Ölümcül kimlikler

https://tele1.com.tr/bir-alevi-bir-zenci-ve-baskanlik-saraylari-800635/) hem olumlu hem de olumsuz pek çok tepki geldi. Özetle “Mezhepçilik, ayırımcılık yapmayalım” temasıyla yazdığım satırlara “Mezhepçilik yapma” diye saldıranları görünce söyleyecek söz bulamıyor insan. Psikolojide buna yansıtma deniyor: Kendi duygularını başkasının üzerine yapıştırmak. Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Alevi’ videosu üzerine yine aynı ‘yansıtma’ mekanizmasının devreye girdiğini gördük. Amin Maalouf’un ‘Ölümcül Kimlikler’ kitabını herkesin 20 yaşına girmeden önce bir kez, 40 yaşını bitirmeden önce de ikinci kez okuması gerektiğini düşünüyorum. Kimlik ve aidiyet ilişkisini sorunsallaştıran Maalouf’tan başkası bu denemeyi yazamazdı. Lübnan’da doğan, ataları arasında Türkler (annesi Türk kökenli Mısırlı) bulunan, anadili Arapça olan, Dumas ve Dickens’ı Arapça çevirilerinden okuyarak yazına ilgi duyan, dini Hristiyan olan, göçtüğü Fransa’da yaşayıp bütün eserlerini Fransızca yazan Maaoluf… Yazara göre kimlik nüfus cüzdanında görünenle sınırlı değildir ve içinde pek çok aidiyeti barındırır. Bu aidiyetler dine, ulusa, çevreye, mesleğe, vb. bağlılık olarak açıklanıyor. Aidiyetlerin bir kısmı doğuştan geliyor ancak çoğu sonradan ediniliyor. Her insanın kafası karışıktır ama Ortadoğuluların kafası biraz daha karışıktır.

***

İnsanların sosyal medya hesaplarında kendileriyle ilgili yazdıklarını ilginç bulmamak imkansız. Kimi için doğduğu şehir önemli bir aidiyeti temsil ediyor, kimi için mezun olduğu okullar, kimi için ise tuttuğu futbol takımı. Kimi sözlendiği, nişanlandığı, evlendiği tarihi detaylarıyla paylaşıyor, kimi için annelik/babalık birinci sırada yer alıyor. X’in eşi, XX’in annesi/babası diyerek kendini başka biriyle ilişkisi üzerinden anlatanlar da az değil. Kimi için ise desteklediği siyasi parti veya lideri kimliğinin önemli bir parçası. Hatta bazen bir lidere, onu profil fotoğrafı yapacak kadar aidiyet hissediyorlar. Bu kendi kimliklerini, benliklerini yok edip, o liderin varlığında kendini var etmek olarak da okunabilir.

***

Makro kimlikler ve aidiyetler olduğu gibi mikro kimlikler ve aidiyetler de var. Eğer kimlik veya aidiyet ‘ölümcül’ -belki de burada öldürücü demek daha doğru- hale gelirse çatışmadan başka hiçbir işe yaramıyor. Yeryüzündeki bütün savaşlar bölüşememekten çıktı ama daha fazlasını almak için dinleri, mezhepleri, milliyetleri, ideolojileri yani çeşitli kimlikleri ve aidiyetleri hep bahane ettiler. Slav ırkının uzantısı Boşnaklar ile Sırplar ve Hırvatlar dinleri farklı diye savaştı. Dinleri aynı Türkler ve Kürtler ise milliyetleri farklı diye… Aynı dinin farklı mezheplerine mensup ve farklı ulusal kimlikleri olan Irak ve İran yıllarca savaşmaktan geri durmadı. Sünni Müslümanlar ile Şii Müslümanları, en büyük düşmanları İsrail devletine karşıtlıkları bile bir araya getiremedi. Ruanda’da Hutular ve Tutsiler arasında çıkan iç savaşta 800.000 Tutsi ve ılımlı Hutu öldürüldü. Her iki grup da siyahtı. Dinleri ve mezhepleri aynıydı. Kültürleri arasında hiçbir fark yoktu. Soykırıma neden olan ayrımcılık sosyo-ekonomik ve politik nedenlere dayanıyordu. Kore’yi kuzey ve güney olarak ikiye bölen ideolojik ayrılıktır. Hindistan’dan bir Pakistan ve bir Bangladeş çıkaran din farklılığıdır. Türkiye’den bakan biri için Barselonalı biriyle Madridli biri arasında hiç fark yoktur. Fakat Barseonalı, bir Katalan olduğunu ve farklı bir dil konuştuğunu söyleyecektir. Her iki dil de Latin kökenli olduğu ve pek çok ortak kelime barındırdığı halde… Bizim buradan onları bir görmemiz ayrı, onların aralarında farklılık görmeleri ayrı… Bir Türk ile bir Kürt çok benzerdir ama çok ayrı da olabilirler. Bir Ermeni’ye bu dünyada kültürel olarak en yakın olanlar -dinleri farklı olmasına rağmen- Türkler ve Kürtlerdir. Bir Yunan, Egeli bir Türk ile Milanolu bir İtalyan’a kıyasla kültürel olarak daha yakındır. Aynı Yunan, bir Rus ile aynı din ve mezhebe sahip olmasına rağmen bir Türk’e kıyasla daha az benzerlik hisseder. Bir Portekizli, Akdeniz’e kıyısı olmadığı halde bir İsrailliden daha Akdenizlidir. Mübadeleyle Türkiye’ye gelenler ‘muhacir’ adını alırken, Yunan anakarasında Türkiye’den oraya yerleşen soydaşlarını aşağılamak için ‘yoğurt yiyenler’ denmiştir (Yoğurdun Türk icadı olduğu bir kez daha kayda geçsin). Almanya’da Türk olan adam, Türkiye’de ‘Alamancı’ olmuştur. Çoğu kendini ‘gurbetçi’ olarak anmış, öldüklerinde Türkiye’ye gömülmek istemiştir. “Suriyeliler gelmesin” diyen Hataylı Arap, “Ben Türk Arabım, onlar başka Arap” sözleriyle vatandaşlık aidiyetini vurgulamıştır. Kimliklerimiz ve aidiyetlerimiz bizim sandığımızdan çok daha geniş, kapsamlı, karmaşık ve birbiriyle bağlantılıdır. Kimlikleri ve aidiyetleri, ölümcül ve öldürücü hale getirmediğimiz sürece zenginliktir.

