Neden korkuyoruz Squid Game’den?

Yayın tarihi: 19 Ekim 2021 Salı 1:19 pm - Güncelleme: 19 Ekim 2021 Salı 2:01 pm

Elif Kaleli

Uzman Psikolojik Danışman [email protected]

Oyunla gerçek aslında ikiz kardeş gibidir. İkisi arasındaki tek fark biri diğerinin kabul edilebilir kopyasıdır. Hatta ‘gerçek’ dediğimiz buz gibi zırh, tıpkı büyümek gibi giyerken acıtır ve zorlar. Gerçek de büyümek de eskilerin deyimiyle iptidaidir. Hatta büyümek işgal edici bir eylemdir. Çocuk kalmak isteriz. Çünkü çocuklukta düşler vardır. Düşlerimiz kendiliğimizin yılmaz bekçileridir. Gerçeğe karşı bizi sağlıklı ve dirençli kılan çocuksuluğumuzdur. Psikolojide tanımlanan iki yararlı savunma mekanizması vardır biri yüceltme diğeri de regresyon (yani gerileme). Mesela çocukluk arkadaşlarımızla bir araya geldiğimizde olmayacak oyunlar oynar çocukluğumuza gerileriz. Hani vardır ya çocuklar gibi şendik lafı. İşte öyle. Yüceltme ise şiddetin yok etme arzusunun, öfkenin kabul edilebilir formata dönüştürülmesidir. En baba hali sanattır. Duygularımızı ya da arzularımızı sanatla yüceltiriz. Bazen de sporla. İlla ki takım tutarız mesela. Bir taraf oluruz. Bir tarafın yenilmesini isteriz. Çünkü o kötü olan taraftır. Yani bize göre.
5 yaşında şirin mi şirin bir erkek çocuğu seans odamızda ‘kırmızı ışık yeşil ışık oynayalım mı’ diye sordu. Olur dedim. Bizim çocukluğumuzun ‘ebe tura 1 2 3’ dediğimiz oyunu gibi. Yeşil deyince yürü, kırmızı deyince, dur. Bu oyunu oynarken henüz meşhur diziyi seyretmemiştim. Aklımdaydı ama benim ‘henüzümün’ ne kadar geriden geldiğinin farkında değildim. Oynarken ‘önüne bak’ deyip durdu. Ama neden dediğimde ‘korkman lazım oyunun kuralı böyle’ dedi. E malum diziyi izleyince anladım neden korkmam lazım geldiğini. Squid Game dizisinde oynanan oyunlardan biriymiş meğerse. Elbette 5 yaşında bir çocuğun bu diziyi izlemesi mümkün değil. Zaten izlemesi de gerekmiyor. Sosyal medya dediğimiz devasa oyun alanında hiçbir şey gizli kalmıyor. Hiçbir oyun. Nitekim anneler ve babalar ne yaparsa yapsın Squid Game ve muadilleri amacına ulaşmıştı. Hem de fena halde.
Bu yazıyı okuyacak okuyucunun çoğu zaten bu propaganda karşısında çaresizce diziyi izlemiş ve belki de çok beğenmiştir. Ki bence de başarılı. Zaten dizi eleştirisi yapmak değil niyetimiz. Aslında her şey bir oyundan ibaret. Zira ‘insan avı’ fantezisinin merkez olduğu ilk dizi zaten değil. Öyle ya çaresiz insanlar birbirlerini avlarlar. Belki de çaresiz ve sıradan kahramanların av mı avcı mı olduğu karmaşası artık belli ki daha çekici. Süper kahraman falan yok. Hatta kahramanın çoğu zaman kendine hayrı yok. Belki dizinin tek afili yanı çocuk oyunlarını merkeze alması. Ne kadar evrensel değil mi, tüm kültürlerde oyunlar ortak. Aslında kahraman falan da yok. Kim oynuyorsa o kahraman. Torbaya doldurulan kahramanlar var. Hayatta kalmak hasbelkader bir mesele. Sizce bu gerçek içinde oyuna ihtiyacı olan çocuklar mı yetişkinler mi?
Oyun bir geçiş alanıdır der Winnicott. Tanışmanızı gönülden dilerim ustamız Winnicott ile. Oyun çocuğu yetişkinliğe hazırlar. Hatta oyun oynayan çocuk sağlıklıdır der. Oyun çocuğu gerçek dünyaya hazırlar. Oyunun içeriği gerçek dünyanın temsilidir. Ve bütün dünyada çocuk oyunları aynıdır. Ne kadar muazzam bir gösterge değil mi? Ce- e oyunundan sek sek ‘e ve hatta Squid Game’e kadar. Öyleyse biz yetişkinler neden korkuyoruz? Elbette bu diziyi çocuklar izlesin diyecek halimiz yok. Zira bu kanlı oyun maalesef yerini kaptırmamak için ölümüne kendinden vazgeçmiş yetişkinler için. Bu fantezi ya da gözü dönmüşlük tıpkı dizide milyonlarca borcun içinde çaresizlikten tekrar tekrar bu ölüm sarmalına dahil olan hatta her gün işe ‘istifa etmek’ arzusuyla giden banka telefonu bekleyen yetişkinler için. Gözü ekonomi ekranında ne zaman sıra bana gelecek diye bekleyen o tiksindirici dairenin içinde kalmak zorunda olanlar için. Sahi biz neden ekrandaki Squid Game’den korkalım ki?
Çocuklar öyle sandığımız gibi edilgen varlıklar değiller. Her gün anne ve babalarının ne yaşadığının farkındalar. Zira her gün para kazanmak zorunda oldukları için kimi henüz yürüyemezken anne babaları tarafından başka birine emanet edilmek zorunda olduklarının çokça ayırdındalar. Hatta istedikleri şeye sahip olabilmek için çok sevdikleri ebeveynlerini daha az görmeleri gerektiğini henüz konuşamazken öğreniyorlar. Ve buna göre de her gün yeni bir şey istemek durumunda olduklarını biliyorlar. Zira bu ortadan kaybolma oyunun bir bedeli olmalı. Yeni bir çanta yeni bir ayakkabı bilmem ne markalı yeni bir eşofman. Çünkü vermek ve almak dengesi artık hayatta kalmanın merkezi. Değerli olmak hayatta kalmak işte böylesine kanlı bir almak vermek meselesinden geçiyor. Bunu çocuklarımıza biz öğretiyoruz. Dolayısıyla artık ister kırmızı ışık da geçin ister yeşil ışık da. Hayatta kalıyorsanız bir sorun yok. Neydi sorumuz; neden korkuyoruz ki Squid Game’den ?