Kılıçdaroğlu’ndan gençlerle ‘promptersız’ buluşma: Onu beraber indireceğiz

Yayın tarihi: 10 Kasım 2021 Çarşamba 10:34 pm - Güncelleme: 11 Kasım 2021 Perşembe 1:40 am

‘Z Kuşağı Atatürk’ü anıyor’ programında konuşan CHP lideri Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı işaret ederek “Onun sinirlerini bozacağım, hiç merak etmeyin beraber indireceğiz” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Antalya’da ‘Z Kuşağı Atatürk’ü Anıyor’ programında gençlerle bir araya geldi. Muratpaşa Türkan Şoray Kültür Merkezi’ndeki programda Antalyalı genç şarkıcı Görkem Durmaz ve milyonlarca takipçisi olan Murat Sakoğlu, Asena Kızılarslan, sosyal medyadan aldıkları soruları Kılıçdaroğlu’na ilettiler.

Antalyalı sosyal medya fenomeni ‘Marul Kafa’nın da izleyiciler arasından soru yönelttiği etkinliği Kılıçdaroğlu sosyal medya hesabından, “Gençlerle canlı, promptersız buluşma” ifadeleriyle paylaştı.

Programın sonunda Kılıçdaroğlu, gençlere “Sizler yatağınızda rahat rahat uyurken ben sabah 04.30’da kalkacağım, hale gideceğim” dedi. Takipçilerden çok sık geldiği vurgulanıp son olarak, “Cumhurbaşkanı ile aranız nasıl?” diye soruldu. Kılıçdaroğlu ise “Erdoğan’la mı? Onun sinirlerini bozacağım ve hiç merak etmeyin, sizler gerçekten de önümüzdeki seçimlerde tarih yazacaksınız. Beraber indireceğiz” yanıtını verdi.

Kılıçdaroğlu’nun gençlerin sorularına yanıtları şöyle:

“GENÇLERİN UMUTSUZLUĞA KAPILMA HAKKI YOKTUR”

“Gençlerin umutsuzluğa kapılma hakkı yoktur. Bir, umudunuzu yeşerteceksiniz ve büyüteceksiniz. Umudunuzu ne kadar büyütürseniz o kadar güçlü söz sahibi olursunuz. Ülke iyi yönetilmiyor, ben de biliyorum siz de biliyorsunuz. Bilgisayarın fiyatı bu olur, oyun konsolunun fiyatı şu olur, bir sürü şey… Bunların tamamını ithal ediyoruz, temel sorunumuz o. Türkiye neden kendisi üretmiyor? Üniversiteleri var, araştırma birimleri de var. Ama siz üniversiteden, farklı düşündü diye üniversite hocalarını KHK ile atarsanız o üniversite, üniversite olmaktan çıkar. Üniversiteyi üniversite yapan; tartışmaların odak olmasıdır. Üniversitede her türlü düşüncenin özgürce tartışılmasıdır. Almanya örneğini vereceğim. 2. Dünya Harbi’nden sonra Almanya yerle bir edilir. Amerikalı General, Alman General’e şunu söyler: ‘Almanya’da taş taş üstünde kalmadı, bir daha Almanya sırtını doğrultamaz.’ Alman General’in Amerikalı General’e söylediği ise şudur: ‘Evet haklısın. Almanya’da taş taş üstünde kalmadı ama bir şeyi sakın unutmayın. Almanya’nın üniversiteleri ayakta.’ Ve Almanya bugün Avrupa Birliği’nin en güçlü ülkesi. Nasıl oldu böyle? Üniversiteleri sayesinde. Her şey eğitim.

Erdoğan 10 Kasım’da da CHP’yi hedef aldı: Gazi, sopayla kovalardı

“O SORUYU SORMAMI LAZIM”

Eğitimde eğitimi gören kişi, ne kadar çok nitelikli kaliteli soru sorarsa, soru sorma olanağı tanınırsa o eğitim başarılıdır. Karşılaştığınız her olayı sorguluyorsanız, sorgulama gücü ve yeteneği size veriliyorsa o eğitim başarılıdır. Eğitimin öznesi soru sormaktır. Bizde, ‘Yeni icat çıkarma şimdi’ derler. Oysa keşke her birimiz yeni icat çıkarabilsek. Her birimiz bir değerin içine doğarız, ilk değerleri evimizde alırız. Sonra komşularımızdan, sonra mahalleden, sonra kentten alırız. Üniversiteye gittiğimiz zaman içinde yaşadığımız değerin çemberi büyür. O zaman yeni arkadaşlıklar kurarız, aşık oluruz, kavga ederiz, hayatı daha iyi sorgularız, dünyadaki gelişmeleri sorgularız. Ondan sonra da acaba bu sorunları nasıl aşarız diye düşünürüz. Sorunları akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle çözdüğümüz andan itibaren ülkeyi büyütürüz, dünyayı büyütürüz. Etrafımızda henüz keşfedemediğimiz kim bilir neler var? Ama keşfetmemiz için o soruyu sormamız lazım.

“BUNLAR GERÇEKTEN ÜNİVERSİTE Mİ?”

Dün Türkiye’de hukuk fakültesini bitirip İngiltere’ye gidip, orada önce master sonra ticaret hukuku konusunda doktora yapan genç bir avukat kadın iş arıyor, ‘Asgari ücretle iş bulabilir miyim?’ diye. Şunu bütün gençlerin unutmaması lazım, Türkiye süratle vasatlaştı. Vasatlaşmak çok tehlikelidir, vasatlaşmakla Türkiye katma değeri yüksek ürün üretemez noktasına gelebilir. Katma değeri yüksek ürün üretmek için üniversitenin bilgi üretmesi lazım. Üretilen bilgiyi de sanayici elle tutulur metaya dönüştürür. Bunun için üniversiteler çok ama çok değerlidir. Şu an bizim her ilimizde üniversite var. Bunlar gerçekten üniversite mi? Hukuk fakültesi var, hukuk dersini verecek profesör, doçent yok. Geniş kitlelerin oyunu almak için her ilde üniversite kurduk. Akademik kadron var mı, yok. Şöyle olması lazımdı. Türkiye her yıl yurt dışına doktora yapmak üzere en az 10 bin öğrenci gönderir, bunlar doktoralarını yaparlar, sonra bunlar Türkiye’ye gelirler, siz ondan sonra üniversite kurarsınız. Ondan sonra onun adı üniversite olur. O üniversitenin laboratuvarı var mı? Kars’a gittim, Kars’taki üniversitede tıp fakültesi var. Ama hastaların tamamı Erzurum’a gidiyor. Adı var mı var, levhası var mı var, unvanı var mı var, tıp fakültesi mi tıp fakültesi, hoca var mı hoca yok, donanım var mı donanım yok ama orası şeklen tıp fakültesi.

“6 MİLYON 300 BİN GENÇ, TÜRKİYE’NİN KADERİNİ DEĞİŞTİRECEK”

Dolayısıyla üniversite demekle üniversite olmuyor. Türkiye’nin düştüğü temel hata bu. Dolayısıyla Türkiye’yi bu hatadan çekip çıkarmamız lazım. Bunun için bizim planımız şöyle: Her organize sanayi bölgesinde teknoloji liseleri kuracağız. Bu liseler en az altı yıl olacak. Her bir öğrenci branşında ders görecek. Üçüncü sınıftan itibaren sanayide kendi alanıyla ilgili stajını yapacak. Stajını yaparken onun sosyal güvenlik primini devlet ödeyecek. Mezun olduktan sonra arzu ediyorsa stajını yaptığı fabrikada çalışabilir. Arzu ediyorsa, kendi çalıştığı alanın izdüşümü olan üniversiteye artı puanla gitmiş olacak. O zaman teknoloji liseleri çok cazip hale gelecek, üniversiteyi kazanamazsa işi hazır olacak, dolayısıyla ara eleman sıkıntısı büyük ölçüde bitmiş olacak, iyi bir eğitim almış olacak, üretim zincirinin asli bir parçası olmuş olacak, iş garantisi olacak, üniversiteye giderken de artı puanla gitmiş olacak. Bunların yapılması için sizin oyunuza ihtiyacımız var. İlk kez Cumhuriyet tarihinde ve ilk kez dünya tarihinde bir seçimle bir otoriter yönetimi göndereceğiz. 6 milyon 300 bin genç Türkiye’nin kaderini değiştirecek. Dolayısıyla sizin önümüzdeki seçimlerde dünya siyaset tarihine böyle bir armağanı verme olanağınız var.

“83 MİLYONU KİM DOYURACAK, AVRUPA’NIN TEMEL KAVGASI BU”

Evde buzdolabınız olmayabilir, arabanız olmayabilir, çamaşır makineniz olmayabilir, mobilyalarınız olmayabilir ama yiyeceğiniz olmak zorunda. Günde en az bir kez, iki kez yemek yemek zorundasınız. Bunu sağlayanlar da çiftçiler, yani üreticiler. Dolayısıyla tarım, dünyanın bütün ülkelerinde stratejik sektördür. Türkiye tarımda kendi kendine yeten, karnını doyuran dünyadaki az sayıda ülkelerden birisiydi. Bugün mercimekten baklaya kadar, samandan canlı hayvana kadar, etten ayçiçeğine kadar ithal ediyoruz. Birinci soru şu, neden? Toprak deseniz var, su deseniz var, güneş deseniz var, insan deseniz var, o zaman neden? Yanlış politikalar. ’83 milyonu kim doyuracak?’ Avrupa’nın temel kavgası bu. Herkes, ‘Ben doyuracağım, benim çiftçim kazanacak, biz oraya mal göndereceğiz’ diyor ve biz onlardan alıyoruz. Bunu aşmanın yolu tarımda köklü bir değişikliktir.

