Kaçınılmaz hesaplaşma!

AKP’yi iktidara taşıyan bütün iç dinamikler değişti. Neredeyse toplumun bütün kesimleriyle çatışan AKP iktidarı, artık toplumsal rıza üretemez hale geldi. Parti, kendi çekirdek tabanına doğru durdurulamaz daralma sürecine girdi.

Türkiye gerilimli bir belirsizlik atmosferine sürükleniyor. Diğer taraftan, ülke erken ya da zamanında yapılması beklenen bir seçim dönemine de girmiş durumda. Ancak kimse seçimlerin yapılıp yapılmayacağını ya da yapılırsa güvenli, çatışmasız ve adil bir ortamda olup olmayacağını bilmiyor. Parlamenter muhalefet, ülkeyi kazasız belasız, masa devrilmeden seçimlere götürmeye çalışıyor. Bu nedenle, provokatif girişimler ve saldırılar karşısında dikkatli ve serin kanlı olmaya özen gösteriyor. Muhalefetin bu tutumunun anlaşılır bir kaygıya dayandığı açık, ama neredeyse her gerilim ve çatışma alanında, “aman provokasyona gelmeyelim” tavrı, siyasal inisiyatifi sürekli olarak iktidara veren pasifist bir sonuca yol açıyor. Parlamento dışı muhalefet alanındaki merkez sağ partilerin tutumu da benzer özellikler taşıyor. Liberalizmin etkilerinden arınmaya, yeniden kendi devrimci referans alanlarına dönmeye çalışan sol ve sosyalist muhalefet çevreleri ise; ülke tarihinin en derin krizlerinden birinin yaşandığı bu dönemece, örgütsel ve kitle ilişkileri bakımdan güçsüz olarak giriyor. Ancak, bunun dar anlamda bir güçsüzlük olduğunu da bilmek gerekiyor. Çünkü; solun meslek birlikleri, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, entelektüel ve kültürel ortam üzerindeki, -sarsılsa da- hala devam eden hegemonyası nedeniyle, siyasal ve ahlaki bakımdan etkili olabileceği bir ortam da bulunuyor. Diğer taraftan, Erdoğan-AKP iktidarı, devletin ideolojik aygıtlarını da kullanarak, hemen her gün yaptığı hamlelerle siyasal ve toplumsal gerilimi daha da tırmandırıyor. Bu amaçla, Diyanet örgütünü, kendi iktidar dönemi de dahil, geçmişte hiç olmadığı kadar etkin (ve yasadışı) şekilde kullanıyor. Karşımızda, her ne pahasına olursa olsun sistemi yıkmayı ve yerine iİlamcı bir rejim kurmayı mutlak amaç edinmiş bir iktidar bulunuyor. Öyle ki, ülkede ve dünyada sıkıştıkça, oyunu yeniden kurmak için Suriye’de yeniden tehlikeli bir hamle daha yapmaya bile hazırlanıyor. AKP iktidarının bu tutumu krizi daha da büyütüyor. Kriz derinleştikçe toplum daha hızlı bir parçalanma sürecine giriyor, ülke adeta çözülüyor. AKP iktidarı, karşı devrim sürecini derinleştirmeye çalıştıkça, toplum bütün ortak zeminlerinin imha edildiği bir saflaşma yaşıyor. Bu saflaşma, doğrudan sınıf mücadelesine dayalı bir çatışma olmaktan çok, sosyo-kültürel bir bölünmeye işaret ediyor. Sınıf mücadelesi, ideolojik-kültürel çatışma dolayımı üzerinden yürüyor.

YARIM KALAN HESAPLAŞMA

AKP iktidarı, neredeyse 200 yıllık bir tarihsel oyluma sahip olan Osmanlı-Türk modernleşme ve aydınlanma sürecinde köklü bir kırılma yarattı. Öyle ki, Fransız Devrimi’nin Doğu-İslam dünyasındaki en kapsamlı yorumu sayabileceğimiz, birer aydınlanma ve modernleşme atılımı olan 1908 Hürriyet Devrimi ve 1923 Cumhuriyet Devrimi’nin neredeyse bütün kazanımları tasfiye edildi. Siyasal İslamcılar, 200 yıllı aşkın bir tarihsel dönemi, toplumsal deneyimi ve kültürel-siyasal birikimi, tarihsel akışı kesintiye uğrattı. YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN