Haber

Erdoğan'ın kızının yönetiminde olduğu KADEM'den İstanbul Sözleşmesi'ni eleştirenlere 16 maddelik yanıt

Yönetim kadrosunda Sümeyye Erdoğan'ın da bulunduğu Kadın ve Demokrasi Derneği'nden (KADEM) İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin 16 maddelik bir açıklama geldi. Açıklamada "İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun kadını üstün cinsiyet ilan etmemekte bilakis kadınların sadece kadın oldukları için maruz kaldıkları aşağılama, ikinci sınıf insan yerine konma, zorunlu kürtaj, kadın sünneti, erkeklere kıyasla daha fazla maruz kaldıkları türden (cinsel taciz ve ırza geçme, ısrarlı takip, aile içi şiddet, zorla evlendirme, zorla kısırlaştırma) gibi şiddet türlerine karşı kadınlara bir koruma imkanı sunmaktadır" denildi.

Yönetim kadrosunda Sümeyye Erdoğan'ın da bulunduğu Kadın ve Demokrasi Derneği'nden (KADEM) İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin 16 maddelik bir açıklama yaptı. Açıklamada "İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun kadını üstün cinsiyet ilan etmemekte bilakis kadınların sadece kadın oldukları için maruz kaldıkları aşağılama, ikinci sınıf insan yerine konma, zorunlu kürtaj, kadın sünneti, erkeklere kıyasla daha fazla maruz kaldıkları türden (cinsel taciz ve ırza geçme, ısrarlı takip, aile içi şiddet, zorla evlendirme, zorla kısırlaştırma) gibi şiddet türlerine karşı kadınlara bir koruma imkanı sunmaktadır" denildi. https://tele1.com.tr/istanbulsozlesmesiyasatir-temmuz-ayinda-36-kadin-erkekler-tarafindan-olduruldu-197583/ 16 maddeden oluşan açıklamada İstanbul Sözleşmesinin amacına, kapsamına, kadın cinayetleri ile İstanbul Sözleşmesi arasındaki ilişkiye yer verildi, İstanbul Sözleşmesi'ne getirilen eleştirilere yanıt verildi. Açıklamada, İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik her tür şiddete karşı hukuki çerçevede detaylı bir koruma sağlayan ilk uluslararası belge olarak nitelendirildi.

"TÜRKİYE SÖZLEŞMEYİ İMZALAYAN İLK ÜLKE"

Türkiye sözleşmeyi onaylayan ilk ülke olduğuna dikkat çekilen açıklamada "İstanbul Sözleşmesi’nde, sözleşmeyi parlamentolarından geçirmiş hükümetlerin kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin her türüyle mücadele etmek için bir dizi kapsamlı tedbir alması istenmektedir. Sözleşmenin her bir maddesinde şiddet eylemlerinin meydana gelmesinin önlenmesi, mağdurlara yardım edilmesi ve faillerin adalet önüne çıkartılması amaçlanmaktadır. Sözleşme, örneğin aile içi şiddet, ısrarlı takip, cinsel taciz ve psikolojik şiddet gibi, kadına yönelik farklı şiddet türlerinin suç olarak kabul edilmesini ve bunlara karşı yasal yaptırımlar getirilmesini gerekli kılmaktadır" ifadelerine yer verildi.

"DÜZENLEMEDEN FAYDALANACAK OLANLAR MAĞDURLARDIR"

