumsal tolerans kavramının da gelişmesinin önkoşuludur. Marx’ın basın-yayın özgürlüğü ve sansür konusundaki değerlendirmeleri, yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti açısından Türkiye’deki durumu açıklamak için kullanılabilir. Türkiye’de özellikle son yirmi yılda giderek artan ölçüde yargıç ve yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılması, yargının, politik erkin yönlendirmesiyle farklı düşünceleri ve görüşleri denetleme ve cezalandırma amaçlı bir kuruma dönüştürülmesi ve/veya böyle işlemeye başlaması, halkın gerçekleri öğrenme hakkını kısıtlamaktadır. Başta basın-yayın olmak üzere, kitle iletişim araçlarının her türlü şiddeti dışlayarak, gerçek bilgileri kamuoyunun değerlendirmesine sunması, bilgi edinme hakkının ve çoğulcu demokrasinin başlıca önkoşuludur. Ayrıca, insan hak ve özgürlüklerin ve farklı yaşam tarzlarının güvence altına alınması, barışın güvencesi olan toleransın güçlenmesine ortam hazırlar. Tümel kültür böylece çeşitlenir ve çoğullaşır. Basın-yayın özgürlüğünün kısıtlanması, Marx’ın deyişiyle, bütün diğer özgürlüklerin içini boşaltır. Nasıl ki, bir bedenin uzvu “diğer uzvu” koşullarsa, özgürlüğün her biçimi de, “diğer özgürlük biçimini” koşullar. Dolayısıyla, özgürlüğün en önemli dayanağı ve geliştiricisi olan basın-yayın özgürlüğünün kısıtlanması, tüm özgürlüklerin kısıtlanması demektir. Bu bakımdan, “özgürlük, özgürlük olarak kalır” ya da kalmak zorundadır; çünkü basın yayın özgürlüğü, “özgürlüğün olması ya da olmaması” açısından belirleyici önemdedir. [1] Karl marx (1964): ‘Debatten über Pressfreiheit und Publikation der landstaendischen Verhandlungen’; Dietz Verlag Berlin (DDR), s. 28- 77