Prof. Dr. Ahmet Ercan: Deprem takdiri ilahi değildir

Yayın tarihi: 18 Şubat 2023 Cumartesi 8:10 pm - Güncelleme: 18 Şubat 2023 Cumartesi 8:10 pm

Deprem bilimci, jeofizik yüksek mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, “Sürekli olarak söylenen ‘Deprem takdiri ilahidir, yaşam yazgıdır’. Hayır, öyle değildir. Dolayısıyla Japonya ve Amerika’daki güzel örnekleri biz Türkiye’de yapabiliriz. Meslek çıkarları için de ‘bu bir pastadır’ olayını bırakalım artık” dedi.

Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki 10 ilde yıkıma neden olan depremlerin ardından TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası bugün, Mimarlar Odası’nın İstanbul Büyükkent Şubesi’nde basın toplantısı düzenledi. Toplantıya Jeofizik Mühendisleri Odası Genel Başkanı Şevket Demirbaş, Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Burak Çatlıoğlu, deprem bilimci Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, Prof. Dr. Bülent Kaypak ve Prof. Dr. Mehmet Emin Candansayar konuşmacı olarak katıldı.

Toplantıda ilk söz alan Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, incelemeler için salı günü Hatay’a gideceğini söyledi. Ercan, şöyle konuştu:

“Aslında 1950’den başlamak üzere ülkede ‘hürriyet’ geldi. Herkes istediğini yapabilir. İsteyen hilafeti dahi getirebilir gibi adımlar atıldı. Köyden kente doğru bir göç başladı. 1950 yılında köylü oranı yüzde 70, kentli oranı yüzde 30’du. Şu anda köylü oranı yüzde 9, kentli oranı yüzde 93. Türkiye tarım yapamıyor, hayvancılık yapamıyor. Tabii köyden çaresiz olarak kente gelen kişiler, büyük kentlerin çeperlerinde gecekondularını yaptılar. Daha sonra her seçim döneminde gelen imar aflarıyla bir katlı gecekondu önce 2, sonra 3, sonra 4, sonra 5 katlı yapılara dönüştü. Bunların hiçbiri mühendislik yapısı değil. Dolayısıyla bütün bu yapılaşmanın, yıkımların sorumlusu, yalnız bugünkü yönetim değil, 1950 yılından beri gelen yönetimlerdir. Çünkü hepsinin tutumu aynı oldu. 2007 yılında, hani ‘Türkiye’de belediyeler hiçbir şey yapmadı’ sözü asla doğru değil. Özellikle İstanbul Belediyesi’nde, İstanbul’un 1/5000’lik yer yapısı haritası yoktu, bunlar yapıldı. İstanbul’un jeofizik davranış haritası yoktu, bunlar yapıldı. İstanbul’da incelikli çalışmalar yapıldı. Yani İngilizcesiyle Microsonation çalışmaları yapıldı. İncelikli çalışmalarla aşağı yukarı 250 metreye 250 metre bütün İstanbul’u biliyoruz. Yine İstanbul bitirilmemiş olsa da semt semt yapı nitelikleri belirlendi.

“BİR ÜLKENİN GELİŞMİŞLİK DÜZEYİ GERİYSE DEPREM ÖLÜMLERİNE ÇOK YAKIN DEMEKTİR”

Kentsel dönüşüm konusunda yapılacaklar tasarlandı ama buradaki sıkıntılardan bir tanesi para yoktu. Sayın (Ekrem) İmamoğlu’nun söylediği gibi ‘Kentsel dönüşüm yapabilmem için 25 milyar dolar gerekir’ dedi. Bu olmadığı için gerçekten kentsel dönüşüm, bizim anladığımız anlamda yapılmadı. Bunun yerine yapısal dönüşüm yapılmaya başladı. Yapısal dönüşümleri de ancak varlıklı kimseler yapabiliyordu çünkü müteahhitler fark istiyordu. İstanbul, depreme hazırlanamadı. Yani para olmadığı için hazırlanamadı. Depremin ana sıkıntısı, eğer bir ülke yoksulsa ve eğitim olarak gelişmişlik düzeyi geriyse o, deprem ölümlerine çok yakın demektir. Peki, bugünkü koşullarda ne yapmamız gerekir ki yeniden Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Malatya, Osmaniye olaylarını yaşamayalım? Şimdi Deprem Yönetmeliği her ne kadar Jeofizik Mühendisleri Odası’nı tam tatmin etmese de yapı denetim kuruluşları oluşturuldu. Bu çok olumlu bir olaydı ama yapılar denetlendi baştan, 2007’den sonra sulandı. Sulanmasının nedeni, yapı denetim kuruluşların seçimini ve parasını yapıyı yapan, üstlenen kişi veriyordu. 2019 yılında bu kez tombalayla yapı denetim kuruluşları seçilmeye başlandı, ancak yine sorun çözülemedi. Çünkü depremde yıkılan yapıların yüzde 20’si yerden gelen sorunlarla, yüzde 80’i ise yapısal sorunlardan kaynaklanır. Bu görülemedi.

