Haber

Özgür Özel'den Bahçeli'ye: Öcalan'ı salarsan PKK denen yapı başka bir isim altında ortaya çıkar

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Devlet Bahçeli'nin 'Öcalan' çıkışı hakkında çarpıcı değerlendirmeler yaptı. Özel, Öcalan'ın serbest bırakılması PKK'nın sadece isim değiştirerek yeniden ortaya çıkmasına neden olacağını söyledi.

Özel Haber: Zeynel Lüle

CHP Genel Başkanı Özgür Özel gazetecilerle bir araya gelerek gündeme dair soruları cevapladı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Kürt sorunu ve PKK lideri Abdullah Öcalan hakkında yaptığı açıklamalarına değinen Özel "Kürt sorunu yoktur dersen, Abdullah Öcalan'ı salarsan adı PKK olan yapı, başka isim altında, başka bir terör odağı olarak ortaya çıkar. " ifadelerini kullandı.

Özgür Özel'in açıklamalarının satır başları şu şekilde:

Burada kişisel meseleler değil, toplumsal bir sorun var. Kürt sorunu diye bir sorun olduğunu herhalde Türkiye'de Devlet Bahçeli ve ne dese onu ayakta alkışlayan grubu dışında herkes kabul ediyor. 

Biz bütün Türkiye’nin sorunlarının çözüldüğü bir Türkiye istiyoruz. Bunun için de demokrasi vaadediyoruz.

Bu yol yürünecekse,  bunun için -bizim iktidarımızı bekleyin- demek yerine, varsa arkadaşların bu konuda bir iradeleri -hep birlikte mecliste Türkiye’nin sorunlarını çözelim- istiyoruz. 

Kürtlerin kendilerine özgü sorunlarının en temelinde de de çok ciddi demokrasi sorunları yatıyor. Bu sorunlar mecliste, hiçbir partiyi de dışarıda bırakmadan çözülebilir. Bir parti kendini dışarıda bırakıyorsa bırakabilir, ama tüm partilere aynı yaklaşımına gitmek lazım. 

BÜTÜN DÜNYA TERÖR SORUNUNU NASIL ÇÖZÜYORSA ÖYLE BİR YÖNTEM

Bütün dünyada terör sorunu nasıl çözülüyorsa öyle bir yöntemi izlemekten sözediyorum: Şeffaflık, karşılıklı güven, güven arttırıcı adımlar, birbirine tutamayacağın sözler vermemek, birbirine verdiğin sözleri tutmak ve olmazsa olmaz toplumsal mutabakat. Ben bunu şöyle özetliyorum: Şehit ailelerinin ve gazilerin yüzüne bakamayacağımız bir süreç. 

Toplumsal mutabakat da tüm siyasi partilerin ve onların istedikleri tüm sivil toplumun bu sürece dahil edilmesiyle olur. Ülkeyi yönetenler bir masaya oturabiliyorsa, her partinin istediği sivil toplum örgütü de masaya oturabilmeli. Şehit ve gazilerin temsil ettiği dernekleri de masaya oturtmak lazım. 

Bir sorunun varlığını kabul etmeden nasıl çözeceksin? Türkiye'nin 40 yıl önce açtığı ve doğru yaptığı bir mesele; yani Kürt sorunun varlığını kabul etmek. Sen -Kürt sorunu yoktur- dersen yarım yüzyıl geri götürürsün meseleyi. Zaten öyle yapıldığı dönemlerde terör ortaya çıktı. 

Kürt sorunun yoksa, onun yok demesiyle yok oluyorsa düne kadar bebek katili dediği kişiyi niye salıyor veya terör niye var?

"ABDULLAH ÖCALAN'I SALARSAN..."

-Kürt sorunu vardır, çözelim- demek yerine Kürt sorunu yoktur dersen, Abdullah Öcalan'ı salarsan adı PKK olan yapı, başka isim altında, başka bir terör odağı olarak ortaya çıkar. 

Bahçeli ne yapmak istiyor sizce? 

Bu soruya Bahçeli'den yanıt beklemek yerine Erdoğan'dan yanıt beklemek lazım. Ben Erdoğan'a Bahçeli’nin vurgusuyla soruyorum: Sayın Erdoğan bu ortağınız ne demek istemektedir? Neyi amaçlamaktadır? Bir cevap verin. 

CHP, Kürt sorunundan ne anlıyor? Anayasa değişikliği istiyor musunuz? Siz sorunu nasıl tanımlıyorsunuz?

