Partisinin Grup Toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Suruç Katliamı'nın 5. yılında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Sancar, "Türkiye’de de 7 Haziran seçim sonuçları bir bahar müjdesi gibi gelmişti. Ama iktidarın bugünkü ortakları kararlarını 8 Haziran günü vermişlerdi. Bu baharı boğacaklardı. Suruç katliamı o kanlı boğma planının ilk önemli adımıydı” dedi. Sancar, partisinin Kadın Meclisinin, HDP Mardin Milletvekili Tuma Çelik'in kendisine tecavüz ettiğini belirten müşteki D.K. ile olaydan haberdar edilmelerinin hemen ardından görüştüğünü ve kadının ısrarla sorulmasına rağmen cinsel saldırı ve tacizle ilgili bir beyanı olmadığını söyledi. Sancar, "Bir eksiğimiz, gecikmişliğimiz varsa budur" diye belirtti.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, HDP'nin Meclis grubu toplantısında konuştu.
"GECİKMİŞLİĞİMİZ VARSA BUDUR"
Mithat Sancar, HDP içerisinde yaşanan kadına yönelik taciz ve şiddet olaylarına ilişkin açıklama yaptı.
Kadınla doğrudan yapılan görüşmeler sonrasında savcılığa yapılan şikayet başvurusundan haberlerinin olmadığını söyleyen Sancar, "Bir eksiğimiz, gecikmişliğimiz varsa budur. Bunun sebeplerini de biz araştırır ortaya çıkarırız. Kusurumuz varsa önce kendi içimizde bunların gereğini yerine getiririz. Bir eksiğimiz varsa halkımıza hesap vermekten asla kaçınmayız" diye konuştu.
Sancar HDP'nin olaylara ilişkin gerekeni yapacağını belirterek şöyle konuştu:
"HDP olarak bizlerin kadına karşı şiddet ve kadına yönelik suçlar konusunda en ufak tereddüdümüz olamaz. Hiçbir şekilde, hiçbir düzeyde mazeret üretmeye izin verilmez. O nedenle buradan bize yönelik saldırıların amaçladığı sonuca ulaşması mümkün değil. Biz isterdik ki bu olaylar bizim içimizde gerçekleşmiş olsa bile esas itibariyle kadın hakları için mücadelenin bir vesilesi haline getirilsin. Kadına karşı şiddetin ve cinsel saldırıların daha güçlü bir mücadele ile yok edilmesinin bir vesilesi olsun. HDP, bu olayın içimizde gerçekleşmesinden elbette utanç duyar ama gereğini yapar. Buradan daha fazla arınarak, değerlerimizi daha da güçlendirerek yürüyeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın."
"KADINA KARŞI SALDIRILARIN HER TÜRLÜSÜNE KARŞI DURDUK"
Bütün siyasi partilere kadına yönelik şiddetle mücadele çağrısında bulunan Sancar, "Nitekim Disiplin Kurulumuz da Tuma Çelik ile ilgili Kadın Meclisimizin yaptığı başvuruyu hızla sonuçlandırdı ve Çelik’in partiden hızla uzaklaştırılmasına, kesin ihracına karar verildi. Bütün siyasi partilerin ve devlet yetkililerinin yapması gereken şey kadına yönelik şiddetle dürüstçe mücadele etmektir. Siyasi partilerin de nerede ortaya çıkarsa çıksın bu şiddete fırsat vermeden karşısında durmaları görevleridir, sorumluluklarıdır. HDP olarak bizim yaptığımız da tam budur. Biz kadına karşı saldırıların her türüne karşı durduk bundan sonra da karşı durmaya devam edeceğiz. HDP yıllardır örülen kadın mücadelesini ve kazanımlarını hiçbir gücün ve hiçbir erkeğin yok etmesine izin vermeyecektir. Bunun sözünü bir kez daha sizlere ve bütün halkımıza veriyoruz. "
HDP içerisindeki kadın emeğine vurgu yapan Sancar sözlerini şöyle sürdürdü:
"İçimizden ya da dışımızdan hiçbir erkek HDP'nin kadın mücadelesini ve birikimini asla sekteye uğratamayacaktır. Her alanda olduğu gibi parti içinde de erkek iktidarı ile ve erkeklik zihniyeti ile mücadelede en büyük gücümüz kadın hareketidir. Bu mücadelede biraz önce söylediğim gibi eksikliklerimiz ortaya çıkabilir, geç kalmışlıklarımız olabilir bunun özeleştirisini kendimize kurumlarımıza ve halkımıza vermekten tereddüt duymayız."
"ÜSTÜ ÖRTÜLMEYE ÇALIŞILIYOR"
Mithat Sancar, Suruç’ta 33 gencin katledilmesi ile iki gün sonrasında Ceylanpınar’da iki polisin öldürüldüğü saldırıların iktidar tarafından üstünün örtülmeye çalışıldığını söyledi.
