Medya ombudsmanı Faruk Bildirici kendi internet sitesinde yayımladığı yazısında Muharrem İnce'nin parti kuracağı yönündeki iddialara yer verdi.

Bildirici yazısında medyada çıkan iddiaların 'İnce'nin bir yakını' üzerinden yürüdüğüne dikkat çekerek 'yakını' tabirini kendisinin oluşturmuş olabileceğini belirtti.  Bildirici bu yöntemin Muharrem İnce bakımından yararlı olabileceğini ancak gazetecilik açısından asla kabul edilemez olduğunu belirtti İşte Bildirici'nin yazısı: Haberi ilk duyuran Yeni Şafak’ın istihbaratçı yazarı Bülent Orakoğlu’ydu. 29 Temmuz’da yayımlanan “CHP’nin delegeleri lejyoner mi” başlıklı yazısının sonunda “Güvenilir kaynaklardan aldığım bir bilgiye göre Muharrem İnce’nin bayram sonrasında CHP’den kopacak bazı milletvekilleri ile yeni bir parti kurma hazırlığında olduğu belirtiliyor” diyordu. Orakoğlu’nun bu yazısını Hürriyet’ten Yalçın Bayer’in “İnce 15 Eylül’de partisini kuruyor” başlıklı yazısı izledi. Bayer, 31 Temmuz’da yayımlanan bu yazısının girişinde şu bilgiyi veriyordu: “CHP’den cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin kurultaydaki gelişmelerden sonra arkadaşlarıyla bir durum değerlendirmesi yaptığı, bunun sonucunda ‘esas’ CHP ilkelerine bağlı bir parti kurulması kararı aldıkları öğrenildi. İnce’ye yakın bir isim ‘partinin kuruluşunun 15 Eylül’de açıklanacağını’ söyledi.” Görüldüğü gibi, Yalçın Bayer’in yazısında okura duyurduğu, İnce’nin yeni parti hazırlıklarıyla ilgili bilgi “İnce’ye yakın bir isme” dayanıyordu. Bu yazı geniş yankı uyandırdı, Yalçın Bayer ertesi gün de konuya “Muharrem İnce’yi izlememiz gerekiyor” diye devam etti. Fakat ilginçtir, Muharrem İnce’den ne bir doğrulama ne de bir yalanlama geldi. 2 Ağustos günü sosyal medya hesabından kısa bir açıklama yaparak, bir karar aşamasında olduğunu duyurdu: “Bu süreçte bir gazeteye, haber ajansına konuşmadım, açıklama yapmadım. Memleket için doğru olduğuna inandığım bir karar aldığımda kararımı açıklarım. Herkese iyi bayramlar.” Hürriyet’te Abdülkadir Selvi’nin 3 Ağustos’ta kaleme aldığı yazı “İnce: Kurultay’dan sonra çok talep alıyorum” başlığı nedeniyle İnce ile konuşulduğu izlenimi veriyorsa da “yakın kurmaylarına dediği söyleniyor” formatındaydı. Aynı gün Cumhuriyet’te Mahmut Lıcalı’nın “İnce, ‘Parti kuracak’ iddialarına ilişkin yakınlarına konuşmuş: 4-5 ayda birinci parti hareketi yaratılabilir” haberi de Selvi’nin yazısı gibi “yakın çevresi”ne dayanıyordu. İnce’nin “yakın çevresi”ne dayalı Muharrem İnce haberlerinin en genişini Sözcü’de Saygı Öztürk yazdı. 4 Ağustos’ta yayımlanan “Muharrem İnce neler söyledi?” yazısında tam 11 soru yanıt yer alıyordu. Öztürk, konuştuğu kişiyle ilgili olarak “Muharrem İnce’nin çok yakınında olan bir siyasetçiye güçlükle ulaştım. Kendisine net sorular sordum, o da ‘İnanın sizin merak ettiklerinizi biz de merak ettik ve kendisine sorduk’ dedi. İsminin açıklanmasını istemedi” bilgisi veriyordu. Ama ilk soru “CHP’den ayrılacak mısınız?” cevap da “Evet, ayrılacağım” biçimindeydi, diğerleri de öyle “İnce’nin yakınındaki siyasetçi” değil de Öztürk kendisi sormuş Muharrem İnce yanıtlamış gibi devam ediyordu soru cevaplar. Ardından gündemin ilk sıralarına yükseldi bu konu. Gazetelerde yazılar ve haberler birbirini izledi; televizyonlarda haber programları bile düzenlendi. Tümünde de yorumlar “İnce’nin yakınındaki gizli kişi”nin açıkladıkları üzerinden ilerledi.

