TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ Almanya’nın önde gelen gazetelerinden TAZ’a dikkat çeken bir röportaj verdi. Yanardağ röportajında Türkiye demokrasisinin geldiği noktayı anlattı.

Almanya’nın önde gelen basın kuruluşlarından TAZ gazetesi TELE1 Genel Yayın Yönetmeni gazeteci Merdan Yanardağ ile dikkat çeken bir röportaj yaptı. Türkiye’nin basın ve ifade özgürlüğünde tarihinin en karanlık döneminde olduğunu söyleyen Yanardağ “Batı bugüne kadar Türkiye gibi büyük bir ülkenin küçük emperyalist çıkarları için kurban edilmesine izin verdi. Hatta bunu teşvik etti. Ben 31 Mart yerel seçimlerinin ortaya çıkardığı sonucun, hem bu kaderi hem de bu totaliter rejim girişimini değiştirmek ve engellemek için bir olanak sunduğunu düşünüyorum.” dedi

İşte Merdan Yanardağ’ın TAZ’a verdiği röportaj:

Erdoğan yönetiminde Türkiye: “Bir kötülük üçgeni kuruldu” Gazeteci Merdan Yanardağ Hamburg’da Türkiye’nin demokrasiye dönüş yolunu nasıl bulabileceğini tartışıyor.

Taz: Sayın Yanardağ, Haziran 2023’te Türkiye’de tutuklandınız. Bunun nedeni neydi?

Merdan Yanardağ: Bu tutuklama siyasi amaçlıydı. Siyasi bir suçlamayla karşı karşıya kaldım ve bunun sonucunda tutuklandım. Suçlama, benim yaptığım bir televizyon programında söylediklerimle ilgili yorumlara ve varsayımlara dayanıyordu.

Konu neydi?

İktidarın iki yüzlülüğünü ortaya çıkarmak için siyasi tutuklu ve hükümlüler üzerindeki tecridin kaldırılmasını istedim. Amacım Erdoğan yönetiminin siyasi tutarsızlığını eleştirmekti. Bazı siyasi tutuklu ve hükümlülere uygulanan izolasyon bu durumun somut örneğiydi. Türkiye’deki bu uygulama mahkumların yakınları ve aileleri ile görüşmesinin, mektuplaşmasının yasak olduğu anlamına geliyor. Avukatları da dahil olmak üzere kimseyle görüşmelerine izin verilmiyor. Bu nedenle Abdullah Öcalan’ın durumunu da örnek gösterdim. Bu uygulamaya son verilmesi gerektiğini söyledim.

Neden bu kadar açık yapılıyor?

AKP hükümeti faşizan ve siyasal İslamcı bir hükümet. Onun bu baskıcı niteliğini vurgulamak istedim. Bir yandan Öcalan’ı terörist olarak niteler ve muhalefeti onunla işbirliği yapmakla suçlarken, diğer yandan onu kendi siyasi amaçları için kullanmaya çalışıyor. Bu bir tutarsızlıktır. Eğer tecrit kalkarsa bu iki yüzlü siyaseti uygulamak daha zor olacaktır.

Bu neden bu kadar önemli?

Demokrasilerin temel unsurlarından biri suçluların da hakları olduğunu kabul etmektir. Hukukun, keyfi bir şekilde, iktidarların ihtiyaç ve tercihlerine uyacak şekilde eğilip büküldüğü bir düzen olamaz. Ben de bunu söyledim.

Bu yüzden mi tutuklandınız?

Hayır, bu gösterilen nedendir. Asıl sebep cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasındaki yaptığım televizyon programları ve yazılarımdır. Muhalefet yapmamdı. Asıl amaç onları durdurmaktı. Amaçları beni cezalandırmak ve benim üzerimden bağımsız medyaya gözdağı vermekti.

Hukuki durumunuz nasıl gelişti?