Elbette Türkiye'nin daha demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. İlk dört maddeye dokunulmaksızın birçok madde daha demokratik yazılabilir. Daha kapsayıcı yazılabilir. Bu da; Kürtlerin de kendini daha iyi hissetmesini sağlayabilir ama şu günkü aşamada bir anayasa değişikliği yapmak gibi bir gündem yok. Biz orada yokuz. Yani iş anayasa değişikliğine gelecekse biz orada yokuz. 

Otokratik ülkelerde bir sorunun olup olmadığına otokratlar ya da diktatörler karar verir, demokratik ülkelerde o sorunu yaşayanlar karar verir. Bugün diktatöryal bir tavır içinde Devlet bahçeli. Türkiye'de birçok insan -kürt sorunu var -diyor, O, -hayır yok- diyor. bunu demekle sorun ortadan kalkmaz. O yüzden bu hani bu açılım dedikleri şey demokratik değil. Aksine diktatöryel bir açılım yapıyorlar. Süreçse adı, demokratik süreç değil, dayatmacı süreç. Bu yüzden de sürecin bu haliyle uzlaşmamız mümkün değil. 

Diyarbakır'da da bir çaycı bana -ne bir eksik ne bir fazla sizin kadar vatandaş olmak istiyorum- dedi. Ben buna -hadi canım neyin eksik- desem, olur mu? Selçuk Mızraklı belediye başkanı seçiliyor, yerine kayyum atanıyor.  Demirtaş cezaevindeyken cumhurbaşkanı adayı oldu. -Sen seçilsen de cumhurbaşkanı olamazsın. Millet değil, biz karar vereceğiz- deniyor. Can Atalay da seçildi, vekil olamayacağını söylediler. Ben -Kürtler eşit- nasıl diyeyeyim? 
Kürtler kendilerini eşit hissetmedikleri neyi söylüyorlarsa bunun üzerinde konuşmak lazım. Kürtlerin de genel bir mutabakatının olduğu ve çokça söylenen rahatsızlıkları konuşmak lazım.

Mecliste komisyon kurulsun: Kürt sorunu var mı, yok mu?
Biz toplumsal mutabakattan sözediyoruz. En önemli toplumsal mütabakat metni de anayasadır. Erdoğan'ın anayasa yaptığı gibi dayatma metinlerle Kürt sorununu çözemezsiniz. Meclis toplansın veya görevlendirmeler yapılsın. Toplumsal mutabakatı da hep beraber arayalım. Mecliste komisyon kurulduğunda meselenin özüne yönelik herkes önerilerini söyler. Belki ilk önce Kürt sorunu nedir diye geniş bir çalışma yapar meclis. -Var mıdır, yok mudur?- Yani bu bir yöntem. Devlet Bey mesela meclise gelsin, desin ki bir komisyon kuralım. Önce Türk Kürt soru var mı yok mu ona bakalım. 

Bahçeli’nin söylediklerinin sürece hiçbir faydası yok. Usül esastan önce gelir. Bu siyaset biliminde de böyle, hukukta da böyle. Usulü belirlemeden esasa girerseniz esası da zedelersiniz. O yüzden önce usül. Bence de usül meclis. Benim ısrarım usülde. 

Mecliste böyle bir zemin var mı? 


Bakalım, Erdoğan konuşsun. 


Toplum bir anayasa değişikliği sürecine mi sıkıştırılıyor?

Eğer anayasa yapacaksak mevcut anayasa tam sadakat ve uyum isteriz. Anayasaya uyalım ve demokratik adımlar atalım diye bir durum ortada yok. Neyi neyle değiştireceksiniz? Kuvvetle ihtimal, rejimi kalıcılaştıracak bir şeyler isteyecekler yine. Kötü kokular geliyor elbet. 

"BELLİ Kİ PLAN PROGRAM VAR"

Kötü koku dediğim şey; Erdoğan konuşmuyor Bahçeli konuşuyor. Olmayacak laflar ediyor.  Plağı biraz geri sararsak; mesela şimdi meclis başkanının -ilk dört madde değişebilir- çıkışı boşuna mıymış? -İsrail bize saldıracak- lafı boşuna mıymış? İsrail bize saldıracak lafından sonra savunma sanayi fonu yasası boşuna mıymış? Savunma sanayine yapılan terör saldırısı tesadüf müymüş? Ya belli ki bir plan program var. 