Partisinin Meclis grubunda konuşan Sancar, IŞİD’in canlı bombalı saldırısı sonucu 33 kişinin yaşamını yitirdiği Suruç katliamının yeni bir kanlı dönemin başlangıcı olduğuna vurgu yaptı. Sancar, “Suruç Katliamı, acının coğrafyasında acının tarihine kapkara bir sayfa olarak eklendi. IŞİD Türkiye’de bütün barbarlığı ile saldırmaya devam ediyordu. En son gözünü Kobanê’ye dikmişti. Ama Kobanê’de beklemediği bir direnişle karşılaştı. O direnişin sonucunda IŞİD yenildi. Suriye’de gerçekten baharı müjdeleyen bir gelişmeydi bu. Tam o sıralarda dünyada ve Türkiye’de Kobanê ile dayanışma etkinlikleri de yayılmıştı. Türkiye’nin de çeşitli şehirlerinden gençler bu dayanışmaya katılmak için Suruç’a gelmişlerdi. Yakılmış yıkılmış bu coğrafyada Kobanê’ye çocuklara oyuncaklar götüreceklerdi. O gençler dayanışmanın zarafetini temsil ediyorlardı ve bombalarla katledildiler” dedi.
"O DÜŞLERİ MUTLAKA GERÇEKLEŞTİRECEĞİZ"
Sancar, bu sürecin üzerinin örtülmeye çalışıldığına dikkati çekerek, “Suruç davası bir kara mizah örneğine dönüştü. Bugüne kadar toplam 14 duruşma görüldü. Ama olayı aydınlatmaya ve sorumluları ortaya çıkarmayı öngören herhangi bir gelişme bugüne kadar yaşanmadı, sağlanmadı maalesef” diye konuştu. Yaşamını yitirenleri anma eylemlerine yönelik polis saldırılarını da kınayan Sancar, “Ama ne düş yolcularının umutları yok edilebilir ne o miras herhangi bir şekilde kirletilebilir. Biz o mirasın sahipleriyiz, o gençlerin düşlerini emanet aldık ve sözümüz var o düşleri mutlaka gerçekleştireceğiz” diye konuştu.
"POLİS DELİLLERLE OYNADIKLARINI İTİRAF ETTİ"
Sancar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suruç Katliamı’ndan iki gün sonra yine aynı bölgede bir başka kanlı karanlık oyun devreye sokuldu. 2 polis memuru evlerinde katledildi. Bu olay bahane edilerek savaş politikalarına dönüş ilan edildi iktidar tarafından. Bu kanlı cinayetlerin de üstünü örtmek istiyor iktidar. Bugüne kadar hakikati aydınlatmak için yapılan tüm girişimleri engelledi, sonuçsuz bıraktı bu iktidar. Bakın sanık avukatlarından Hüseyin Atay’ın açıklamaları ibret verici bir belge olarak karşımızda duruyor. Bir polis memur delilerle oynadıklarını itiraf etti.
"CEYLANPINAR DAVASI ÇÖKTÜ"
Ceylanpınar’da gerçekleşen bu cinayetler devlet ve iktidarın karanlık bir senaryosudur. Bu senaryo ile Türkiye’de Kürt sorununun yeniden savaş politikalarına dönülmek istendi ve demokrasi umutları yıkılmak istendi. Aradan geçen 5 yılda iktidar Ceylanpınar olayını konuşmak istemedi. Biz meclis grubu olarak defalarca araştırma önergesi vermemize rağmen bunların hiçbir kabul edilmedi tamamı iktidar blokunun oylarıyla reddedildi. Oysa eğer bir araştırma komisyonu kurulacak olsa çoğunluk iktidar partilerinde olacaktı. Dolayısıyla normal şartlarda korkmamaları gerekiyordu böyle bir araştırma komisyonunun çalışmaya başlamasından. Ama hayır, hakikatin konuşulma ihtimalinden bile korkuyorlar. O nedenle olayın aydınlatılmasını sağlayacak hiçbir adıma izin vermiyorlar. Bugün Ceylanpınar’da o cinayetlere ilgili dava çökmüş durumda. Böylece savaş politikalarına gerekçe yapılan o olay da ellerinden kaçmış gitmiş durumda.
"AMAÇ UMUDUN BOĞULMASIYDI"
Bu ülkede tam o yıllarda o günlerde heyecan verici olaylar da umut verici gelişmeler ortaya çıkıyordu. 7 Haziran 2015 bunların en önemlisiydi. 7 Haziran seçimlerinde yüzde 13’ün üzerinde oy almıştı HDP ve 80 milletvekili ile Meclis’e girmişti. Böylece özgürlük çoğulculuk ve demokrasi yolunda umutların yeşermesi mümkün olmuştu. Tıpkı Suriye’de IŞİD’in yenilmesini baharı müjdelemesi gibi, Türkiye’de de 7 Haziran seçim sonuçları bir bahar müjdesi gibi gelmişti. Ama iktidarın bugünkü ortakları kararlarını ta 8 Haziran günü vermişlerdi. Bu baharı boğacaklardı. Suruç Katliamı o kanlı boğma planının ilk önemli adımıydı. Amaç umudun boğulmasıydı, mücadelenin çökertilmesiydi, hakların buluşmasını önüne kanlı duvarların örülmesiydi. Çünkü 7 Haziran halkların buluşmasının bir zaferiydi. Kobanê direnişi de halkların buluşmasının güzel bir örneği ve parlak bir zaferiydi.” (MA)