Bu işi düzeltmek için önerimiz, yapı denetim kuruluşlarının adının ‘Yer Yapı Denetim Kuruluşu’ olarak değiştirilmesidir. Sadece isim olarak değil, Yer yapı denetim kuruluşları hem yeri denetlemeli hem de yapıları denetlemeli. Yer ile ilgili mühendislik kolları, yerin davranışını, depremsiz ve depremli durumda, yerin dirilik ve davranış durumunu belirleyen başta jeofizik. Çünkü deprem, jeofiziğin bir uzmanlık alanıdır. Başka hiçbir dalın birincil uzmanlık alanı deprem değildir. Bazı inşaat mühendislerinin ‘Ya jeofiziğin ne işi var burada, bizim yapılarda’ demesini biz hayretle karşılıyoruz. Çünkü yapı incelemelerinde kullanmış olduğu tüm düzenekler, jeofizik düzenektir. Hasarsız yapı diye bir şey yok, jeofizik yöntemlerle yapı incelemeleri var. Sonra bu işten bir ekmek payı ya da pastayı vermeme gibi bir mücadelesi olamaz. En büyük mücadele, halkın yaşam hakkını bir mühendis olarak saklı tutmak ve korumaktır. Yer yapı denetim kuruluşlarının her biri jeofizik mühendisi, jeoloji mühendisi ve geoteknik mühendisi almak zorundadır kadrolarına. Bunlar yetkili olmalılar. Jeofizik mühendisleri, yapı denetim kuruluşu kurabilme yetisinde olan kişilerdir. Yer yapı denetim kuruluşları, aynı zamanda bir sigorta şirketi olması gerekiyor.

Dolayısıyla gelecekte deprem olur, o yapı yıkılırsa aynen Hammurabi Yasaları’nda olduğu gibi denetim kuruluşları, yitirilen yapının bedelini katlı olarak ödemesi ve aynı zamanda orada ölenlerin tazminatını ödemesi, yetmedi, bu kişilerin ellerinden yer yapı denetim kuruluşu belgesinin alınması gerekir ebedi olarak. Ayrıca affedilmemelidir. Bunu çapraz güvenceye almak için yapılacak diğer bir olay, yapı güvenlik belgesi. Yani her yapının mutlaka yer yapı güvenlik belgesi olması gerekiyor. Yerin jeofizik mühendisleri tarafından davranışlarının belirlenmesi; taşıma gücüdür, salınım dönemidir, titreşimcik ölçümleriyle çalkalanma durumudur gibi bir de yapının oturma yönü… Mesela Rönesans yapısının yıkılmasının ana nedeni, yönseme etkisidir depremde. Uzun ekseni, ana ivme vuruş doğrultusuna dik olduğu için aynı Yalova’da, Aydınevler’de olduğu gibi özellikle Rönesans yapıları arkaya doğru yıkılmıştır. Sadece yapı niteliğinden kaynaklanmamıştır. Şimdi yapı dediğiniz zaman, sadece inşaat ve mimarları ilgilendirmiyor olay. O yapı, bizim yerin üstünde kalıyor.

“JAPONYA VE AMERİKA’DAKİ GÜZEL ÖRNEKLERİ BİZ TÜRKİYE’DE YAPABİLİRİZ”

Ben 53 yıldır o depremden o depreme gidiyorum. Sürekli olarak söylenen ‘Deprem takdiri ilahidir, yaşam yazgıdır’. Hayır, öyle değildir. Dolayısıyla Japonya ve Amerika’daki güzel örnekleri biz Türkiye’de yapabiliriz. Artık yeter yani. Artık yeter. Sonra meslek çıkarları için de ‘bu bir pastadır’ olayını bırakalım artık. Şu anda işin en ilginç taraflarından bir tanesi, kasap kasaplığını yapıyor, bakkal bakkallığını yapıyor ama yetmiyor, kasap inşaat da yapıyor. Bu olabilir mi? Biz Jeofizik Mühendisleri Odası olarak yapıların sadece inşaat mühendisleri ve mimarlar tarafından yapılmasını destekliyoruz. Artık bu olayın burada bitmesi gerekiyor. Uzman inşaat mühendisleri tarafından yapılması gerekiyor yapıların. Ülkemiz birinci derece bir deprem ülkesi ama şunu biliyor musunuz? Ben İstanbul Teknik Üniversitesi’nden emekli öğretim üyesiyim. Teknik Üniversite dahil inşaat mühendisliği diploması alan hiçbir kişi, deprem dersi, yani sismoloji almıyor, hiç okumuyor. Deprem ülkesinde, inşaat mühendislerinin depremin yapılarıyla ilişkisi konusunda sismoloji dersi almıyor, mimarlık da öyle. Akıl alır gibi bir olay değil. Ne büyük bir eksikliktir.

Bizim ilk yönetmelikler deprem olmayan Almanya’dan kopya edilmiştir ve bu hâlen sürüyor. Onun şiddetle değiştirilmesi gerekiyor. Bütün İnşaat Mühendisleri Odaları’nda zorunlu olarak deprem dersi açılması ve bunun jeofizik öğretim üyeleri tarafından verilmesi gerekiyor. Yetmedi, bir de yani bunun ‘uygulamalı deprem bilimi’ diye verilmesi gerekiyor bu dersin. Ayrıca inşaat ve mimarlık fakültelerinde, yapı ve yapılaşma fiziğinin de öğretilmesi gerekiyor. Ben iki tane inşaat fakültesinde ders verdim emekli olduktan sonra. Bu dersleri açtım ben orada. Çivi gibi inşaat mühendisleri çıktı. Dolayısıyla YÖK’ten, inşaat fakültelerinden ve inşaat öğretim üyelerinden özellikle rica ediyorum. Yani çünkü yapılar öldürüyor bizi. Yapıyı yapan kişi, deprem bilimi, yapı ve yapılaşma jeofiziği okumazsa başımıza ne gelir?”