Mesela ben şunu söyleyeyim. Kendimi övmeyi sevmem ama -öv- deseniz, mecliste kapalı oturum istemekten övünürüm. Çünkü meclis tecrübesiyle biliyorum. Bir korkuyu yayıyorlar meclis kürsüsünden. Bir bildikleri var. İsrail- Türkiye çatışacak diyorlar. Ama kapalı oturumda bize bir şey söylemediler. Bakanlardan öğrendiğimiz ve İsrail'in Türkiye'ye saldırma planı olduğuna dair hiçbir şey duymadık. Güvenlik kaygısı o kadar büyük ki. Bebek aç bile kalsa olur, tanklar yürüsün. Buraya getirmeye çalıştılar. Biz o maskeyi indirdik. 

“BAHÇELİ’NİN ÖCALAN ÇIKIŞINI TELEVİZYONDAN ÖĞRENDİM. YENİ SÜREÇ ÇALIŞMALARINI ÖNCEDEN BİLDİĞİM İDDİASI KÜLLİYEN YALAN”

Bahçeli’nin Öcalan çıkışını ne zaman öğrendiniz? İktidarın yeni bir çözüm süreci çalışmasından önceden bilginiz olduğu iddialarına ne diyorsunuz? Bildiğiniz için mi -El yükseltiyorum. Kürtlere devlet vaadediyorum- dediniz? Sonra Diyarbakır’a gittiniz. 

Önceden bilgim olduğu iddiası külliyen yalan. Bir kere ben Haziran’da Demirtaş’ı ziyaret edeceğimi söylemiştim. Planlamam da; ya baştan Demirtaş’a gidip bölgeyi 6 gün gezmek ya da 6 gün bölgeyi gezdikten sonra Demirtaş’a gitmekti. Açıklamayı da 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne getirmeyi planlıyordum. 

Ayağım kırıldı, gidemedim. Bölge ziyareti de, kırık ayakla zor işti. Kırık ayakla altı gün gezmek, yer sofrasına, kürsüye oturmak, zor işler bunlar. Sonra, biz bölgeye gideceğimizi ilan ettiğimizde de Bahçeli’nin konuşması yoktu zaten ortada. 

Bahçeli mecliste Öcalan’dan bahsederken ben de mecliste kendi odamdaydım. Kendi grup konuşmama çalışıyordum. Televizyonda alt yazıyı görünce yanımdaki arkadaşlara “Kendisinden beklenebilecek ama normal siyasi düzlemde beklenmeyecek açıklamalar yapıyor” dedim. Yani 
bu kadar şaşırtıcı işlere Devlet Bey girebilir.

Altyazıyı gördüm. “Bir açın bakalım, ne diyor dedim Devlet 
Bey”. Diyor ki, “Öcalan’ı çıkaralım” felan. Kendi konuştuğu meclis kürsüsüne Öcalan’ı çıkarmaktan bahsediyor. Az çok tanıyorum Devlet Bey’i. Herkes şok olmuş olabilir sözlerinden ama ben şok olmadım. 

Bize, grup toplantısını ileri bir saate almamız önerisi geldi. Dedim ki; “Biz hazırız konuşmaya”. Bahçeli el yükseltiyormuş, ben de el yükseltiyorum dedim. 

-Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin benim gibi, Devlet Bey gibi sahibi olmalarını öneriyorum. Bunun için de demokrasi vaadediyorum- dedim. Bu cümleyi kesmiş Zafer Partisi, Kürtlere toprak vaadi gibi göstermiş. 

Birileri bana - Bu cümleyi demese miydin- diyor. Ben de diyorum ki; -Ben bu vasatlığa teslim olmam. -Kürtlere bizimle birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi olmayı vaadediyorum- cümlesinin kurulamayacağı bir vasatlıktaki siyaseti reddediyorum. 

Bu yüzden CHP’de oy kaybı falan yok. CHP seçmeninde söylemimiz olumlu, DEM’de ultra olumlu. Onlar yüzde 95 destekliyor. AK Parti'yle MHP'de de hiç azımsanmayacak bir destek var söylediğimiz sözlere. MHP'de itiraz var evet ama AK Parti'de de destek var. Biz dijital panelden bakıyoruz. 

Ama şimdi psikolojik operasyon yapmaya çalışıyorlar; CHP’nin oyu 6 buçuk puan düşmüş diye. Bizi geçen ay 34 bulmuş, benim sözlerimden sonra 28 bulmuş. Gerçeklerle ilgisi yok. 

