Meral Akşener’den Erdoğan’a: Tarih ‘keşke Yunan galip gelseydi’ diyenlerden öğrenilmez

Yayın tarihi: 25 Mayıs 2022 Çarşamba 10:32 am - Güncelleme: 25 Mayıs 2022 Çarşamba 2:49 pm

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Akşener, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ‘Abdülhamid Han’ yanıtını vererek, “Yani Erdoğan’a benzetirken Abdülhamid Han’a hakaret etmişiz. Arkadaş en azından kendisinin farkında” dedi.

Meral Akşener konuşması öncesi İYİ Parti’den istifa ederek Zafer Partisi’nin kuruluşunda yer alan ve bugün yeniden İYİ Parti’ye katılan Adana Milletvekili İsmail Koncuk’a rozetini taktı.

Meral Akşener AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği ‘Abdülhamit’ yanıtında “Oysa dillere destan şanlı tarihimize sahip çıkmanın da, tarihimizden ilham alarak yol yürümenin de tarihe atıf yaparak siyaset dersi vermenin de yolu ilk önce tarihi öğrenmekten geçer. Ama tarih ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ diyen meczup feslilerin hezeyanlarından öğrenilmez. Yalan, yanlış danışman notlarından da öğrenilmez. Dizi sahnelerinden, çizgi romanlardan hiç öğrenilmez. Tarih, okuyarak araştırarak öğrenilir. İşte bu yüzden sayın Erdoğan tarihi bir türlü öğrenemiyor çünkü kendisi okumayı hiç sevmiyor.” dedi.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan için ‘Tazmanya canavarı’ benzetmesi yapan İYİ Parti Lideri Meral Akşener “Tazmanya canavarı edasıyla attığı hamasi tiratlarını gülerek izliyoruz çünkü biz biliyoruz ki çok az kaldı. Haddi kim bilecekmiş, milletimizin tokadını kim yiyecekmiş çok az kaldı.” ifadelerini kullandı.

Akşener’in açıklamalarının satır başları şu şekilde:

Geçtiğimiz hafta sporun basketten, voleybola birçok branşında alınan başarılarla milletçe gururlandığımız bir hafta oldu. Bu muhteşem sonuçlarda emeği geçen tüm sporcularımızı, teknik ekibi ve yönetim kadrolarımızı yürekten kutluyorum. Yalnız bu başarılardan birinin farklı bir anlam ve önemi var. Brezilya’da gerçekleşen 24. İşitme Engelliler Olimpiyatları’nda ülkemizi temsil eden milli sporcularımız 8 altın, 19 gümüş, 17 de bronz madalya aldılar. 73 ülke arasında 3’üncü oldular. Tüm sporcularımızı ayrıca kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.

Bu haftaya maalesef acı bir haber ile başladık. Devam eden Pençe Kilit Operasyonu’nda beş evladımızı şehit verdik. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Allah milletimizin güvenliği ve esenliği için göğsünü siper eden tüm mehmetçiğimizi her türlü kötülükten saklasın.

Pençe-Kilit operasyonundan acı haber: 5 şehit

“TARİH ‘KEŞKE YUNAN GALİP GELSEYDİ’ DİYEN MECZUP FESLİLERİN HEZEYANLARINDAN ÖĞRENİLMEZ”

Geçtiğimiz hafta sonundan beri sayın Erdoğan ve arkadaşlarını Abdülhamid Han üzerinden bir yaygara tufanı almış gidiyor. Hakaretlerin, öfke nöbetlerinin, nefret şovlarının biri bin para. Oysa dillere destan şanlı tarihimize sahip çıkmanın da, tarihimizden ilham alarak yol yürümenin de tarihe atıf yaparak siyaset dersi vermenin de yolu ilk önce tarihi öğrenmekten geçer. Ama tarih ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ diyen meczup feslilerin hezeyanlarından öğrenilmez. Yalan, yanlış danışman notlarından da öğrenilmez. Dizi sahnelerinden, çizgi romanlardan hiç öğrenilmez. Tarih, okuyarak araştırarak öğrenilir. İşte bu yüzden sayın Erdoğan tarihi bir türlü öğrenemiyor çünkü kendisi okumayı hiç sevmiyor.