“MALİYET ARTI MAKUL KÂR EŞİTTİR TABAN FİYAT”

Çiftçinin zarar etmeyeceği bir modeli hayata geçirmeniz lazım. Bu modelin adı, ‘Maliyet artı makul kâr eşittir taban fiyat.’ Matematiğiniz iyiyse mesele yok. Sulu arazide mi ekim yapıyorsunuz, susuz arazide mi ekim yapıyorsunuz, ektiğiniz ürünün cinsi nedir, bunun dönüm başına maliyeti vardır. Üstüne makul bir kâr koyarsınız ve devlet, ‘Sen şunu ekeceksin, maliyeti şudur, makul kâr şudur, bunun üstüne alıcı buluyorsan sat ama bunun altına düştüğü zaman devlet olarak ben alacağım’ der. Dolayısıyla çiftçi zarar etmeyecek. Bu modeli getirmeniz lazım. Konya’dan küçük bir devlet var, Hollanda. Hollanda’nın yıllık tarım ürünü ihracatı 180 milyar doların üzerinde. Devasa Türkiye Cumhuriyeti’nin tarım ürünü ihracatı 18-19 milyar dolar, bazen daha fazla ithalat yapıyor. Demek ki bir sorunumuz var. Bunu söylediğim modelle değiştireceğiz. Uşak Şeker Fabrikası yumurta satılarak kurulmuştur. Şimdi fabrika satıyoruz, dışarıdan tarım ürünü ithal ediyoruz. Geldiğimiz noktaya bakın. Her köye mutlaka bir ziraat mühendisi ya da bir ziraat teknikerinin atanması lazım. Besicilik yapılan yerlerde de mutlaka veteriner atanması lazım. Toprak analizlerinin yapılması lazım. Çiftçi, hangi ürünü ektiği zaman daha yüksek verim alabilir, bunun yapılması lazım. Bütün bunların tamamının dış politikayla bağlantısı var. Ürün ektiniz ve fazla ürün elde ettiniz, ihraç edeceksiniz. Eğer bütün ülkelerle kavgalıysanız niye sizin ürününüzü alsınlar. Dış politikayı da ‘Yurtta barış, dünyada barış’ üzerine inşa etmek zorundasınız.

İlber Ortaylı’dan iktidara Atatürk çıkışı

“ATATÜRK OLSAYDI EĞİTİM SİSTEMİNİ TEPEDEN TIRNAĞA DEĞİŞTİRİRDİ”

Atatürk yaşıyor olsaydı eğitim sistemini tepeden tırnağa değiştirirdi. Dış politikayı 180 derece değiştirirdi. Güçlü ve onurlu bir devleti inşa etmek için elinden gelen bütün çabayı gösterirdi. Vatandaştan alınan her kuruş verginin hesabını da kendi vatandaşına verirdi. Bugün dış politikadaki yanlışlık, bizim Orta Doğu’ya ürün satmamızı engelliyor ve bu bölgede yalnız kaldık. Oysa Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet’i kurduğunda sadece kendi ülkesinin insanlarına değil, dünyadaki bütün mazlum milletlere örnek olmuştur. Mustafa Kemal’in ayağa kaldırdığı, büyüttüğü Türkiye herkesin dikkatini çekmiş ve Mustafa Kemal Atatürk tarihsel süreç içerisinde gittikçe büyümüştür.

“YASAKLAMA YOK, ÖZGÜRLÜK VAR”

Bir kişinin farklı düşüncelerden çekinmemesi lazım. Sosyal medyayı niye kapatacaksınız, hangi gerekçeyle kapatacaksınız? Kişiler orada düşüncelerini rahatlıkla ifade edebiliyorlar, espri yapabiliyorlar, eleştiriler yapabiliyorlar, şiirler yazabiliyorlar, öyküler anlatabiliyorlar, siyaset kurumunun yanlışları varsa gerektiğinde yerden yere vurabiliyorlar… Siyaset kurumunun yapması gereken ne? Politikacının sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacı var. Eleştiriden korkmaması lazım. Tam tersine politikacılar, sağlıklı ve tutarlı eleştirileri okumak, dinlemek ve kendilerine yön çizmek zorundadırlar. Yasaklama yok, özgürlük var.

“BU VERGİYİ NEREYE HARCIYORSUNUZ?”

Her biriniz tek tek vergi ödüyorsunuz. ‘Vergi dairesinde kaydım yok, ben vergi ödemiyorum’ diye düşünmeyin. Simit alırken, çay içerken, sakız alırken, arabaya binerken vergi ödersiniz. Şimdilik vergi ödemediğiniz tek bir şey var, teneffüs ettiğiniz hava. Sevgili Z kuşağı, şu soruyu sordunuz mu kendinize: Bizden vergi alıyorsunuz da bu vergileri nereye harcıyorsunuz? Bu soru, demokrasinin çıkış sorusudur. Bu hesap Türkiye’de sağlıklı verilmiyor. Verilmediği için de ülke zaten bu durumda. Bu soruyu gittiğiniz her yerde, karşılaştığınız her politikacıya lütfen sorun. Demokrasi istiyorsanız bu sorudan başlayacaksınız.”

Saat 9’u 5 geçe Türkiye’de hayat durdu