Açıklamada, İstanbul Sözleşmesi'nin ve 6284 Kanunu ile kadınların kanunları kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilecekleri yönündeki iddialara ilişkin "Bahsedilen iki düzenleme de sadece kadınları kapsamına almaz. Erkekler de dahil tüm aile fertleri -özellikle çocuklar- bu düzenlemelerin koruma kapsamına dâhildir ve bu durum hem İstanbul Sözleşmesi hem de 6284 sayılı kanun metinlerinde açıkça belirtilmiştir. Düzenlemelerden faydalanabilecek olanlar kadınlar değil, kadın ya da erkek fark etmeksizin ‘mağdur’lardır" denildi. Sözleşmenin sadece kadınlar değil, erkekler, çocuklar ve yaşlılar dâhil olmak üzere, aile içi şiddetin tüm mağdurlarını kapsadığına dikkat çekilen açıklamada sözleşmenin üçüncü bir tür oluşturmaya ya da LGBT eğilimlerini hukuk normu olarak belirlemeye veya teşvik etmeye yönelik herhangi bir hüküm taşımadığı ifade edildi. İstanbul Sözleşmesiyle ilgili ailenin yatak odasına kadar karışılıp “kocaları tecavüzcü” ilan ettiği şeklindeki iddialara da yer verilen açıklamada "Evlendiklerinde eşler birbirlerinin himayesinde sevgi ve güven içerisinde yaşayacaklarını düşünürler ki bu tam olarak böyle olmalıdır. 'Koca tecavüzü' denilen durum normal, sağlıklı ilişkiler değil, insan onuruna da İslam değer yargılarına da ters biçimde yaşanan zorbalıklardır. Bu tür zorbalıklara maruz kalan bir insanın yaşadığı şiddetten kurtulması için imkân sağlamak ailelerin yatak odasına karışmak değil, İslami öğretideki karşılığıyla mazluma yardım etmek olarak nitelenmelidir" denildi. Açıklamada 6284 Kanunu aileyi yıkan bir kanun olduğu tartışmalarına ilişkin de "Kanun, evlerinde risk altında olan – ne yazık ki en sık rastlanan şiddet türü olan – aile yakınları veya eşleri tarafından tehdit edilen mağdurların güvenliğini sağlamalarını gerekli kılmaktadır. Şiddet insanlık dışı bir olgu olup aile birliğine en çok zararı veren durumdur. Sürekli şiddetin uygulandığı bir evde zaten sağlıklı bir aile birliğinden bahsedilemez. Birbirine saygılı, sevgi ve muhabbetin olduğu bireylerden müteşekkil aileler kanun kapsamında değildir. Esasen bahse konu tedbirler de şiddet ortaya çıktığında ilgilisinin talebiyle alınabilecek koruyucu veya önleyici tedbirlerdir. İhtiyaç duyulmadıkça hiçbir sözleşme, kanun metni veya tedbir ailenin mahremiyetine müdahale etmeyi gerektirmez" cümlelerine yer verildi.

"HEDEFLENEN EŞİTLİK DEĞİL, FIRSAT EŞİTLİĞİDİR"

Sözleşmede yer alan “Toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı adı altında cinsiyet rollerine savaş açan, kadını erkekleştirme, erkeği kadınlaştırma politikaları mı uygulandığı tartışmalarına ilişkin ise "Toplumsal Cinsiyet, eşcinsellik ya da cinsiyetsizleştirme değildir. Biyolojik cinsiyetin inkârı veya yok sayılması anlamına da gelmez. Toplumsal cinsiyet kavramı; kadın ve erkeğe kültürlerin, toplumların yüklediği rol ve görevleri ifade etmek için kullanılır. Toplumsal cinsiyet eşitliği ise kadın ve erkeğe eşit fırsat verilmesi anlamına gelir. Başka bir ifade ile bu ibare ile üçüncü bir cinsiyet kastedilmez. Bilindiği üzere toplumda kadına ve erkeğe yüklenen rol ve görevlerin dağılımı her zaman adil ve insan onuruna yakışır şekilde cereyan etmeyebilir. Söz konusu rollerin kadın veya erkek açısından mağduriyet oluşturduğu anda toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı devreye girer ve adaleti sağlamaya çalışır. Burada hedeflenen külli bir eşitlik değil, adaletsizlikleri ortadan kaldıracak bir fırsat eşitliğidir. Nihayetinde her ülke bu amaca matuf politikaları kendi belirler" denildi.