Baykal’ın da hep "yakını" konuşurdu

İnsan bu söyleşileri, bu açıklamaları okuyunca sormadan edemiyor; Muharrem İnce adına bu kadar ayrıntılı açıklama yapabilen, ona sorular sorup yanıtlarını aktarabilen bir “yakını kim olabilir? Yalçın Bayer, Abdülkadir Selvi, Mahmut Lıcalı ve Saygı Öztürk, bu kişiyle ilgili hiçbir ipucu vermiyorlar! Bu durum bana Türkiye’de eskilerde kalan bir gazetecilik yöntemini çağrıştırıyor. Eskiden siyasetçiler kritik durumlarda gazetecilere konuşur ama demeci onun ağzından değil “yakını”, “yakın çevresinden bir kişi” vs diye demeçler yazılırdı. Örneğin Deniz Baykal demeç vermeyi sakıncalı gördüğü kritik durumlarda seçtiği gazeteciye konuşurdu ama haber “yakın çevresi”nden birine konuşmuş gibi yazılırdı. Aslında gazeteciler de CHP’liler de bilirdi o demecin Baykal’a ait olduğunu. Eskiden kimi üst düzey bürokratlar, askerler çeşitli suçlamalara maruz kaldıklarında ya da gizli bir konuyu kamuoyuna duyurmak istediklerinde eşleri demeç verirdi gazetecilere. Böylece hem suçlamaları yanıtlamış olurlar hem de sorumluluk almamış olurlardı.

Kaynağı gizli demeç yazılmaz

Haber kaynağı bu şekilde gizli tutulan haberler en çok Genelkurmay ile ilgili yazılırdı. En son 2015 yılında Hürriyet’te yayımlanan “Karargâh rahatsız” haberi de Genelkurmay ile konuşarak hazırlanmıştı ama “askeri kaynaklar” denilerek kaynağı gizlenmişti. Haber iktidarın tepkisine neden olunca Genelkurmay bile sahiplenmemişti. İşte kaynağı gizli haberlerin en büyük sorunu da budur. Haber kaynağı, ateşi kendi elinde tutmak yerine gazetecinin avucuna bırakır, onu kullanır; sorun çıktığında da gazeteciyi sorumlulukla başbaşa bırakır. Habercilikte temel kural, kaynağın adının sanının açıkça yazılmasıdır. Çünkü haberde aktarılan bilgi, kaynağı ile birlikte anlam kazanır. Sadece istisnai durumlarda haber kaynağının adı gizlenir. Bu durumda adının gizlenmesini isteyen haber kaynağının, yanlış yönlendirme, gerçeği çarpıtma, gazeteciyi kullanma gibi bir amacı olup olmadığı iyice kontrol edilmek durumundadır. Dahası kaynağı gizli tutulan haberler, somut bir olay ya da bir gelişmeyle ilgili olmalıdır. Birinin düşüncesi, konuşması, sözleri gizli kaynaklara atfen yazılamaz. Çünkü gazeteci, adının açıklanmasını istemeyen bir kişinin verdiği bilgi somut bir olayla ilgili olduğunda kontrol edebilir, doğruladıktan sonra yayımlayabilir. Duygu, düşünce, değerlendirmeler ise ancak o kişiyle birlikte anlam kazanır. Adı saklanan bir kişinin duygu ve düşüncelerini yazan gazetecinin söylenenleri doğrulama imkânı yoktur. O nedenle gazeteci, o kişi adına bütün sorumluluğu alıp, onun sözcülüğünü yapmış olur.

Okur yanıltılıyor, ibre İnce’yi gösteriyor

CHP’den ayrılıp yeni bir parti kurmaya hazırlanan Muharrem İnce gibi bir politikacının bu aşamada medyaya konuşmak istememesi anlaşılabilir. Yine de duygu, düşünce ve değerlendirmelerini kamuoyuna aktarmak istiyorsa birini sözcü tayin eder; bu kişi çıkar medyanın önüne “Ben Muharrem İnce’nin sözcüsüyüm” der ve istediğini açıklar. Öyle biri de yok ortada. Konuşanın adı gizli tutuluyor! Bariz olan şu; Muharrem İnce günlerdir kendi ağzından yazılanları yalanlamıyor. Anlaşılan bu haberlerden rahatsız da değil, bir şekilde onun onayıyla yayımlanıyor bunlar. Ama kendi ağzından ya da onun adına yazılmasını da istemiyor. O zaman da tek seçenek kalıyor geriye. Onu da dün sabah Muharrem Sarıkaya Habertürk televizyonunda dile getirdi. “Biz medya mahallesinde ‘Yakınındaki kişi konuştu’ diye yazıldığında aslında onun konuştuğunu biliriz” dedi. Ben de katılıyorum Muharrem Sarıkaya’nın yorumuna. Yazılanların üslubu, bugüne değin yalanlamaması ve gazetecilik açısından gerekmediği halde “yakınındaki kişi”nin adının gizli tutulması Muharrem İnce’nin kendisini işaret ediyor. Böylece Muharrem İnce, “sözcüsü” haline getirdiği gazeteciler aracılığıyla düşüncelerini topluma duyurup parti hazırlıklarıyla ilgili nabız yoklamış oluyor. Üstelik de hiçbir sorumluluk üstlenmiyor; ilerde bir sorun olursa “Karargâh rahatsız” haberinde Genelkurmay’ın yaptığı gibi “Ben konuşmadım ki” deyip işin içinden sıyrılabilir. O zaman da fatura gazetecilere kesilir. Okuru yanıltmaya dayalı bu yöntem Muharrem İnce bakımından yararlı olabilir ama gazetecilik açısından asla kabul edilemez. İşte yazının tamamı.
Muhabir: Barış Önal