Klavye şampiyonlarının cinsiyetçi söylemi

Yayın tarihi: 19 Haziran 2020 Cuma 6:11 pm - Güncelleme: 19 Haziran 2020 Cuma 6:12 pm

Zeynel Lüle

AKP Genel Başkan Yardımcılarından Mahir Ünal’ın başlattığı ‘yeşil top’ uygulaması herhalde rafa kaldırıldı. Gerçi ‘görevini başarıyla tamamlamıştır’ açıklaması eşliğinde uygulamaya son verildiği de bizzat Ünal tarafından yapıldı.

Belki iyi niyetle yola çıkılmıştı ama, AK Troller bu uygulamayı ‘korunma zırhı’ olarak algıladılar. Arkalarında ‘iktidar desteği’ hissederek muhalif kadınlara ‘cinsiyetçi saldırılar’ını daha da artırdılar. Başak Demirtaş, Canan Kaftancıoğlu ve kadın gazetecilere yönelik cinsiyetçi sözlü salvolar art arda geldi.

Aslında Türkiye’de genel bir sorun olan bu durumu nasıl anlatmalı?

Günümüzde kadına dair cinsiyetçi söylemler bütün medya mecralarında yer alıyor. Kadını belirli kalıp yargılar içerisine sıkıştıran ve kadına belirli roller yükleyen bu söylem kitle iletişim araçları aracılığıyla adeta meşrulaştırılıyor. Kişi bunun bir suç olduğunun bile farkında değil çoğu zaman.

Ülkemizde toplumsal cinsiyet açısından kadına, erkeğe bağımlı ve kırılgan bir rol verilmesi ve bunun erkeğin egemenliğini pekiştiren yapının devamı olduğu düşünülebilir.

Medyanın kitleler üzerindeki biçimlendirici gücü son derece etkin. Sosyal medya ise bu konuda alabildiğince ‘korumasız’ ve cinsiyetçi söylem, kişilerin iki parmağının ucunda. Elini korkak alıştırmıyor, ağzına ne geliyorsa parmaklarına yansıyor.

Özellikle twitter, kişilerin psikolojik yapısına derinlemesine nüfuz ederek zihinlerine yayılmakta ve böylece ne düşünüyorsa söylemelerine çok açık bir alan.

Toplumsal cinsiyet rolleri ve bu roller bağlamında erkeğin kadından üstün gösterilmesi, erkek kimliğine olumlu anlamlar yüklenirken, kadının daha pasif ve erkeğe bağımlı bir nesne olarak temsil edilmesi, biyolojik bir farklılığın değil, toplumsal etkileşimle inşa edilen, onaylanan ve meşrulaştırılan bir yapının ürünü… Erkek üstünlüğünü temele alarak oluşturulan bu yapı gündelik uygulamalarda hayatın bir parçası haline gelmekte, hem toplumsal hem de kurumsal düzlemde cinsiyete özgü yapılar ortaya çıkmakta ve hayatın her alanında etkileri görülmekte.

Tüm kadınların düşleri aynı: Ötekileştirme, aşağılama, taciz, tecavüz gibi insanlık dışı felaketlerden, ‘bedeninin sadece bir kadın objesi’ olarak görülmesinden kurtulmak, ‘geceleri sokakta dolaşabilmek. Kısacası insan olmanın gerektirdiği bütün haklara sahip olmak ve de klavye şampiyonlarının acımasız cinsiyetçi diline uğramadan, varsa bir tepki ‘insanca’ o tepkiye maruz kalabilmek.