Haber

Özgür Özel'den 'kayyım' ve 'Öcalan' yorumu: Gerçek gündemden uzaklaştıracak çabalar

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Demokrasi Yoluna Dönüş Forumu'nda çok tartışılan normalleşme sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Demokrasi Yoluna Dönüş Forumu'nda konuştu.

Özel'in konuşmalarından öne çıkanlar şöyle:

-Bu geriye gidişin nereden kök aldığını düşündüğümde, sayın Erdoğan’ın 2009-2010 yıllarında ‘Bu millete 200 yıldır istikamet dayatıyorlar’ dediği bir tiradını hatırlatmak isterim. Sayın Erdoğan’ın sorunu Sened-i İttifak ile. Batıda egemen olan fikirlere ilk kulak kabartma belgesi olan Sened-i İttifak’la. Başlattığı yürüyüş tek adam rejiminden Meclis’e geçen yürüyüşü başlatan belgedir.

-Bugün tarafsız olması gereken bir makamda ama öyle tarafsız söz kurmayan değerli meclis başkanımız da ’150 yıldır biz bu zihniyetle karşı karşıyayız’ diyor. Kendi ifadeleriyle, üslubuyla mülayim, makamıyla tarafız olması gereken ve bugün diyaloğa kapı aralaması gereken meclis başkanı neden bu hatırlatmayı yapıyor? 

“ALTILI MASA’NIN EN ÖNEMLİ KAZANIMI…”

-Bugün Altılı Masa’nın önemli kazanımı; muhafazakar, milliyetçi ve seküler kanat diye kendisinin ifade ettiği üç ana akımın birlikte müzakeresinin bu ülkeye kazandırdığı şeyler. Seçim de kazanabilirdik ama diyaloğu, müzakereyi, birlikte olabilmeyi kazandık. Buna yürekten katılıyorum. Türkiye İttifakı dediğimiz ve yerel seçimlerde büyük destek gören sürecimizin kendisi de ya da bir genel başkana bulunduğu makamdan, şahsından ziyade onu seçenlere hürmetten dolayı gösterilen diyalog ya da onun seçenlere hürmetten dolayı kendisiyle sıkışılan bir elin ‘normali budur’ dediğimiz, sonra ‘normalleşme’ diye markalaşan sonra da hiç olmayan gerçeklikleri taşıyormuş gibi gösterilen meselenin özünde şu var; ülkeyi yöneten bu ülkede fay hatlarını görünür kılmayla ilgili bir çaba 22 yıllık Ak Parti iktidarının hep tercih ettiği bir mesele oldu. Bir farklılığın üzerinde önce tepişmek, onu belirgin kılmak… Bu bazen ‘dini nikah-resmi nikah’ ayrımı. Tutmadı mesela o tartışma. Bazen Kürtler, Türkler; bazen Aleviler, Sünniler… Bir şey bulalım üzerinde tepinelim, önce o ayrılık görünür olsun sonra iki taraf kutuplaşsın. Karşı taraf şeytanlaşsın, bizim taraf arkamda kalabalıklaşsın.

-Bugün Erdoğan seçmenin kulağına şunu söylemeye çalışıyor; Biliyorum açsın, yoksulsun, işsizsin ama tehlike büyük bir kez daha arkama geçmelisin. Tarafların birbiriyle bağrıştığı bir süre bu ülkenin ihtiyacı yok.

-Bu topraklarda devlet ile millet karşı karşıya gelmez. Ama geldiği her seferde millet kazanmıştır. Ben devleti aklı olan, derinliği olan bir mesele olarak tartışmanın demokrasinin en kan emici tümörü olduğunu düşünüyorum. Bunu terk etmemiz lazım. Devlet bir organizma değil. Devlet kurumlardan ve kurumlardan müteşekkir bir aygıt sadece. Ama devleti kendi zihninde cisimleştiren çok iyi niyetli insanlar var. Onun için canını veren insanlar var onların kafasındaki kutsal devlet anlayışıyla kapışmamak lazım. Ama günü geldiğinde o insanların devlete karşı saf tutabileceğini görüp doğru yerde saf tutmak lazım.

-İçinde bulunduğumuz günlerde bambaşka bir demokrasi tarifiyle karşı karşıyayız. Ülkede bir sorunun olduğunu inkar edip o sorunun doğurduğu bir meseleyi çözmek için kişisel ilişkilere, pazarlıklara girişilen akıl dışı bir dönemdeyiz. Gelsin, konuşsun, bitirsin, özgürlüğünü kazansın bu sırada da cumhurbaşkanı da yeniden seçilme hakkı alsın. Bunu bu somutlukla söylenebilecek kadar mesenin çığrından çıktığı bir süreci yaşıyoruz. Bu yüzden burada sağlıklı tartışmalar yapmak mümkün değil. Burada sağlıklı düşünmeye devam edebilmek, sağlıklı bir zemini savunabilmek ve bu zemine davet etmek mümkün. Onların çizdiği, çağırdığı yerde, oraya katkı vermeye çalışmak o septik gündeme teslim olmak, ortak olmak ve maalesef ve tarihin yanlış tarafında durmak olur. Onların gündemine hizmet edecek hiçbir şeyin içinde olmadık, olmayacağız. Ama bu var olan bir sorunu inkar eden anlayışı teşhir etmeyeceğimizin ve o anlayışın yapamadıklarını yapacak, söyleyemediklerini söyleyecek, ülkeye öneremediklerini önerecek bir demokratik olgunlukta olduğumuzu ifade etmekten geri durmamızı da kimse beklemesin.

Bundan sonraki süreç çok istemelerine rağmen onların gündemi yerine ülkenin gerçek gündemine bu ülkeyi çekmek için sürdürdüğümüz gayreti güçlendireceğimiz bir süreç olacak. Son günlerde belediyelere atanan kayyımları da, Abdullah Öcalan'a yapılan çağrıyı da, hemen evvelsinde kapalı bir oturumla teşhir ettiğimiz İsrail Türkiye'ye saldıracak korku gündemini de ya da seçimlerden hemen sonra Numan Kurtulmuş eliyle başlatılıp reddettiğimiz yeni anayasa gündemini de gerçek gündemi konuşmaktan bizi uzak tutacak çabalar olarak görüyorum.

Kayyımlara karşı olacağız, demokrasiyi savunacağız, kayyım politikasının karşısında olacağız. Kendi belediye başkanımızı da savunacağız.