Gerçek şu: Sınırlı bazı dönemler hariç, üniversiteyi hep kontrol altında tutmayan çalışan iktidarlar bu ülkeye hep kötülük yapmışlar!
Nedeni çok açık:
Görüşüne katılırsınız katılmazsınız ama Türkiye’nin en seçkin bir çok hocası darbeler sonrası ya 1402 gibi maddelerle ya da KHK’larla üniversitelerden atıldılar. Atılan hocaların tamamına yakını solcuydu ama en önemli özellikleri aklı, bilimi ve özgürlüğü öne çıkarmaları, demokratik, özerk üniversiteyi savunmalarıydı…
Kimler yok ki onlar arasında? İşte bazı isimler:
1948’de, sonra 1951’de: Behice Boran, Pertev Naili Boratav ve Niyazi Berkes…
1960’lar: Ali Fuat Başgil, Tarık Zafer Tunaya, Mîna Urgan, Sabahattin Eyüboğlu, Yavuz Abadan, Bülent Nuri Esen, Halet Çambel, Haldun Taner…
1970’ler: Mümtaz Soysal, Muammer Aksoy, Kurthan Fişek, Uğur Alacakaptan, Bahri Savcı, Cahit Talas, Oya Köymen, Bülent Tanör…
1980’ler: Sencer Divitçioğlu. Mete Tunçay, Baskın Oran, Rona Aybay, Anıl Çeçen, Alpaslan Işıklı, Korkut Boratav, Gençay Gürsoy, İdris Küçükömer, Veli Lök, Yalçın Küçük, Yücel Sayman…
2016’lar: Öget Öktem Tanör, İbrahim Kaboğlu, Yüksel Taşkın, Selda Öndül, İlhan Uzgel, Bülent Duru, Sezai Temel, Cihangir İslam, Erol Katırcıoğlu, Ömer Faruk Gergerlioğlu…
Böyle isimleri tasfiye ederseniz ortada tabi ki bilim kalmaz, bilimsel özerklik kalmaz, tabi ki “mucit” çıkmaz…
Bilim doğası gereği aykırıdır, bilim insanı sorgulayan, itiraz edendir…
Sorgulamaktan vazgeçmediğinde atılmayı göze alandır…
Bilim insanı, savaşı değil, barışı öne çıkarır…
Barışı öne çıkardığında da bilim insanı, “Barış Akademisyenleri”nde olduğu gibi hedefe konulmayı göze alandır…
Üniversite öğrencisi ise, Boğaziçi’nden Kadıköy’e yürüyüp, “Gözaltına alınan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın, kayyum olarak atanan Melih Bulu ve tüm rektörler acilen istifa etsin, tüm üniversitelerdeki rektörlük için üniversite bileşenlerinin rızası gözetilerek demokratik seçimler düzenlensin ve kayyumları kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz” demeyi göze alandır…