Size muhalefet CHP içinden mi geliyor en çok? Partide, mevcut CHP yönetiminden rahatsız vekiller olduğu bilgisi ne kadar doğru?

Partide olmayan bir siklet merkezini varmış gibi göstermek isteyen bir süreç yaşanıyor. Bu siklet merkezinin partide gücü olsa, delegede olacak. Geçen seçimde -Atatürk çıksa gelse, bu delegeyle genel başkan seçilemez- diyorlardı. Ben de delegenin delegemiz vicdan sahibi olduğunu, sokağın sesine kulak tıkanmayacağını söylüyordum. CHP değişmezse insanların ülkeden gedeceğini söyledim. Bana -boş havuza balıklama atladığımı- söylediler. Ben de -Ben düşene kadar dolacak, onu hesap etsinler- dedim. Ve öyle de oldu. 

Ben Parti Meclisi'nden kurultay kararı alsaydım seçim maddesi konamıyordu. Kendim aldım konulabilsin diye. En çok itiraz edilen madde 36 karşı oya karşı 1200 oyla geçti. Baskı da yoktu. Duydunuz mu? Geçen seçim neler konuşuluyordu? Şimdi delege bütünleşmiş. Örgütle siyaset yapıyoruz. 
Meclis grubumuzun içindeyse bazı arkadaşlarımız haklı olarak vefa ve duygusallıkla bir takım farklı sesleri dile getirebiliyorlar. Bunlara son derece saygılıyım. Erdoğan’ın meclis genel kuruluna girişinde ayağa kalkarak karşılama konusunda grup kararı alabilirdik. 
Kalkan ,kalkmayan arkadaşlara dışarıda oturan arkadaşlara hiçbir sözüm yok. Ama kalkan arkadaşlara çok yaralıyıcı olan ve hiç duymak istemediğimiz sözler duyuldu. Ondan dolayı bir üzüntüm, bir kırgınlığım var. Ama genel başkanların kırgın olma gibi bir lüksü yok. Ondan onu da içimize attık geçtik. 


Kemal Kılıçdaroğlu’nun size karşı muhalefeti olağanüstü kurultay çağrısına dönüşebilir mi? 


Kemal Bey’in bana saygı gösterme yükümlülüğü yok ama benim ona karşı var. Çünkü ben mevcut genel başkanım. Kemal Bey'le polemik yaşamak istemem. Ayrıca da olağanüstü kongre olacaksa işte bu delege ortadaydı. Seçim talep edilebilirse eller kaldırılır, indirilir. Seçim isteyenler çoksa seçim yapardık. 36 oya karşı en tartışmalı madde geçti.

Örgüt de, üyelerimiz de partinin 47 yıl sonra birinci parti olmasının tadını çıkartıyor. Herkes bir seçim akşamı daha aynı şeyi yaşayacağız mı diye. Heyecanlanıyor. 

Bahçeli’nin Alaaddin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz’la birlikteliğine ne dediniz?


Bahçeli’nin duygu durumu: Yalnız hissediyor. Çakıcı, Yılmaz Bahçeli'ye kendini güçlü hissettirdiler. Bahçeli, onlar için - Çağırdım arkamda durun. dedi. Böyle bir güç verin bize. Taban sizden olumlu etkilenir- demiş oldu.  

Ortaya çıkan fotoğraf MHP'nin içine düştüğü hazin durumu, sürüklendiği noktayı gösteriyor. Tehdit tarafı da var mı? Bunu bilmem ama MHP tabanına güven veren Devlet Bey’in siyasetine güç vermesi düşünülen iki isim, o ikisi. MHP'nin içine düştüğü hali siz düşünün. Ve yani MHP'nin içine düştüğü hal bu. Tehdit tarafı var mı yok mu? O Türk Ceza Kanunu'na göre şikayete bağlı bir suç herhalde değil mi? Tehdit. Tehdit edilenler şikayet ederse savcılar gereğini yapar. 

Sürece hiçbir faydası yok onun çözümünün. Çünkü şunu söyleyeceğim, usul esastan önce gelir. Bu siyaset biliminde de böyle, hukukta da böyle. Usulü belirlemeden esasa girerseniz esası da zedelersiniz. O yüzden önce usul. Bence de usul meclis. Benim ısrarım usulde.