Kavala ve Mammadov davası…

Yayın tarihi: 14 Haziran 2021 Pazartesi 1:27 pm - Güncelleme: 14 Haziran 2021 Pazartesi 1:29 pm

Zeynel Lüle

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ‘Kavala’ kararını uygulamayan Türkiye’ye karşı resmen ‘ihlal prosedürü’ başlattı. Ayrıca yine AİHM kararına ragmen tutukluluğu sürdürülen Selahattin Demirtaş konusunda da 24 Haziran’a kadar bir ‘eylem planı’ beklendiği bildirildi.

Kavala ile ilgili benzer süreç daha önce Avrupa Konseyi tarafından tarihinde ilk kez Azerbaycan için işletilmişti. İkinci kez Türkiye için başlatıldı.

Azerbaycan’ın AİHM’deki Mammadov davasına yakından bakmakta fayda var.

Süreç nasıl işliyor?

Bakanlar Komitesi, AİHM kararlarını denetlemekle yükümlü. Üye devletlere öneriler, talimatlar veya kaygıların iletildiği kararlar ya da ara kararlar alıyor.

Çünkü Avrupa Konseyine üye devletlerin, AİHM kararlarını tam olarak uygulama hukuki yükümlülüğü bulunuyor. Bakanlar Komitesi’nde resmi olarak her üye devletin dışişleri bakanı olmasına rağmen, uygulamada bakanlar bu rolü Strazburg’daki daimî temsilcilerine devretmiş durumdalar. Bu nedenle, AİHM kararlarının uygulanmasının denetimi üye devletlerin Daimî Temsilcileri, yani Büyükelçileri tarafından yürütülüyor.

Bu komite, AİHM’nin kararlarının tam olarak uygulanması için gereken adımların belirlenmesinde üye devletlerle yakın iş birliği içinde çalışıyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin (AKPM) Hukuki İşler ve İnsan Hakları Komitesi de, AİHM kararlarının uygulanması ile ilgili raporlar hazırlıyor ve 47 ülke parlamenterini, kamuoyunu bilgilendiriyor.

Sonuçta böyle bir mekanizma içerisinde Avrupa Konseyi artık her türlü uyarıya rağmen uygulanmayan AİHM’in ‘Osman Kavala’ kararıyla ilgili bir ‘ihlal prosedürü’ başlattı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46/4, 5. maddeleriyle düzenlenen süreci işletti…

Bu ne demek?

AİHS’nin 46’ıncı maddenin 4 ve 5’inci fıkrasına göre eğer bir devlet ısrarla İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kesin ve bağlayıcı kararları yerine getirmezse ve bunda direnirse Bakanlar Komitesi 3’te 2 oy çokluğuyla bu prosedürü işletiyor. Yani AİHM kararına rağmen ilgili kişi ya da kişiler tahliye edilmemişse ve kararın gereği yapılmamışsa Bakanlar Komitesi, İnsan Hakları Mahkemesine ilgili devleti şikayet ediyor.

Azerbaycan örneği

Bu süreç Avrupa Konseyi’nde ilk kez Azerbaycan için Ilgar Mammadov davasında işletildi. Kararı yerine getirmediği için Azerbaycan AİHM’e şikayet edildi ve bunun sonucunda da Azerbaycan ilgili kişiyi serbest bırakmak ve beraat ettirmek zorunda kaldı, tazminat ödedi.

Kavala örneğinde de bu süreç, giderek Türkiye’nin ya da Türkiye’yi temsil edenlerin yetkilerinin kısıtlanmasına ve sonunda da üyeliğin önce askıya alınması, sonra da çıkartılmasına kadar giden bir dizi yaptırıma kadar gidebilir.

Azerbaycan bu sürece daha fazla direnemedi. Mammadov Ağustos 2018’de şartlı olarak salıverildi, Azerbaycan Yüksek Mahkemesi de Mart 2019’da Mammadov’un cezasında indirim yaparak tamamen serbest kalmasını sağladı. Sonucunda da Bakü’ye Avrupa Konseyi’nden yaptırım ihtimali ortadan kalktı.

Avrupa Konseyi tarihinde ikinci kez

Şimdi bu süreç, Avrupa Konseyi tarihinde ikinci kez Türkiye için uygulanıyor. Türkiye bu sürece rağmen AİHM kararına uymamakta ısrar ederse ne olur?

1) AKPM’deki Türkiye’den gelen milletvekillerin oy hakları askıya alınabilir,

2) AKPM’deki milletvekillerin yetkileri ve sonra da varlıkları kısıtlanabilir ve temsiliyetleri askıya alınabilir.

3) Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ndeki yetkileri, varlığı kısıtlanabilir, oy hakkı elinden alınabilir ve sonunda da 1949’dan beri süregelen üyeliği askıya alınabilir.

Son olarak geçen ay görülen, Kavala’nın ‘hiç bir somut delile dayanmadığını’ söylediği davada, mahkeme başkanının karşı oyuna rağmen oy çokluğuyla Kavala’nın tutukluluğuna devam kararı verildi. Ve dava 6 Ağustos’a ertelendi.

Avrupa Konseyi Türkiye’ye yönelik ‘kısıtlama’ süreçlerine başlar mı? Kavala konusu Strazburg’ta bu aşamaya kadar gider mi? Yoksa 6 Ağustos’ta bir tahliye kararı çıkar mı?

Bilemiyorum.

Ama bu aşamaya bile gelinmesi, Türkiye için uluslararası alanda son derece kötü bir durum. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konusunda artık ne kadar ‘vahim’ bir durumda olunduğunu gösteriyor.

Türkiye’ye, bu ülkede yaşayanlara yazık oluyor.