İşte 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’de gerçekleşen 5 değişim

Yayın tarihi: 16 Temmuz 2019 Salı 11:08 am - Güncelleme: 16 Temmuz 2019 Salı 11:08 am

Türkiye’de 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişiminin üzerinden üç yıl geçti. Bu üç yılda ülkenin en köklü kurumlarının yapısında değişimler yaşandı. Bunlardan en önemlileri; parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş, yargı, ordu ve bürokrasideki tasfiyelerle gelen dönüşüm ve medya sahiplik yapısı oldu. AKP iktidarı bu değişimleri MHP’yi yanına alarak kurdukları ittifakla gerçekleştirdi ve sadece kendi çıkarları doğrultusunda tasarladı.

1- PARLAMENTER SİSTEMDEN BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇİŞ

Euronews’in derlediği habere göre; 15 Temmuz sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla 7 Ağustos’ta İstanbul Yenikapı Miting Alanı’nda düzenlenen “Demokrasi ve Şehitler Mitingi” Türk siyasetinde yeni bir ortamın doğacağının ipucu oldu. Polis kaynaklarına göre 5 milyon kişinin katıldığı Yenikapı’da AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte AKP, CHP ve MHP liderleri ilk kez aynı miting meydanında buluştu. Genelkurmay Başkanı da ilk kez bir mitingde milyonlara hitap etti.

Yenikapı Ruhu çerçevesinde Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli’nin siyasi yakınlaşması dikkat çekti. Bu yakınlaşma kısa zamanda “Cumhur İttifakı” adı verilecek geniş bir koalisyonun kapılarını araladı.

Yakın geçmişte sert ifadelerle birçok kez başkanlık sistemine karşı çıkan MHP Genel Başkanı Bahçeli Ekim 2016’da sürpriz bir çıkışla değişiklik teklifini meclise getirmesi için hükümete çağrı yaptı. AKP ve MHP’nin birlikte şeklini verdiği “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adlı başkanlık sistemi iki partinin oylarıyla Ocak 2017’de mecliste kabul edildi. Sistem değişikliğine 16 Nisan 2017’de büyük tartışmaların ortasında gerçekleşen anayasa referandumunda yüzde 51,2’ye karşılık yüzde 48,8 ile ‘evet’ çıkmıştı. Referandum sürecinde AKP iktidarının ‘evet’ çalışmaları için harcadığı para dikkat çekmişti. Seçim günü bir çok kişi şaibeli işlemlerin yapıldığını iddia etmişti.

Referanduma göre TBMM’nin bir sonraki seçimi ve cumhurbaşkanı seçimi, 3 Kasım 2019’da birlikte yapılacaktı ancak MHP lideri Bahçeli beklenmeye bir çıkış daha yaptı. Seçimlere bir buçuk sene olmasına rağmen Bahçeli’nin “3 Kasım 2019’u beklemek mümkün değildir” çağrısı üzerine 24 Haziran 2018’de yeni sistemle ilk cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri gerçekleşti. Recep Tayyip Erdoğan ilk turda oyların yüzde 52,6’sını alarak cumhurbaşkanı seçildi. Bu seçim ile birlikte Türkiye’de parlamenter demokrasi ortadan kalkarken yürütme gücünün tek bir kişide toplandığı fiili başkanlık sistemi başladı. Erdoğan’ın kararnamelerle ülkeyi yönettiği yeni bir devir başladı.

ERDOĞAN BAŞKANLIK SİSTEMİNİ 2015’TE İSTEDİĞİNİ DUYURMUŞTU

2- ORDUNUN SİYASİ ROLÜ AZALTILDI ASKERİ LİSELER KAPATILDI

15 Temmuz darbe girişimin ardından OHAL süresince 15 bin 242 ve OHAL’den sonra 2 bin 138 olmak üzere toplam en az 17 bin 380 kişi Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edildi. İhraçlardan en az 150’si general seviyesinde gerçekleşirken bu sayı ordudaki generallerin yüzde 40’tan fazlasına tekabül ediyor. Bu da üst düzey komuta kademesinin büyük bir dönüşüme uğradığını gösteriyor.

Yakın döneme kadar ülke yönetiminde önemli bir güç unsuru olarak görülen ordunun 15 Temmuz sonrası yaşanan bu radikal kadro değişikliğiyle birlikte siyasetteki rolünün azaldığı yorumları yapılmaya başlandı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesinin ardından da Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlandı. Öte yandan çok kişi tarafından da tepki gören bir karara imza atıldı. AKP iktidarı 15 Temmuz sonrası aldığı kararla Askeri Liseleri kapattı.

