Siyasette somut ve canlı örneği MHP ve lideri Devlet Bahçeli.
Haziran 2015 seçimleri öncesinde Erdoğan ve AKP aleyhinde en ağır ifadeleri kullanan Bahçeli Kasım seçimlerinden sonra iktidarın ‘küçük’ ortağı oldu ve öylece devam ediyor. 2015 öncesinde Bahçeli’nin Erdoğan’la ilgili her söylediğini hamasetle alkışlayan MHP’liler şimdi aynı heyecanla Bahçeli’nin Erdoğan’ı göklere çıkaran söylemlerini alkışlıyorlar.
Şimdi Sıra İYİ Parti ve lideri Meral Akşener’de..
Altılı Masa’nın kuruluş ve dağılış sürecinde oynadığı rol ile herkesi şaşırtan (beni değil) Akşener şimdi CHP, İmamoğlu ve Yavaş’a yönelik söylemleriyle ‘Küçük MHP’ olarak dolaylı olarak iktidara yanaşmaya çalışıyor.
Akşener kendisinden bekleneni yapıyor ama bakalım ona oy ve gönül veren seçmenler ne yapacak?
Bir zamanlar Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Yavaş’ı öve öve bitiremeyen ve şimdi yüklenen Akşener’i alkışlayanların sayıları hızla azalıyor ve bir ay sonra kaç kişi kaldıklarını hep birlikte göreceğiz.
Daha doğrusu bu seçimlerde MHP ve İYİ Parti seçmeni arasındaki farkı göreceğiz. Benim beklentim son seçimlerde 5 milyon 272.490 oy alan yani %9.68 oy oranıyla dördüncü olan İYİ Parti’nin 31 Mart seçimlerinde çok ciddi oy kaybına uğrayacak ve hiç bir yerde kazanamayacaktır.
İYİ Partiden kopacak olan seçmenlerin bir bölü liderleri Akşener’den önce AKP ya da MHP’ye yönelebilir ve bir kısmı da ‘Millet İttifakı’ ruhuyla hareket ederek İstanbul ve Ankara başta olmak üzere CHP’nin adaylarını destekler.
Bu olasılık sağlanır ve genel olarak vatandaşlar hiç bir şansı olmayan sol, bağımsız ya da muhalif olduğunu söyleyen parti ve adayla oy vermezse İmamoğlu ve Yavaş’la birlikte CHP adayları çok yerde kazanır. Elbette seçim zamanına kadar bu adaylar ve CHP yönetimi stratejik hata yapmaz ve iktidarın olası propagandasının kurbanı olmazsa.
Şimdilik psikolojik üstünlük CHP’li adaylarda.
Böyle bir üstünlük 1 Mart Tezkeresi’nin tartışıldığı zamanlarda da sağlanmıştı.
AKP’nin TBMM’deki sayısal çoğunluğuna rağmen CHP’nin direnmesi, bazı AKP’li vekillerin ‘hayır’ oyu kullanması, bazılarının oturuma katılmaması ve halkın karşı çıkması sonucu Tezkere reddedildi. Tezkere kabul edilmiş olsaydı Irak’ı işgal eden ABD ordusu Türkiye’nin bir çok yerinde yerleşecekti. 21 yıl önce reddedilen Tezkere buna izin vermedi ama bir yıl sonra yani Haziran 2004’de Türkiye BOP’un eş-başkanı oldu ve bundan on yıl sonra ABD’nin siyasal İslamcılarla tezgahladığı Kanlı Arap Baharı’nın baş oyunculuğuna soyundu.
Sonuç ortada!
Türkiye; tüm kurum, kuram, kural ve verileriyle perişan.
Sonuç ne olursa olsun, iktidarın yanlış söylem, tutum ve davranışlarıyla daha da perişan edilecek.
Bu nedenle iktidar ve Erdoğan tüm olanakları seferber ederek İstanbul ve Ankara’yı geri almak isteyecektir.
Bu amaçla Erdoğan; devletin tüm olanaklarıyla yandaş medyanın gücüyle akıl almaz yol ve yöntemlere başvuracaktır.
Umarım CHP ve muhalefet bunun bilincinde ve karşı koymak için gereken önlemleri almıştır.
Sonuçta AKP’ye oy verenlerin büyük bölümü Erdoğan’ın her dediğine inanıyor ve oyunu yalnız ve yalnız bu kriterle kullanıyor. Özellikle vatan, millet, bayrak, ezan ve terör söz konusu olduğunda . Perişan durumlarından şikayet eden emeklilerin büyük bölümü Manisa konuşmasında ‘ Size zam yok para yok’ derken bile Erdoğan’ı alkışlıyorlardı.
İlginç ama gerçek.
Soma ve son depremin yaşandığı bölgelerde insanların gidip AKP ve Erdoğan’a oy verdiklerini unutmayalım.
CHP ve muhalefet ya da muhalif olduğunu söyleyen herkes bildik söylemlerini gözden geçirmeli ve yeni türden propaganda yöntemlerini geliştirmeli. Aksi takdirde bu seçimlerin sonucu son Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinden farklı olmayacaktır.
AKP kazanırsa 1 Nisan sabahı herkes farklı bir Türkiye’ye uyanacaktır. Sonrasında iç ve dış politikada karanlık günler başlayacak.
Sisi’nin yaptığı gibi Erdoğan’ın da Varlık Fonu’nun tüm varlıklarını Katar, BAE ve Suudi Arabistan’a satacağı konuşuluyor.
Belki de bunun için Erdoğan Sisi’ye gitti ve Sisi Nisan’da Ankara’ya gelecek. Meğer bir zamanlar ‘darbeci, diktatör ve katil’ dediğimiz Sisi’den öğreneceğimiz çok şey varmış!