Erdoğan tarihi yanlış mı okuyor? İşte Abdülhamid’in kaybettirdiği topraklar

“BİZ TARİHE ONUN GİBİ KAVGALAR ÜZERİNDEN BAKMIYORUZ”

Eline tutuşturulan notlardan ötesini görmüyor. Unuttuğu bir şey var biz tarihe onun gibi kişiler üzerinden bakmıyoruz. Biz tarihe onun gibi kavgalar üzerinden de bakmıyoruz. Biz tarihe değerler, sistemler ve sonuçlar üzerinden bakıyoruz. Çünkü biz Abdülhamid Han ile değil o günün şartlarındaki demokrasi rüzgarıyla ilgileniyoruz. Tarihin her döneminde milletimizin istibdata karşı koyduğu tavırla ilgileniyoruz. Tekleşmeye, tek adamlığa giden her yolu azimle keşmiş olan milli irade ile ilgileniyoruz. Sayın Erdoğan nedense istibdat dönemiyle günümüz arasındaki benzerlikleri dile getirmemden çok rahatsız oldu. Abdülhamid Han’ı kendisine benzetmemi bir hakaret olarak algıladı. Yani sayın Erdoğan’ı Abdülhamid’e benzetmek rahmetliye hakaretmiş.

“ERDOĞAN’A BENZETİRKEN ABDÜLHAMİT’E HAKARET ETMİŞİZ”

Sayın Erdoğan için rehber kabul ettiği, rol model aldığı ama nasıl vefat ettiğini bile bilmediği Abdülhamid Han’ı kendisine benzetmek büyük bir hakaretmiş. Yani biz aslında istibdata karşı koyan o ruhtan bahsederken değil sayın Erdoğan’a benzetirken Abdülhamid Han’a hakaret etmişiz. En azından kendisinin farkında bu da bir şeydir.

Erdoğan kendisini Abdülhamid’e benzeten Akşener’i hedef gösterdi

“KENDİ UYGULADIĞI İSTİBDATI UMURSAMAZ AMA KENDİ MARUZ KALDIĞI ZAMAN AVAZ AVAZ BAĞIRIR”

İstibdat bir olgudur bu inkar edilemez. Ancak görüyoruz ki sayın Erdoğan için istibdatın kendisi değil istibdata kimin maruz kaldığı ve istibdatı kimin uyguladığı daha önemli. Kendi uyguladığı istibdatı umursamaz ama kendi maruz kaldığı zaman avaz avaz bağırır. Halbuki istibdat göreceli değildir ya vardır ya da yoktur. Ya karşısındadır ya da yanındasındır. Eğer istibdata karşıysan söz Abdülhamid Han’a gelir. 1912’deki sopalı seçimlere de 1946’daki sandık baskısına da, askeri vesayete de karşı olursun, 27 Mayıs darbesine de, 12 Mart’a da 12 Eylül’e de 1909’daki darbe teşebbüsüne de karşı durursun 15 Temmuz 2016’dakine de. Yassıada Mahkemeleri’ndeki adaletsizliğe de isyan edersin, tweet atan gençlerin Silivri’ye yollanmasına da. 28 Şubat ile de mücadele edersin sayın Erdoğan’ın partili istibdat rejimiyle de. Eğer istibdata karşıysan hadi Atatürk’e zaten yabancısın ama en azından Namık Kemal’i, Ziya Gökalp’i bilmen gerekir.

