Kavala’ya ‘derhal’ tahliye

milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” şeklinde bir cümle eklendi. Böylece temel hak ve özgürlüklere ilişkin Türkiye’nin taraf olduğu bir uluslararası anlaşma ile kanun hükmü arasındaki bir çatışmada, uluslararası anlaşmaya üstünlük tanınacağı açıkça vurgulandı. AİHM, Türk hukuk sisteminin en üst yargı organıdır. Şimdi Türkiye AİHM’in, 10 Mart 2019’da aldığı ve kararlarında hiç görülmeyen ‘derhal tahliye’ ifadesi eklenerek ilettiği hükmünü uygulamak durumundadır. Bu karar sonrası, Avrupa’nın başta Almanya ve Fransa olmak üzere birçok ülkesinin lideri Türkiye’ye bizzat çağrı yaptı ve Kavala’nın tahliyesini istediler. Türkiye’nin 1949’dan beri ‘kurucu üyesi’ olduğu 47 üyeli Avrupa Konseyi de gerek Genel Sekreteri aracılığıyla gerekse İnsan Hakları Komiseri aracılığıyla bu çağrıyı yinelediler. Türkiye’nin hukuk sisteminin en üst yargı organının kararının önünde hiçbir engel kalmadı. Buna rağmen tutukluluk hali devam ederse ne olur? Artık bu konu bizzat Türkiye ile Avrupa arasında bir sorundur. AİHM kararlarının, üye ülkeler tarafından uygulanıp uygulanmamasının takibini ve denetlemesini Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi yapar. AİHM, Strasbourg merkezli Avrupa Konseyi’ne bağlı bir mahkeme. Bu denetim süreci, her üç ayda bir olmak üzere yılda dört kez AİHM kararları gündemiyle toplanan Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin büyükelçiler düzeyindeki daimi temsilcileri tarafından yürütülüyor. Kanaatim Avrupa Konseyi’nin ilk Bakanlar Komitesi toplantısından yazılı bir ‘uyarı’ gelecektir. Ardından da Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden ihracına kadar gidebilecek bir süreç başlatılır. Bu süreç sancılı bir süreçtir ve Türkiye sürekli olarak ‘savunma’ halinde kalacaktır. Sonuçta artık Kavala konusu Türkiye ile Avrupa arasındaki en büyük sorunlardan biri olmuştur.