MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “AK Parti ile CHP arasında ittifak samimi dileğimizdir” sözlerini “Erdoğan’a ‘Ya benimsin ya kara toprağın’ diyor” olarak yorumlayan CHP Genel Başkanı Özgür Özel,  Ben Erdoğan’a ‘Sen Bahçeli’yi kafana takma. Ben sana Meclis’te de destek vereceğim, ekonomik pakette de destek vereceğim, arkandayım’ dersem, yani Erdoğan’a partner değiştirmeyi teklif edersem, Cumhur İttifakı’nı dağıtırım” dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den dikkat çeken açıklamalar geldi. T24’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan Özel, “MHP çok erken rahatsız olmuş olabilir normalleşmeden. AK Parti de MHP’nin restini görmüş olabilir. Ama istedikleri kadar normalleşmeyi torpillemeye çalışsınlar, normalleşmenin bir toplumsal karşılığı var. Bu toplum kavgadan, gerginlikten bıktı. Bu toplum iktidarla muhalefetin Karagöz-Hacivat gibi kısır kavgaları yıllarca sürdürmesinden bıktı. Bu toplum artık kendi sorunlarının konuşulmasını istiyor. Ben 31 Mart’tan beri aynı şeyi söylüyorum; toplumun sorunlarıyla ilgili olmayan hiçbir kavganın bir tarafı olmayacağım. Bunu sürdürüyorum. Kim ne derse desin… Yoksa ben Devlet Bahçeli’nin ‘AK Parti ile CHP arasında ittifak samimi dileğimizdir’ derken aslında ne demek istediğini bilmiyor muyum?” diye konuştu.

Özel sözlerine, “Erdoğan’a ‘Ya benimsin, ya kara toprağın’ diyor” ifadesiyle deva etti.

“BEN ERDOĞAN’A SANA DESTEK VERECEĞİM DESEM…”

Özel şunları söyledi:

“Bu zaten çalışır. Bunun çalışmasını engelleyecek tek hamle şu olabilir. Ben Erdoğan’a “Sen Bahçeli’yi kafana takma. Ben sana Meclis’te de destek vereceğim, ekonomik pakette de destek vereceğim, arkandayım” dersem… Yani Erdoğan’a partner değiştirmeyi teklif edersem, Cumhur İttifakı’nı dağıtırım. Ama bu benim sırtıma, AK Parti’nin 22 yıllık hatalarına, sorumluklarına ortak olmak gibi hiç taşımaya niyetim olmayan bir yük koyar. Ben iktidara gidiyorum. Benim partim birinci parti olmuş. Seçimden beri her ay oylarımız artıyor. Büyük bir ekonomik kriz var. Erdoğan ne depremzede için ne de enflasyonla ilgili verdiği sözleri tutuyor.”

“ERDOĞAN’LA NORMALLEŞMEK GİBİ BİR MERAKIM YA DA ANORMAL KALMAK GİBİ BİR HEVESİM YOK”

Erdoğan’ın “Muhataplarımızın ifadesiyle normalleşme çabamız aslında muhalefeti normalleştirmek” sözlerini ‘ayar verme çabası’ olarak yorumlayan Özel, şunları söyledi:

Benim Erdoğan’la normalleşmek gibi bir merakım ya da Erdoğan’la anormal kalmak gibi bir hevesim yok. Ben Erdoğan üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin saygın insanlarıyla, seçmenleriyle normal bir ilişki kurmak istiyorum. Erdoğan tek başına bir kişi değil ki. Komşum olsa küsebilirim ya da barışabilirim. Ama Erdoğan Türkiye’de 31 Mart’a kadar, son 22 yıldır halkın en çok oy verdiği siyasetçi. Bu siyasetçiyle el sıkışmamanın, bu siyasetçiyle müzakere etmemenin, bu siyasetçiyle oturup konuşmamanın, hatta bazen bayramlaşmamanın Cumhuriyet Halk Partisi’ne bir faydası yok. Seçmenine saygıdan dolayı onunla bir ilişki içinde olmak gerekiyor zaten.

Türkiye’de anormal olan anlayış zaten şu; siyasi rakipsek birbirimize bomba atmalıyız, ateş etmeliyiz. Bunun bir ortası var. Erdoğan’la yaptığımız görüşme benim açımdan sorunların bizzat onun yüzüne söylenmesi açısından da önemli. Çünkü birçok seçmen şöyle düşünüyor; ‘Bu sorunlar var ama Erdoğan’ın haberi yok. Haberi olsa çözer. Kendisi çok iyi, çevresi kötü biliyor.’ Ben oturuyorum konuşuyorum ve ayrılıyorum. Çıkınca da ne konuştuğumu insanlara söylüyorum. Hiç olmazsa sorunları Erdoğan’a bizzat söylediğimi biliyor halk artık.”

Özel’e sorulan sorular ve verdiği yanıtlar şöyle:

– Peki siz kendisiyle görüşmede gündeme getirdiğiniz ve hiç haberi olmadığı izlenimine kapıldığınız bir dosyaya denk geldiniz mi?

