Olimpiyatları nasıl bilirsiniz?

Öyle büyük bir heyecanla beklerdik ki olimpiyatları aklınız durur. Gözümüzü kırpmadan izlerdik; gün boyu televizyonda koşanlar, zıplayanlar, sırıkla atlayanlar, gülle fırlatanlar, kılıç sallayanlar, kano kürek ve her yeni eklenen branşın sevinciyle bitmesini hiç istemediğimiz olimpiyat günleri. Saat farkı mı ne gam. İtinayla anne uyutulur, baba kandırılır.

Arşive dalmışken hatırladığım 1984 Los Angeles meşale töreni beni duygulandırdı. Yugoslavya var. Henüz dağılmamış anne ocağım. Tito’nun torunları diye meğerse bizi aşağılarlarmış. Ben gerçekten Tito diye Makedonya’da büyük dedem var sanıyordum. Neyse Çin Halk Cumhuriyeti küslüğü bitirmiş gelmiş. Tahran 23. Olimpiyat oyunları için aday olmuş ama ABD kazanmış, bu sefer İran küsmüş, yok. Sovyetler Birliği, 1980’de ABD Moskova Olimpiyatları’nı Afganistan işgalinden sebep boykot ettiği için yok. Anlayacağınız küsen küsene. Psikoloji politik değilse nedir, siz karar verin. İncinmiş duyguların intikam arenası kimi zaman yeşil saha kimi zaman boks ringi kimi zamanda parkeler.

Olimpiyatlar ve dağılan ülkeler

Ve bu sefer zihnim daha berrak. 1988 Seul Olimpiyatları. Esas büyük maç potada. ABD ve Sovyetler Birliği basketbol takımı maç yapıyor. 1972 Münih Olimpiyatları’nda son saniye basketiyle Sovyetler maçı almış ve kıyamet kopmuş. Şimdi 1988 ve Soğuk Savaş’ın son rüzgârlı günleri. Nitekim formalarda CCCP yani Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kısaltmasını son görüşümüz olacak. Kuzenim beni dayıma şikâyet ediyor. “Baba bak Elif komünistleri tutuyor.” O ne demek yahu, diye aklımdan geçiriyorum. Dayımın cevabı kısa ve net: Tutma kızım! Halbuki ben öndeler diye tutuyorum. Neyse CiCiCiPi maçı aldı. Şampiyon oldu ve tarihe gömüldü. NBA oyuncuları o zamana kadar olimpiyatlara katılamıyordu. ABD, 1992’de parça parça olsa da komünistlere karşı kaybetmenin acısını unutmayacak ve bir sonraki olimpiyat parkesine Michael Jordan, Magic Johnson, Lary Bird, Karl Malon gibi efsanelerle çıkacaktı. Ve biz Coğrafya dersine çalışırken parça parça olan büyük devletlerden ayrılan küçük devletlerin tuhaf isimlerini ezberlemeye çalışacaktık. Nerden bilelim, onlar olimpiyatlarda yoktu ki.

Ve tabii Naim Süleymanoğlu’nu anmadan geçmek olmaz. 190 kiloyu kaldırırken çektiği eziyetle evini yuvasını geride bırakıp göç yollarına düşen Bulgaristanlı Türkler’in her biri ona omuz veriyordu. Şanslı olan göçmen amcalarla teyzelerle televizyon başında sevinç gözyaşları döküyordu akrabalarımız. Bu olimpiyat meselesi yıllar geçtikçe benim çocuk dünyamda eğlenceli olmaktan çıkıyordu. Mesela 1936 Berlin Olimpiyatları’nın açılışını Hitler yapmış. Sadece ABD’li siyahi atlet Owens, 25 yıl geçilemeyen dünya rekorunu kırdıktan sonra Hitler’in elini sıkmayı reddetmiş. Onca sporcudan sadece biri mi? 1968, ABD marşı eşliğinde siyahi bir şampiyon yumruğu havada ,Avusturalyalı meslektaşıyla ülkesindeki ırkçılığı protesto ediyor. Ve kapkara bir Eylül günü, Filistinli Kara Eylül adlı örgütün 11 İsrailli sporcuyu katlettiği 1972 Münih Olimpiyatları. Sonrası mı, işte daha da kara günlere geldik.

Olimpiyat neydi?

Yıkılan duvarların, değişen ülke adlarının, hayatını kaybeden sporcuların, siyasi ikiyüzlülüklerin acı yarıştırdığı bir dünyaya… 2024’de ışıl ışıl bir Avrupa şehrinde yanan bir meşale… Canım Celine Dion’un asil sesi ve Edith Piaf’ın süzülen hayali… Dünya’nın Gazze’ye ilgisizliği ve Paris Olimpiyatlar’ının görkemine şaşasına olan ilgisi. Rusya yok, Belarus yok. Zavallı aç susuz insanların sözde güvenli bölgede tepelerine bomba yağdıran İsrail var. Ve ne acı ki Filistinli sporcular İsrailli sporcuları protesto ediyor. Sporcu sporcuyla barış için el ele verir. Oyunlar barış için oynanır. Olimpiyat Komitesi’nin içi rahat. ABD kongresinde bir gün önce Netanyahu şakır şakır alkışlanıyor.

Olimpiyat neydi? Barış, dostluk, sevgi. Beyaz bayrakta kol kola vermiş beş renkli halka 5 kıta…
Ve Olimpia Meşalesi’nin ateşi, Olimpos’tan Tanrı Zeus’un ateşini çalan zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayan Prometheus’a ait değil midir?

O zaman Olimpia sözüle bitsin ve başlasın: Citius, altius, fortius/ Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü… Hemen şimdi Barış…

Yazının görseli: 1968 Mexico City Olimpiyat Oyunları’nda ırkçılığı protesto eden farklı ülkelerden üç sporcu. (Tommie Smith, John Carlos ve Peter Norman)