***

Hele Türkiye gibi kesişen kümelerle her kimliğin başka bir aidiyetin, her aidiyetin de başka bir kimliğin içinden geçtiği bir ülkede kimseyi eline alıp karpuz gibi ortadan ikiye bölemezsin. Belki de sırf bu yüzden bunca kutuplaştırmaya, çatışmaya rağmen ayrılamıyoruz birbirimizden. Birine ulus kimliğiyle bağlıyız, ötekine din, başka birine mezhep, diğerine ideoloji, berikine yaşam biçimi, başkasına kültür… Ya binlerce yıldır omuz omuzayız ya da sonradan gelip sıkıca kucaklaşmışız. Hangi Türk? Ümmetçi olan mı, ulusalcı olan mı, laiklik hassasiyeti yüksek olup demokratik hukuk devleti isteyen mi? Hangi Kürt? Şeriat isteyen mi, çözümü çatışmada gören mi, çareyi Meclis'te arayan mı? Hangi Müslüman? Kendisi için istediği inanç hürriyetini bütün diğer inançlar için de talep eden mi yoksa bir tek kendine Müslüman olan mı? Hangi milliyetçi? Emperyalistlerle dost-arkadaş olan mı, ümmetçi olan mı, sırtına doğuda bir duvar arayan mı? “Ben Türk Ermeniyim”, “Ben Rum Türküm”, “Ben Musevi Türküm” diyenleri de duydum, ‘Türklüğe’ nefret kusanları da. Sorun ne? Sorun birine hangi kimliği taşıyacağını, hangi aidiyetleri hissedeceğini dayatmak… Hangi kimliğin, hangi aidiyetin kişi için önemli olduğu/ ne kadar önemli olduğu da başka hiç kimseyi ilgilendirmeyecek pek sübjektif bir konu… Peki, konu ne? Konu; kimliklerin/aidiyetlerin ayrımcılığa neden olmaması… Konu; bir kimliğin/aidiyetin ötekilere üstün sayılmaması veya aşağılanmaması… Konu; kimlik/aidiyet dayatması veya kimlikten/aidiyetten vazgeçmeye zorlanmak… Konu şu: Cumhuriyet, demokrasi, güçler ayrılığı, özgürlük, laiklik (inanç özgürlüğü ve din-devlet işlerinin ayrılması), adalet, hukukun üstünlüğü ve sosyal devlet… Benim kendi adıma önemsediğim/önceliklediğim tek aidiyet vatandaşlık aidiyeti. Fakat benim bana ait bir kimliği önemsememem sana onu yok sayma hakkı vermez. Benim bir aidiyeti hissetmemen sana onu aşağılama, küçümseme hakkı vermez. Tamı tamına 13 yıl her fırsatta -üstelik aşağılamak ve hedef göstermek için- bir adamın Alevi olduğunu meydanlarda bağırırsanız, televizyon programlarında tekrarlarsanız o adam da çıkar “Ben Aleviyim” der. Üstelik bunu öyle güzel söyler ki Aleviliğin doğuştan gelen bir kimlik olduğunu ancak insanın seçebileceği iyi bir insan olmak, doğruluk, dürüstlük, ahlak, vicdan, adalet gibi değerler bulunduğunu hatırlatarak. Evet, o bir Alevi. NOT: Çok sorulduğu için cevap vermek zorunda hissediyorum. Hayır, Alevi değilim. Hiçbir din ve dolayısıyla mezhep kimliğimin bir parçası değil. Böyle bir aidiyet hissetmiyorum. Bunu açıklamak zorunda bırakılmaktan da hoşlanmıyorum.