“ERDOĞAN İÇİN TARİHİMİZİN, ECDADIMIZIN SADECE KENDİ İKTİDARINI KORUMAYA HİZMET ETTİĞİ SÜRECE DEĞERLİ”

Siyaset tutarlılık ister ama sen ve ortakların bilmezseniz, hatırlamazsanız, unutursanız hem de üstüne çıkıp onlara ‘kanı bozuklar’ derseniz bu sadece tutarsızlık olmaz en hafif tabiriyle vefasızlık, vicdansızlık, terbiyesizlik olur.

TAZMANYA CANAVARI BENZETMESİ

Sayın Erdoğan için bunların hiçbir önemi olmadığını zaten biliyoruz. Sayın Erdoğan için tarihimizin, ecdadımızın sadece kendi iktidarını korumaya hizmet ettiği sürece değerli olduğunu da biliyoruz. Artık apaçık ortada olan beceriksizliğini, işbilmezliğini, manevi değerlerimizin ardına sığınarak saklamaya çalıştığını da görüyoruz. Çünkü bu bir zihniyet meselesi. Gün gelir o tarih döner dolaşır yakana yapışır ve bütün cahilliğin ortaya saçılır. Tazmanya canavarı edasıyla attığı hamasi tratlarını gülerek izliyoruz çünkü biz biliyoruz ki çok az kaldı. Haddi kim bilecekmiş, milletimizin tokadını kim yiyecekmiş çok az kaldı.

“KAHROLSUN İSTİBDAT YAŞASIN HÜRRİYET DİYECEĞİZ. ADALET DİYECEĞİZ.”

Milletin adamı diye milletin omuzlarında geldin istibdatın adamı olarak milletin iradesi ile gidiyorsun. O nedenle kendini parçalasan da bizler, aynı bizler öncekiler gibi istibdata dur demeye devam edeceğiz. Kahrolsun İstibdat Yaşasın Hürriyet diyeceğiz. Adalet diyeceğiz.

“TÜRKİYE’DEN İYİ NİYET BEKLEYENLERİN ÖNCE KENDİ NİYETLERİNİ SORGULAMAK GEREKİYOR”

Ukrayna’da dört aydır süren işgal şimdiye kadar NATO üyesi olmayan İsveç ve Finlandiya’yı da harekete geçirdi. Her ülkede Rusya’ya karşı caydırıcılık elde etmek için NATO üyeliğine başvurdular. Bu talebin kabul görmesi için mevcut üyelerin oy birliğine yani Türkiye’nin de onayına ihtiyaçları var. Yalnız burada unutmamız gereken bir şey var. Ülkemizin şimdiye kadar Batılı ülkelere gösterdiği iyi niyet defalarca su istimal edildi. Mesela Yunanistan’ın NATO üyeliği için verdiğimiz onay Ege Adaları’nın silahlandırılmasıyla sonuçlandı. Mesela; Sovyet Rusya ve Yugoslavya’dan kopan ülkelerin, NATO’ya girmesi için verdiğimiz destek; Pkk’ya yardıma dönüştü. Mesela; Kore’de, Bosna’da, Afganistan’da, Türk askerinin verdiği mücadele, müttefik bildiğimiz ülkelerin, FETÖ’ye kol kanat germeleri ile son buldu.

Bugün Türkiye’den İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği için iyi niyet bekleyenlerin ilk önce kendi niyetlerini sorgulamak gerekiyor. İYİ Parti olarak bu kararın milli menfaatlerimiz göz edilerek verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Birincisi Avrupa’daki PKK varlığını sonlandırmak ve terör örgütünün Avrupa yapılanmasını çökertmek. İkincisi Çarlık rüyaları gören Putin’in saldırgan Rusya’sına karşı Avrupa güvenliğini güçlendirmek.

