Bırakın Türkiye'deki hukukçuları, Avrupa Konseyi yetkilileri de sözleşmenin bu şekilde iptalinin mümkün olmadığını açıklıyorlar. Uzun yıllardan beri görev yaptığım Strasbourg'daki ilgili kişilere bu soruyu yönelttim. Durum şudur:
Sözleşmenin tam adı, "Kadına Yönelik Şiddet ve Hane İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi"dir. Sözleşmenin hamurunda Türkiye'den insanların emeği ve hatta 'gerekçesi' bulunuyor. Bu sözleşmeyi hazırlayanlar arasında Türk akademisyen ve siyasetçiler var.
Sözleşme, Avrupa Konseyi'nin İstanbul 'Çırağan’da yaptığı bir toplantı sırasında imzaya açıldı. Bu nedenle kentin adını taşıyor. Sözleşmenin iskeletini ve AİHM'in konuya ilişkin güncel içtihadının temelini, 'Opuz-Türkiye' kararı oluşturuyor. Nahide Opuz davası, kadına yönelik aile içi şiddet nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye’ye karşı açılmış bir davadır. Dava, devletin kendisini eşi H.O.'nun şiddetinden korumadığı gerekçesiyle Opuz tarafından AİHM'e 2002'de başvurulması ile başladı. Mahkeme, Türkiye'nin şiddet gören bir kadını, savcılığa başvurduğu halde, kocasından koruyamayarak ayrımcılık yaptığına hükmetti ve Türkiye’yi tazminata mahkûm etti. Bu karar ile AİHM, tarihinde ilk defa aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı gerekçesiyle bir devleti mahkum etti. Ve bu dava sonrası Avrupa Konseyi bünyesinde aile içi şiddete karşı bir sözleşme hazırlanması kararı alındı.
FESİH DEĞİL, ÇEKİLME
Sözleşmenin Cumhurbaşkanı imzasıyla 'feshedildiği' söyleniyor. Avrupa Konseyi yetkilileri, çok taraflı bir sözleşmenin fesih değil, ancak çekilme hakkı olabileceğini, ancak bunun bir imzayla mümkün olmadığını söylüyorlar. Bir sözleşme iç hukuka nasıl girdiyse o şekilde geri çekilebileceği ifade ediliyor.
Anayasa'nın 90’ıncı maddesi şöyle: "Türkiye Cumhuriyeti adına Yabancı Devletlerle ve Milletlerarası Kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.”
Yani, sözleşme TBMM’nin uygun bulmasıyla kanunu çıkarması ve Cumhurbaşkanı’nın onaylamasıyla iç hukukta yer bulabiliyor. Ve yine aynı yöntemle geri çekmek mümkün olabiliyor.
Yani sözleşme Türkiye iç hukukuna hangi yöntemle girdiyse, aynı yöntemle çıkarmak mümkün... Başka türlü değil.
Anayasa’ya Cumhurbaşkanı Kararnamesi’nin böyle bir yetkisi var mı diye bakıldığında, 104/17'ye bakmak gerekiyor. Orada, "Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz" diyor.
Bu durumda, Anayasa ile TBMM’ye verilmiş yetki ve daha sonra Cumhurbaşkanı’nın onayını içeren bu süreç, ancak Anayasa ile değiştirilebiliyor. Yani Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin düzenleme alanı dışında duruyor.
Kısaca sözleşmeden geri çekilme işlemi, ya da resmi söylemle 'fesih edilmesi' hukuksuzdur. Bunu bizzat Avrupa Konseyi'nin ilgili birimleri söylemektedir.
Yani, İstanbul Sözleşmesi hâlâ geçerli. Onu korumak ve uygulanması için mücadele vermek de bizlerin işi...