Geniş bir dayanışma ve kamuoyunun tepkisi üzerine üç buçuk ay sonra ilk duruşmada tahliye edildim. Duruşmada iktidarın baskılarına boyun eğmeyeceğimi söyledim. Dava süreci devam ediyor. Karara itiraz ettik, yani temyiz süreci de devam ediyor. Ne zaman sonuçlanacağını bilmiyoruz. Ayrıca seyahat yasağım vardı, bu yasak da kaldırıldı, yani artık Hamburg’a gelebilirim. Ancak daha önce yedi yılı aşkın bir süre boyunca çeşitli aralıklarla yurtdışına çıkmam yasaklanmıştı. Yani tüm gazetecilik hayatım boyunca, demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik girişimlere karşı sürekli mücadele etmek zorunda kaldım.

Yani size karşı alınan tedbirler yeni bir şey değildi?

Evet, 28 Mayıs’taki cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinden sonra tutuklanmam belki de yeni siyasi dönemin ilk sonuçlarından biriydi. Tutuklanmamı daha baskıcı, totaliter bir rejime geçişin ilk işaretlerinden biri olarak görebiliriz.

Türkiye’de basın özgürlüğü ne durumda?

Basın ve ifade özgürlüğü tarihinin en karanlık dönemini yaşıyor. Gerçek anlamda basın ve fikir özgürlüğünden söz edemiyoruz. Neredeyse her konuda aleyhimize davalar açılıyor ve şu anda 40’tan fazla davaya karşı kendimizi savunmak zorundayız. Bazıları doğrudan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılıyor. Ayrıca mahkeme yetkisi kullanan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) gibi temelde anayasaya aykırı bir baskı ve sansür aracı da var. Ve yeni bir yasa ile daha fazla kısıtlama getirilecek.

Hangi yasa?

Sözde etki ajanlığıyla mücadele etmeyi amaçlayan bir yasa. Eğer yürürlüğe girerse, hükümet sadece yorumlara, imalara ve varsayımlara dayanan soyut suçlamalar ileri sürebilecek. Düşünce ve ifade özgürlüğü daha da daralacak

Türkiye’de sosyal medya bu konuda nasıl bir rol oynuyor?

Sosyal medya platformlarında muhtemelen hükümet tarafından para ödenen troller var, sahte hesaplar var. Orada karşı kampanyalar başlatıyorlar.

Bunun üzerine savcılık şöyle diyor: “Bu yayın insanların dini duygularını rencide etmiştir.” Ve dava açıyor, sonra tek bir hakim sizin hakkınızda tutuklama kararı veriyor. Bu bir şeytan üçgenidir. Ülke bu üçgenin kıskacında. Biz bu yeni yasa tasarısının çıkmasını engellemek için de mücadele ediyoruz.

Bu mücadelede sizin için bir umut var mı?

Türkiye’nin İran ya da Suudi Arabistan gibi bir ülkeye dönüşmesi, dünyadaki demokratik güçler için büyük bir kayıptır. Batı bugüne kadar Türkiye gibi büyük bir ülkenin küçük emperyalist çıkarları için kurban edilmesine izin verdi. Hatta bunu teşvik etti. Ben 31 Mart yerel seçimlerinin ortaya çıkardığı sonucun, hem bu kaderi hem de bu totaliter rejim girişimini değiştirmek ve engellemek için bir olanak sunduğunu düşünüyorum.

Bu yerel seçimlerin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de aydınlanma ve modernleşme için büyük bir istek olduğu anlamına geliyor – laik ve demokratik bir cumhuriyet için bir istek. Büyük İslam dünyasında Ortaçağ’ı aşmış tek ülke Türkiye’dir. Ve bugün Türkiye’de iyimser bir hava var, demokratik bir atmosfer var. Bu 31 Mart seçimlerinin sonucudur. Ancak toplum olarak akıl ve bilime dayalı demokratik bir rejimi yeniden inşa etmek için etkin bir mücadele verirsek bu amaca ulaşırız. Bu yüzden umutluyum