Bizim anlayışımıza göre; Bunlar birbiriyle çelişen hedefler değildir. Çünkü; Ukrayna topraklarının işgalinin, daha ilk günlerinde, pkk terör örgütünün yaptığı, Putin’in işgal tezlerini destekleyen açıklamalar; Yıllarca, Avrupa ülkelerinde, kendine güvenli sığınak bulan, terör örgütünün, Avrupa’nın, Soğuk Savaş’tan sonra yaşadığı, en büyük güvenlik krizinde, Putin’in, yardakçılığına soyunduğunu gösterdi. Eğer İsveç ve Finlandiya, Rusya tehdidini ciddiye alıyor, ve kendilerini korumak için, NATO’ya üye olmak istiyorlarsa; Öncelikli olarak, kendilerini kullanan, ve ilk fırsatta, sırtlarından bıçaklayacak olan pkk’ya karşı, gerekli tepkiyi göstermeli, ve terör örgütünü, topraklarından çıkartmalıdır.

Ayrıca; Bunu sadece, İsveç ve Finlandiya değil, Batı güvenlik mimarisinin geleceğini önemseyen; Almanya, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler de yapmalı, içlerindeki Putin uzantılarından, derhal kurtulmalıdır. Demokrasi, Putin’in çarlık rüyalarının propagandasını yapma özgürlüğü demek değildir. Avrupa da, terör örgütlerinin, gündemlerini ve ajandalarını, sınırsız bir pragmatizm ile, takip edecekleri bir coğrafya olamaz. İşte biz, bu nedenle; pkk’nın Putin yanlısı tutumunu, Türkiye ile diğer NATO ülkeleri arasında, ortak zemin oluşumu için, bir fırsat olarak görüyoruz. Bu fırsat, ülkemizin her iki millî çıkar hedefine; Yani, pkk’yı Avrupa’dan söküp atma, ve Avrupa güvenliğini güçlendirme çabasına katkı sunacaktır. Ancak bunu sadece; devlet ciddiyetine yakışan, etkin bir diplomasi ile başarabiliriz. Şu aşamada olması gereken, “sessiz bir diplomasi” yürütmek ve ortak tehditleri vurgulamaktır. Ancak gelin görün ki; Maalesef Sayın Erdoğan, bunun tam tersini yapıyor. Ve her zaman olduğu gibi, Yine dış politikayı, bir iç politika şovuna dönüştürmeye çalışıyor. Aslında, biz Bay Kriz’in siciline baktığımız zaman, bu tip tribüne oynayışların, milletimiz için, pek hayırlı sonuçlanmadığını görüyoruz. Çok değil, daha geçtiğimiz sene; Millî Savunma Bakanı, Birleşik Arap Emirlikleri’nin, pkk’ya verdiği destekten bahsediyordu. İçişleri Bakanı, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında, Birleşik Arap Emirlikleri’nin olduğunu iddia ediyordu. Sayın Erdoğan’da bu doğrultuda; Mısır’a, İsrail’e ve Suudi Arabistan’a, en üst perdeden konuşuyordu. Peki bu efelenmelerin, iç politikadaki siyasi hesaplarla yapılan şovların, sonucunda ne oldu?

Sayın Erdoğan’ı, Körfez ülkelerinin liderleriyle, fevkalade neşeli pozlar verip, para konuşurken bulduk. Hatta bu arkadaşımız en son, yaşananları, söylenenleri, “aile içi gürültü, patırtı” diyecek kadar küçümsedi. Her şey bir anda unutuluverdi… Nitekim, öyle bir unutuldu ki; Cehaletine yenik düşmeleriyle meşhur, grup başkanvekillerini bile; Yanlışlıkla, Birleşik Arap Emirlikleri’nin gerçeğini hatırlattığı için harcadılar.

