Esad ‘Türkiye işgal ettiği Suriye topraklarından çekilmedikçe ve Suriye devletine karşı savaşan teröristlere desteğini kesmedikçe görüşmenin bir anlamı yok’ dedi. Ankara’nın Şam ile barışma nedenlerinin başında PYD/YPG’den kurtulma hesabı gelirken Şam’ın çok başka öncelikleri var. Bu öncelikler yerine gelir mi gelmez mi bilinmez ama göründüğü kadarıyla Kürtler önümüzdeki dönemin en önemli unsuru olacak. Belki de bunun için Esad’la görüşen İranlı Bakan Hüseyin Emir Abdullahiyan önce Ankara’ya geliyor sonra da Moskova’ya gidiyor.
Mehse Emini’nin ölümünden sonra yaşanan olaylarda Kürtler ön plandaydı ve Tahran’a göre İsrail, ABD ve batı destekli Mesut Barzani İran’ı karıştırmak istiyordu. ABD ve batıdan her türlü desteği alan ve Mesut Barzani’ye rakip PYD/YPG ise Şam-Ankara görüşmelerini yakından takip ediyor ve savaşma tehdidinde bulunuyor. ABD ise farklı yol ve yöntemlere başvurarak Şam-Ankara diyaloğunu engellemeye çalışırken PYD/YPG’ye sağladığı askeri yardımları artırarak her türlü ağır
silahı veriyor.
Tam bu sırada İran’la arası iyi olan ve Ankara’nın geleneksel düşmanı Celal Talabani’nin oğlu Bafel Talabani 20 Aralık 2022’de atlayıp Kamışlı’ya gitti ve PYD/YPG lider ve komutanlarıyla bir araya geldi.
İşin çok daha ilginç yanı Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Bafel Talabani Kamışlı’ya bir Amerikan helikopteri ile gitmiş ve toplantıda Amerikalı komutanlar da hazır bulunmuştu.
Özetle herkes Fırat’ın doğusuyla ilgileniyor ve herkes bölgesel Kürt dosyasını açmaya hazırlanıyor.
Haberlere bakılırsa İran Cumhurbaşkanı Reisi yakında Ankara’ya gelecek sonra da Şam’a gidecek. Reisi; Şam-Ankara barışmasına katkı sağlamak istiyor. Bu da doğal çünkü Suriye sorununun çözümü için Ocak 2017’de başlatılan Astana Süreci’nde Rusya ve Türkiye ile birlikte İran da var. Tahran’ın Suriye konusunda insiyatif alması ise doğal olarak bölgedeki İran düşmanı iktidarları rahatsız ediyor. Belki de bunun için İsrail müttefiği BAE Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zayid geçen hafta Şam’a giderek Esad’a ‘ Ankara ile barışma konusunda biz de size yardımcı olabiliriz’ demişti.
Anlatmak istediğim konu Suriye bu coğrafyanın kilit ve anahtar ülkesidir. Öyle olduğu için Erdoğan; BAE, İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır liderleriyle barıştı ama bölgede hemen hemen hiç bir şey değişmedi. Ama Erdoğan’ın Esad’la barışması yalnız bölgede değil dışarıda da çok şeyi etkileyecektir. Çünkü Suriye; Türkiye, Irak, Ürdün ve Lübnan’a komşu. Şam’ın stratejik müttefiği İran ise Türkiye ve Irak’a komşu. Ürdün; İsrail için tampon bir ülke ama Lübnan’daki Suriye ve İran destekli Hizbullah İsrail’in korkulu rüyası. İran düşmanı Körfezdeki Arap ülkelerindeki Şii azınlıklar (Bahreyn’de çoğunluk) işin çok daha karmaşık bir konusu. Yukarıda özetle anlatmaya çalıştığım ilginç durumun en ‘değerli unsuru’ ise Kürtler’dir.
Yüz yılı aşkın bir zamandır Türkiye, İran, Irak ve şimdi Suriye’nin ortak sorunu olan Kürtler böyle giderse bir yüz yıl daha öyle kalacaklar çünkü hiç kimse tarihten ders almıyor. Ne Kürtler ne barındıkları ülkelerin iktidarları.
Durum öyle olunca her iki tarafın düşmanı Batılı ülkeler ve İsrail tarafları birbirine kırdırmaktan büyük haz alıyorlar. Arada bir Kürtleri de kendi aralarında kavgaya tutuşturmak gerekiyordu onu da beceriyorkardı.
Türkiye’de, Irak’da, İran’da ve şimdi Suriye’de.
Düğüm Suriye’de ya çözülür ya da kördüğüme dönüşür.
Ankara ile Şam yalnızca ‘PYD/YPG’yi ortadan kaldırmak için’ barışıyorsa ortada bir sorun var.
Kendi Kürt’leriyle (HDP) kavgalı bir Ankara’nın Mesut Barzani ile stratejik müttefik olması ama Suriyeli Kürtleri tehdit etmesi çelişkinin ta kendisidir.
Konumunu güçlendirmek için emperyalist batıdan ve İsrail’den destek alan bir zamanların Marksist PYD/PKK/YPG’lilerin bununla zafer kazanacakları sanıyorlarsa yanılıyorlar.
Unutulmamalıdır ki İran’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti lideri Kadi Muhammed ABD ve İngiltere destekli Şah tarafından 1946’da idam edildi.
Aynı Şah Iraklı Kürt lider Molla Mustafa Barzani’yi Saddam’a satmış ve ABD Barzani’ye tedavi için bile vize vermemişti.
Abdullah Öcalan ise CİA-Mossad operasyonu ile Kenya’dan kaçırılıp 14 Şubat 1999’da Ankara’ya teslim edilmişti.
Eylül 2017’de Mesut Barzani’ye ‘bağımsızlık referandumu yapamazsın’ diyen aynı Amerika’nın zamanı geldiğinde PYD/YPG lider ve komutanlarını yüz üstü bırakmayacağının hiç bir garantisi yok ve olmayacaktır.
Bırakmazsa da Ukrayna’da olduğu gibi ‘Son Kürt ölünceye kadar’ bölgeyi karıştırmayı sürdürecektir.