27 MAYIS DARBE Mİ DEVRİM Mİ?
Geçen hafta neredeyse bütün yandaş gazete ve televizyon kanallarında bir yas vardı. Öyle ki, 27 Mayıs 1960 “darbesi” kısa bir süre önce anılmış, ardından da Yassıada’yı sözümona “Demokrasi Adası” yapma projesi üzerinden –ki beton adaya dönüştürdüler- adeta bir “milli matem” havası yaratmaya çalışıyorlardı. Televizyonlarda programlar yapılıyor, siyah-beyaz klipler dönüyor ve derin bir saptırma ya da cehaletle desteklenen yorumlar yapılıyordu..
Bu atmosferde, 27 Mayıs İhtilali onrasında Marmara Denizi’nin ortasında bulunan Yassıada’da yapılan yargılamaların, “bütün sonuçlarıyla yok hükmünde sayılması” için iktidar partisi bir yasa tasarısı getirdi. Yasa, Meclis’ten neredeyse oy birliğiyle geçti. Hayır diyen kimse yoktu. CHP ve HDP’li milletvekilleri de tartışmadan oy verdi.
Sanki ülkede adalet ve hukukun üstünlüğü sağlanmış, demokratik bir rejim var da, tarihimizde bizi rahatsız eden kara bir lekeyi silmek istiyorlar. Oysa durum tam tersiydi. İktidarın bugün kurmaya çalıştığı rejimin yolu, 27 Mayıs ile devrilen siyasal iktidar tarafından, tarafından döşenmişti. Demokrat Parti’yi (DP) aklamak, gerçekte AKP’nin yaptıklarını onaylamak anlamına gelecekti.
Sıradan insanlar, Meclis’ten geçirilen bu yasa ile Yassıada’da Yüksek Adalet Divanı adıyla kurulan mahkeme tarafından, dönemin başbakanı Adnan Menderes, bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan hakkında verilen idam kararlarının kaldırıldığını sandı. Oysa öyle değildi.. DP iktidarının bütün kirli işleri, hatta insanlığa karşı işlediği suçlar da “yok hükmünde” sayıldı.
***
ABD ile işbirliği içinde “Seferberlik Tetkik Kurulu” ismiyle 1954’de Kontrgerilla’yı bu ülkede kuran Demokrat Parti iktidarıdır. Kore’ye asker gönderip emperyalist işgal savaşına katılan, bu uğurda 970 askerin ölümüne yol açan, Türkiye’yi NATO’ya sokan, ülkeyi yarı bağımlı hale getiren, Köy Enstitülerini ve Halk Evlerini kapatan, Nazım Hikmet’i vatandaşlıktan çıkaran, 1951 Tevkifatı başta olmak üzere, sol’a ve sosyalistlere karşı sistematik şekilde baskı, işkence ve zulüm uygulayan, 6-7 Eylül 1955’de ırkçı provokasyonunu düzenleyip, İstanbul’da Rum ve Ermeni yurttaşlarımızın mallarını ve mülklerini yağmalatan Bayar-Menderes diktasıdır.
Tam anlamıyla bir Kontrgerilla operasyonu ve iktidar tezgahı olan bu olayda, 300 kadına tecavüz edildi, 30 gayrımüslüm yurttaşımızın öldürüldü ve yüzlercesi yaralandı. Dahası, milyarlarca dolarılık mal ve mülk yağma edildi. Servet el değiltirdi. Bu utanç verici tezgah, tarihteki yerinde duruyor. Bu olay nedeniyle on binlerce Rum ve Ermeni yurttaşımız ülkeyi terk etti.
Basına sansür uygulayan, grevli-toplu sözleşmeli sendikal hakları tanımayan, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran, Mecis’te kendi partisine mensup milletvekillerinden Tahkikat Komisyonu (Soruşturma Komisyonu) kurarak bu heyete mahkeme yetkisi veren DP iktidarıdır. Tahkikat Komisyonu CHP’ye kapatmaya ve yaklaşan 1961 seçimlerini ertelemeye hazırlanıyordu. Aydınları, gazetecileri, bilim insanlarını, devrimci gençleri hapseden “demokrasi kahramanı” Adnan Menderes hükümetidir. Bu liste daha da uzatılabilir, ama sanırım gerek yok.
***
Sadece Cumhuriyet tarihinin değil, Batı dünyasının da en demokratik anayasalarından birini yapan; siyasal, sendikal ve toplumsal özgürlüklerin önünü açan, sol üzerindeki yasakları kaldıran 27 Mayıs 1960 müdahalesi; gericilere ve liberallere göre, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’den farkı olmayan bir darbedir. Mantık şudur; bütün darbeler kötüdür, 27 Mayıs da darbe olduğuna göre, o da kötüdür. Bu bakış, Aristo’yu mezarında ters çevirecek, süzme bir düz mantıktan başka şey değildir. Öze değil biçime takılmaktır. Bu bakışta diyalektik yoktur.
Gerçekte, 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbeleri, büyük ölçüde 27 Mayıs’a karşı ve onun sağladığı özgürlük ortamını (Anayasayı) yok etmek amacıyla yapıldı. Bir bakıma 12 Mart’da yarım kalan, 12 Eylül ile tamamlandı.
Kendi genelkurmay başkanını tutuklayan, 270 generali (general sınıfından subayların tamamına yakınıdır bu sayı) ordudan atan, işkenceci oldukları savıyla bütün emniyet müdürlerini göevden alıp bir bölümünü tutuklayan, siyasi tutuklu ve hükümlüleri serbest bırakan; dahası sivil ve aydın muhalef hareketiyle buluşan bir askeri müdahale, siyaset terminolojisinde klasik bir darbe olarak nitelendirilemez.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN