Katledilen iki aydın; Üçok ve Yurdakul unutulmadı

Yayın tarihi: 6 Ekim 2019 Pazar 11:13 pm - Güncelleme: 7 Ekim 2019 Pazartesi 10:15 am

İstanbul Demokrat Ordulular Platformu (İDOP) faşist çeteler tarafından katledilen Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul ve Doçent Dr. Bahriye Üçok’u unutmadı. Aydınların anısına düzenlenen panelde konuşan gazeteci Merdan Yanardağ, “Ülkücüler bu ülkede bir emniyet müdürünü şehit ettiler. Ülkücüler öyle asker öldürmez polis öldürmez efsanesini bir kenara bırakalım” dedi.

6 Ekim 1990’da evine kargoyla yollanan bombalı paketle öldürülen ilahiyatçı Doç. Dr. Bahriye Üçok ile Emniyet Müdürü olarak görev yaptığı Adana’da faşist çetenin çapraz ateşi ile 28 Eylül 1979’da katledilen Cevat Yurdakul panelle anıldı. İstanbul Demokrat Ordulular Platformu’nun (İDOP) düzenlediği panelde panelistler her iki cinayeti hafızalarda tazeleyip katillerin kimliğine dikkat çekti.

Bahriye Üçok ve Cevat Yurdakul unutulmadı

Şişli’deki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen panele avukat Ayhan Erdoğan; gazeteci yazar Merdan Yanardağ, yazar Elfin Tataroğlu ve televizyon programcısı Ayşenur Arslan katıldı. Panelin açış konuşmasını CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu yaptı. Panelistler her iki cinayete ilişkin kitaplarında da yer alan önemli bilgileri izleyenlere aktardı. İlgiyle izlenen panele CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu çelenk yolladı. Pek çok partili de panel salonunda yer aldı.

‘ÜLKÜCÜLER BU ÜLKEDE BİR EMNİYET MÜDÜRÜNÜ ŞEHİT ETTİLER’

Panelde konuşmacı olarak yer alan TELE 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, Yurdakul’un katilinin ‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’ sloganını en çok atan ülkücü faşistler olduğunu söyledi. Türkiye’nin NATO’ye girişiyle birlikte kendi devrimine, Cumhuriyete ihanet sürecine girdiğini, sağcı siyaset sınıfı ile asker ve sivil yüksek bürokrasinin bu ihanetin öncülüğünü yaptığını belirten Yanardağ şöyle devam etti:

“Türkiye’nin NATO’ya girişi, siyasal olduğu kadar tarihsel bir kırılma noktasıdır. NATO ile birlikte genel adı “Süper ya da İnter Nato olan ve ‘derin devlet’ diye bildiğimiz yasadışı, bir yapılanma da oluşturuldu. İslamcılar ve ülkücüler bu yasadışı yapılanmanın sokak gücü olarak kullanıldı. Kanlı Pazar’ın 16 şubat 1969’daki tertibin faillerine bakın.. İsmail Kahraman’lar daha sonra bu ülkede bakan oldu, Meclis başkanlığı yaptı. Bunun kavramadığımız sürece bu ülkede ne olup bittiğini anlayamayız. Ülkücüler bu ülkede bir emniyet müdürünü şehit ettiler. Ülkücüler öyle asker öldürmez polis öldürmez efsanesini bir kenara bırakalım. Öldürdüler. yurtsever, halkçı bir emniyet müdürünü şehit ettiler. İslamcılar bu ülkede ilahiyatçı öldürdüler. Aydın cinayetlerinden Maraş’a kadar bütün katliam ve siyasal cinayetlerde onların izi var. Ama nedense hep onlar mağdur… Türban vs.. Bu algıyı nasıl oluşturdular? Medya aracılığıyla… Yandaş medya oluşturarak, medyayı teslim alarak, ele geçirerek yaptılar.

Cevat Yurdakul gibi önde gelen isimleri neden öldürdüklerine bir bakmak gerekiyor. Bunu ancak 1980 askeri darbesine bakarak anlayabiliriz. Bu darbenin koşullarını olgunlaştırmak için, kimsenin bu darbeye itiraz etmemesini sağlamak amacıyla bu cinayetleri işleyip, katliamları tertiplediler. Bu operasyonların tümünde de 12 Eylül öncesinde başta ülkücüler olmak üzere faşistleri ve islamcıları kullandılar. Türkiye’nin NATO’ye girişiyle birlikte nasıl kendi değerlerine, tarihine ve kendi devrimine ihanet eden bir çizgiye oturduğunu görmek lazım. Cumhuriyet devriminin kadrolarının bir bölümünün nasıl kendi devrimlerine ihanet ederek Türkiye’yi nasıl feda ettiklerini saptamak gerekiyor… Sol korkusu nedeniyle asker sivil Cumhuriyet bürokrasisinin, Türkiye sermayesinin nasıl kendi kendilerini zehirleyerek Türkiye’yi nasıl getirip bugünkü AKP iktidarına teslim ettiklerini, tarihsel bir akış içinde ve nedensellik bağlarıyla birlikte kavramak lazım. Cumhuriyeti terk edilen bir bebek gibi cami avlusuna bıraktılar. Onu savunmak da bize düştü.”