3- YARGI İKTİDARIN ETKİSİNE GİRDİ, YARGI BAĞIMSIZLIĞI BÜYÜK YARA ALDI

15 Temmuz’dan hemen sonra 4 bin 500’den fazla hakim ve savcı “FETÖ” üyesi oldukları gerekçesiyle görevlerinden uzaklaştırılırken bunların büyük çoğunluğu tutuklandı. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) açıklamasına göre 15 Temmuz’dan önce yaklaşık 16 bin olan hakim ve savcı sayısı 2018 sonunda 20 bine yaklaştı. Bu da mevcut hakim ve savcıların yaklaşık 8 bininin 15 Temmuz sonrasında atandığı anlamına geliyor. Anayasa Mahkemesi dahil yüksek yargının büyük çoğunluğunun atanmasında da AKP belirleyici rol oynadı.

Adalet sisteminde yaşanan bu ciddi gelişmeler “yargı, yürütmenin etkisine girdi” eleştirilerini beraberindeki getirirken Avrupa Birliği, son yıllardaki Türkiye raporlarında ülkede kuvvetler ayrılığının derin yara aldığını bildirdi. 2019 raporunda “Cumhurbaşkanlığı sistemi yürütmeyi tümüyle kontrolü altına aldı ve kamu yönetiminde önemli atamaları kendisine bağlayarak, kamu idaresini siyasallaştırdı. Yasama kurumu Parlamento zayıflatıldı. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ciddi biçimde yara aldı.” ifadeleri yer aldı.

AB’in 2018 raporunda da bu konu açıkça eleştirildi: “Özellikle yargının bağımsızlığı konusunda geçen yıl ciddi gerileme yaşanmıştır. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nu (HSK) düzenleyen Anayasa değişiklikleri yürürlüğe girmiş ve HSK’nın yürütmeden bağımsızlığını daha fazla zedelemiştir. HSK, büyük çaplı açığa almalara ve hâkim ve savcıların görev yerlerini değiştirmeye devam etmiştir. Hâkim ve savcıların işe alım ve terfileriyle ilgili tarafsız, liyakate dayalı, yeknesak ve önceden tespit edilmiş kriterlerin bulunmamasıyla ilgili endişeleri gidermek adına herhangi bir çaba gösterilmemiştir.”

4- BÜROKRATİK TASFİYELER YAPILDI

15 Temmuz’un önemli sonuçlarından birisi de 130 binden fazla kişinin Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile sorgusuz sualsiz kamudaki görevlerinden ihraç edilmesi oldu. İçişleri Bakanlığı ihraç listesinin başında gelirken Milli Eğitim Bakanlığı’nda da çok sayıda ihraç gerçekleşti. 130 binden fazla ihraç tüm kamu kurumlarında büyük bir tasfiye anlamına geliyor. Bu kişilerin yerlerine çok sayıda atama yapılırken bu kişilerin liyakatleri tartışma konusu oldu. Seçilen son başbakan olmasına rağmen AKP’li Cumhurbaşkanı  Erdoğan’ın isteği üzerine görevini bırakan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu kamuoyunda manifesto olarak adlandırılan eleştirisinde bu duruma şöyle dikkat çekti: “Bir devletin yönetim etkinliğinin en öncelikli şartı siyasette ve kamu yönetiminde ehliyet ve liyakat unsurlarının esas alınmasıdır. Bunun aksine kamu yönetimde hısım ve akraba kayırmacılığının yaygınlaşması her türlü yozlaşmanın ve güç zehirlenmesinin hem en önemli sebebi hem de en çarpıcı göstergesidir.”

5- MEDYA’NIN YAPISI DEĞİŞTİ, ,İKTİDARIN KONTROLÜNE GEÇTİ

Türkiye’nin son yıllarda demokrasiden uzaklaştığı eleştirilerinin başında basın özgürlüğü geliyor. Uluslararası gazetecilik örgütleri ve düşünce kuruluşlarının raporlarına göre 15 Temmuz sonrasında Türkiye’de basın özgürlüğü iyice daralırken yazılı ve görsel medyanın çok büyük bir bölümü iktidarın doğrudan kontrolü altına girdi. ABD merkezli Freedom House (Özgürlük Evi) tarafından her yıl hazırlanan Dünya Özgürlükler Raporu’na göre Türkiye artık “özgür” bir ülke değil. Bu raporlara göre medyanın, iktidarın kontrolüne girmesinin sebeplerinden başında basına artan baskı ve tehditler geliyor.

Darbe girişiminden sonra medya sahipliğinde yaşanan değişiklikler ile iktidarın kontrolü en üst noktaya ulaştı. Doğan Grubu’nun medyadan çekilmesi bu grubun tüm basın organlarını devlet bankasından krediler ile Demirören Grubu’nun alması bu anlamdaki en büyük değişim olarak değerlendiriliyor. Bu satışın ardından Demirören Grubu’ndan çok sayıda gazeteci işten çıkarılırken bunu editöryal değişiklikler izledi.

15 Temmuz’dan sonra hayata geçen Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde KHK’lar ile 200’den fazla medya kuruluşu kapatıldı. Bu durum da iktidarı eleştirme kapasitesine sahip basın organlarının sayısının iyice azalmasına yol açtı.