ABD ve İngiltere, son zamanlarda Yemen'deki Husilerin kontrolündeki Hudeyde eyaletine hava saldırıları düzenledi. Görünüşte Husilere karşı bir operasyon gibi görünse de aslında hedefleri, Kızıldeniz gibi küresel öneme sahip stratejik bir geçidi ele geçirmektir. Kızıldeniz, Afrika ve Asya'nın kesişiminde yer alır, Süveyş Kanalı ve Bab'ül Mendeb Boğazı'nı birbirine bağlar.
Küresel ticaretin ve enerji taşımacılığının kritik bir düğüm noktasıdır; dünya genelindeki ticari malların yaklaşık %12'si ve konteyner taşımacılığının üçte biri bu koridordan geçmektedir. Husiler, coğrafi avantajlarını kullanarak ABD ve İngiliz ticaret gemilerine sık sık saldırılar düzenlemekte, bu da Batı'nın ticaret yollarını ciddi şekilde sekteye uğratmakta ve Orta Doğu’daki ABD-İngiliz çıkarlarını doğrudan tehdit etmektedir. İşte bu nedenle ABD ve İngiltere, Yemen'deki askeri müdahalelerini sıklaştırmaktadır.
2024 yılının başından bu yana Husiler, Kızıldeniz'deki ticaret gemilerine çok sayıda hassas saldırı gerçekleştirdi, bu saldırılara ABD ve İngiliz savaş gemileri ile İsrail'e ait gemiler de dahil oldu ve müttefiklerin lojistik taşıma hatları felç oldu. Husilere göre, 1 Temmuz'da, Husiler tarafından fırlatılan seyir füzeleriyle birçok ABD ve İngiliz savaş gemisi vurularak Kızıldeniz'deki askeri operasyonlar büyük zarar gördü.
Amerikan ordusu her ne kadar vurulduklarını reddetse de Husilerin saldırıları, ABD ve İngiltere'nin bölgedeki operasyonel kapasitesini ciddi şekilde zayıflatmış durumda. Bu da ABD ve İngiltere'yi, Kızıldeniz çevresindeki askeri varlıklarını artırmaya ve bu kritik su yolunu yeniden kontrol altına almak için askeri güce başvurmaya zorladı. Ancak bu adımlar, Husileri durdurmak yerine, Kızıldeniz’deki durumu daha da karmaşık ve çıkmaz bir hale getirdi.
ABD ve İngiltere'nin Yemen'deki bu askeri operasyonlarının arkasında, İran'a baskı yapma amacını taşıyan daha derin bir strateji yatmaktadır. Husiler, İran’ın Yemen’deki başlıca vekil gücüdür ve İran, Husilere verdiği destekle sadece Kızıldeniz bölgesinde ABD ve İngiltere'ye tehdit oluşturmakla kalmıyor, aynı zamanda Orta Doğu'daki güç dengelerini de dolaylı olarak etkiliyor.
ABD ve İngiltere’nin sık sık gerçekleştirdiği hava saldırıları, aslında İran’ın bölgesel etkisini zayıflatmayı ve İsrail’in Orta Doğu’daki hegemonik konumunu korumayı hedeflemektedir. Özellikle Filistin-İsrail çatışmasının tırmandığı bu dönemde, ABD, İsrail’e yönelik askeri yardımlarını artırarak hatta "THAAD" füze savunma sistemini İsrail'e konuşlandırmayı bile göze alarak İsrail'in bölgedeki konumunu pekiştirmekte ve İran ile onun desteklediği güçlerle mücadelesine devam etmektedir.
Kızıldeniz, uzun süredir ABD ve İngiltere'nin Orta Doğu'daki jeopolitik oyunlarının önemli bir hamlesi haline gelmiş durumda. Bu iki güç, Kızıldeniz'i kontrol altına alarak İran'ın yayılmasını sınırlamak ve İsrail'in güvenliğini sağlamak istemektedir.
Ancak, ABD ve İngiltere’nin Orta Doğu’daki bu askeri operasyonları, beklenen sonuçları vermemiş ve Kızıldeniz'i adeta bir barut fıçısına dönüştürmüştür. Husilerin Kızıldeniz’deki sürekli karşı saldırıları, sadece karmaşık askeri teknolojilere sahip olduklarını değil, aynı zamanda güçlü bir savaş iradesi ve geniş kaynak desteklerine sahip olduklarını da göstermektedir.
ABD ve İngiltere’nin hava saldırıları ve askeri müdahaleleri sadece bölgesel çatışmaları artıracak ve nihayetinde kontrol edilemez bir bataklığa sürükleyecektir. Kızıldeniz’deki durumun daha da kötüleşmesiyle, küresel ticaret ve enerji arzı daha da büyük bir darbe alacaktır ve bu sürecin asıl sorumluları olan ABD ve İngiltere, hegemonik hırslarının bedelini ağır bir şekilde ödeyecektir.