Bak, Sayın Erdoğan; pkk; elinde Mehmetçiklerimizin, çocuklarımızın, evlatlarımızın kanı olan, hain ve alçak bir terör örgütüdür. Eğer amacın, bu terör örgütünü Avrupa’dan tasfiye etmekse, bunu yapmanın, yolu da, yordamı da bellidir. Biz de yanında dururuz. Ama yook… Eğer amacın, tansiyonu yükseltip, yine bir para pazarlığına oturmak, ve elini yüksekten açmaksa; İşte orada, sana “dur” demek, bizim boynumuzun borcudur! Avrupa ülkeleriyle para pazarlığı yapmak için, şehitlerimizin kanını peşkeş çekmene, müsaade etmeyiz! Yandaşlarını daha fazla semirtmek için; Türk devletinin itibarını, ayaklar altına almana, müsaade etmeyiz! Çapsız danışmanlarına, 12’inci maaşlarını bağlamak için; Türk Milleti’nin onurunu ezdirmene, müsaade etmeyiz!

“TARIM MİLLİ GÜVENLİK SORUNUDUR”

Bana AK Parti iktidarının en büyük başarısızlıklarını sorsanız hiç kuşkusuz ilk üçe mutlaka tarımı da koyarım. Tarım bir milli güvenlik sorunudur diyoruz ama bu arkadaşlar bizi ısrarla duymamaya devam ediyor.

Ne kadar yangın uçağımız olduğunu bile bilmeyen, kepeği, ekilerek yetiştirilen bir ürün zanneden birini, tuttular, ülkenin en stratejik alanlarından birine, bakan yaptılar. “Çok kuyruk oluyordu, o yüzden fiyatları arttırdık.” diyen bir densizi, Et ve Süt Kurumu’na, Genel Müdür yaptılar. Sonuçta ne oldu? Ülkemizde çiğ süt fiyatları, 2018 yılında, Avrupa Birliği ülkelerine göre, yüzde 18 daha ucuzken; Bugün, yüzde 10 daha pahalı hâle geldi. Üstelik onların alım gücü, bizim 4 katımız olmasına rağmen… Peki bunlar neden oldu? Çünkü her şeye kulağını tıkayan, saraydan dışarı adımını atmayan, atamayan, korkudan milletin, çiftçinin, hayvancının arasına karışamayanlar; Kesime giden inekleri, düveleri ve hayvanlarının arkasında ağlayan yetiştiricileri, duymazdan, görmezden, bilmezden geldiler.

TARIM POLİTİKALARINA TEPKİ

Bay Kriz ve arkadaşları berbat tarım ve ekonomi politikalarının sayesinde 6 liralık mazotu 3.5, 4 katına, 2 bin 500 liralık gübre fiyatını da 4-5 katına fırlattılar. Çiftçi için suyu, elektriği kullanamaz hale getirdiler. Ulusal Süt Konseyi’ni süt üreticisinin başına bela ettiler. Hasat mevsimi geldi fiyat belli mi hayır. Uzun zamandır söylüyoruz sadece girdileri süsvanse ederseniz sadece günü kurtarırsınız. Mazotu, gübreyi ne kadar desteklerseniz destekleyin çiftçi ürünü hak ettiği fiyata satamazsa verdiğiniz desteklerin hiçbir anlamı kalmaz.

Tarımın kalbine TOKİ dikiliyor

Her şeyden önce çiftçilerimizi ayağa kaldırmamız gerekiyor. İYİ Parti olarak ürünün hak ettiği fiyatı bulmasını sağlayacağız. Sonrada destekleri dünya ortalamalarının üzerine çekeceğiz. Çiftçilerimizin kullandığı mazot, gübre, elektrik, yem tohum gibi kalemlerde ortalama yüzde 20 oranında net ödemeler yapacağız.

Açıklanan geçici fiyat üzerinden yüzde 25 avans ödemesi yapılsın. Hasat bittikten bir ay sonra ise oluşan fiyat neyse o fiyattan ürün bedeli ödensin. Böylelikle üreticiden ürün alma imkanı doğar. Çiftçimizi, üreticimizi daha fazla perişan etmeyin.