Hiç öyle bir izlenim almadım. Her şeyden haberi var. Her atamanın da her yaşananın da sorumlusu Erdoğan yani. Aksini düşünmüyorum. Ama Türkiye’nin bu kadar sorunu varken iktidar ile muhalefetin sürekli bir deyim yerindeyse kayıkçı kavgası içinde olmasının kimseye faydası yok. Bizim anladığımız normalleşme sadece iktidarla diyalog kanallarının açık olması değil aynı zamanda muhalefetin normalleşmesidir. Muhalefetin sorunları sadece gören değil sorunların çözümüne kafa yoran ve çözüm öneren taraf olmasıdır.

Hani Sayın Erdoğan o atıfta bulunduğunuz açıklamasında bize ‘anormal’ demeye getirdi ya… Şu yanıtı vermek isterim; eğer ülke ikimizin de tavrını anormal buluyorduysa ben normalleştim, ya sen? Ben bu normalleşmenin gerektirdiği diyalog zemininin devamını faydalı buluyorum. 5 Kasım’dan bugüne Erdoğan’a bir tane hakaret etmedim, o da bana etmedi. Normalde haftada iki hakaret davası havada uçuşuyordu ama bizim seçildiğimiz günden bugüne kadar birbirimize hiç dava açmadık. Böyle bir uzlaşmamız yok da ama bu kendiliğinden böyle gelişti.

– Genel Başkan olmadan önce Erdoğan’a her hafta dava mı açıyordunuz siz de?

Biz halen Kemal Bey’in davalarının tazminatlarını ödüyoruz. Karşılıklı haftada ikişer tane dava açarlardı birbirlerine. O ona ‘hırsız’ diyor, o ona ‘cibilliyetsiz’ diyor. Benim sadece bir tane yüzük davam vardı. Genel Başkan olduktan sonra hiç dava açmadım. Bakın, bugün bu süreci kim terk ederse bedelini öder.

Şundan da çok memnunum; iki önce bahsettiğiniz açıklamada Erdoğan ‘normalleşme’ ifadesini kullandı. Bence biz burada önemli bir kazanım elde ettik. Benim ‘normalleşme’ dediğim bu sürece Erdoğan ‘yumuşama’ diyordu. Erdoğan da artık ‘normalleşme’ demeye başladı. Demek ki muhalefetten yumuşama beklentisini terk etti. Zaten ülkenin bu kadar derin sorunları varken benim öyle yumuşak bir muhalefet görevim yok. Ama bu muhalefeti sert yapmak da kavga etmek anlamına gelmiyor.

– Sizin ‘normalleşme’ diye tanımladığınız süreçte kamuoyunun da hukuksuzluğun tescillendiği davalarda hükümetten adım gelebileceğine yönelik bir beklenti oluştu kısa süreliğine de olsa. O süreçte hükümete yakın bir gazeteci olan Abdülkadir Selvi’nin yazılarını araçsallaştırdı sanki Erdoğan’ın yakın çevresi. Selvi, Osman Kavala’dan başlayarak Gezi tutukluların serbest kalması için hukuki bir yol arandığını yazdı ısrarla. Sonra Bahçeli’nin direnişi devreye girdi şaşırtıcı olmayan bir biçimde. Siz Erdoğan ile yaptığınız iki görüşmede hakikaten de Selvi’nin yazdığı gibi Erdoğan’ın demokrasi rotasından sapmayı sembolize eden davalarda açılım istediğine dair bir izlenim edindiniz mi?

Gezi davası çözülse bundan kim fayda duyar? İlk başta Vera’nın işine gelir, babasına kavuşur.

Tayfun’un işine gelir, Ayşe Buğra’nın işine gelir, Osman Bey’in işine gelir. İkinci olarak da Erdoğan görür bu işten faydayı. Çünkü ülkeyi böyle mahkeme kararlarına direnerek, Avrupa Konseyi’ni karşına alarak, her türlü uluslararası ilişkiyi sakatlayarak yönetmek ona bir fayda sağlamıyor. Ülkeyi bu şekilde ekonomik krizden de çıkartamaz. Bu adımlar gelmeden ekonomiyi düzeltemeyeceğini Erdoğan da görüyor. Ama yapmıyor ve bedelini ödüyor.

Tabii ben görüşmelerimizin içeriğiyle ilgili bir şey demem. Erdoğan yarın kalkıp “Normalleşme tamamen ortadan kalktı. Özgür Özel ile bir daha asla görüşmem” dese de ben görüşmelerde onun ağzından çıkan herhangi bir kelimeyi paylaşmam. Bunu doğru bulmam. Erdoğan’ın kendisi ikna mı değil mi o konuyu bilmiyorum. Ama ben, Türkiye’nin ve partisinin yararı adına bu sorunun çözülmesi gerektiğine ilişkin çok sayıda ve çok etkili telkinler olduğunu hissettim. Yani o da bu sorun bir şekilde çözülsün istiyor ama sorunun çözülmesinin önündeki engel, Milliyetçi Hareket Partisi’nin tutumu. Benim gördüğüm bu.

Özgür Özel ‘Geçinemiyoruz Mitingi’nde Cumhur’a seslendi: Geçim yoksa, seçim var