“ELİNDE KALAN SON MALLARI DA SATIYOR”

Geçen hafta yabancı bir haber ajansında bir bankanın İngiltere Merkez Bankası’nda tuttuğu altınları değerinin altında sattığına dair bir haber çıktı. Biz elinde kalan son kıymetli varlıkları da adeta müflis bir tüccar gibi satıp bozduran bu kurumun Türkiye Merkez Bankası olduğuna inanmak istemiyoruz. Tek bir kişinin keyfine mahkum edilen bu sistemin maalesef artık bir alışkanlık haline getirdiği akıl ve bilim dışı kararlarla, gelip dayanacağı yer tam olarak burası.

Sayın Erdoğan, ışıltılı bakanın, emir eri Merkez Bankası başkanın ve bol maaşlı danışmanların korkularından sana anlatamıyorlar ama senin bu öngörüsüz politikaların ile göz göre göre ödemeler dengesi krizine doğru gidiyoruz.

“BESİCİ KARDEŞİM ‘MALLARIMA ORUÇ TUTMAYI ÖĞRETİYORUM’ DEMİŞTİ”

Çok acı bir gerçek var. O da yokluk. Esnaflarımızın dükkanında siftahı, işinde bereketi yok. Annelerimizin akşam evde ne pişireceğine dair fikri, çocuklarının geleceğine dair ümidi yok. Kayseri’de hiç unutamıyorum bir besici kardeşim ‘mallarıma oruç tutmayı öğretiyorum’ demişti. Emeklilerimizin geçinmeye dermanı, torununa hediye almaya parası yok. Öğretmenlerimizin ataması, gençlerimizin hayal kurmaya takati yok. İnsanlarımızın evinde huzuru, işinde bolluğu yok.

“GENÇLER İÇİNİ DÖKTÜ BEN DİNLEDİM”

Bu defa evinde oturmaya mahkum edilen işsiz gençlerimizle buluştuk. Yine onlar içini döktü ben dinledim. 28 yaşında KPSS’ye çalışan bir kızımız, “Günüm KPSS’ye çalışarak geçiyor ama 95 alanın ataması yapılmazken, 70 alan biri atanıyor. Ücretli öğretmenlikte de ucuza çalıştırıyorlar. Gençlerin geleceği yok” diyor.

Dış Ticaret mezunu 26 yaşındaki gencimiz, “Bekçiliğe başvurdum. Pes edersem yıkılacağım ama benim yıkılmamam gerekiyor. Benim aileme bakmam, pes etmemem gerekiyor” diyor.

“23 YAŞINDAKİ GENCİMİZE BUNU DÜŞÜNDÜREN ÜLKE”

23 yaşındaki bir gencimiz, “Bir yanım kendi ülkende dur bir yanım ise insanın bu kısa ömründe iyi bir ev, iyi bir araba ya da çocuğuna çoluğuna bırakacak bir şeyi olmadıktan sonra yaşamanın ne anlamı var” diyor. 23 yaşındaki çocuğa bunu düşündüren ülke… Birileri farkında bile değiller.

Bugün ülkemizde yaşayan gençler ağır mutsuz. Bugüne duydukları öfkenin temelinde de bu ağır mutsuzluk yatıyor. İşte bu yüzden sevgili gençler bu ağır mutsuzluğu hep birlikte aşalım.

“CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ’NİN TÜRKLÜKLE NE DE DEVLET GELENEĞİYLE HERHANGİ BİR BAĞI YOKTUR”

Bizim geleneğimize göre devlet, milletin teşkilatlanmış halidir. Nitekim milletimizin demokrasiyle taçlanması da Türk devlet geleneğini taçlandırmıştır. Tam olarak bu nedenle bugün ülkemizin başına bela edilen bu ucube sistemin yani partili cumhurbaşkanlığı sisteminin ne Türklükle ne de devlet geleneğiyle herhangi bir bağı yoktur.

TÜİK mucizesi! İşsizlik ilk çeyrekte yalnızca 0,1 puan arttı