İslamcılık AKP’nin açmazıdır!
BÜTÜN ÜLKEYE DAYATILIYOR
Kuralsızlığı kural haline getiren, kurumlar arasındaki uyumu bozan, keyfi yönetimin önünü açan ve hukuk tekniği açısından sakat bir anayasayla büyük bir ülkeyi yönetmek imkansızdır. İnanmak zor ama 2017 rejimi; Necip Fazıl Kısakürek’in İslamcı-faşist ideolojik fantezilerine dayanıyor. Tarihsel ve siyasal bir deneyimin ürünü olmayan bu devlet yapılanması bütün ülkeye dayatılıyor.
Ancak, ortada yarım yamalak bir devlet yapılanması bulunuyor. Birçok kurumun hukuksal /anayasal dayanağı olmadığı gibi; ülke fiilen ve bir anayasasızlık içinde yönetilmeye çalışılıyor. Bakanlar kurulunun (kabinenin) bile anayasal dayanağı bulunmuyor. Anayasa, tek adamın ya da Necip Fazıl’ın deyimiyle “başyüce” nin rejim içindeki yerini ve yetkilerini tanımlamakla yetiniyor.
Siyasal İslamcı hareket, yüz yıllık rüyasını gerçekleştirerek modernleşme-aydınlanma çizgisinde sert bir kırılma yarattı. Cumhuriyeti yıktı yıkmasına ama yerine yeni bir rejim ya da sistem kuramadı. İslamcı hareketin görgüsü, bilgisi, birikimi, müktesabatı, deneyimi buna yetmedi. Çünkü Türkiye İslamcılığı Osmanlı aristokrasisi ve ruhban geleneğine dayalı bir İslamcılık olmaktan çok, kasaba yobazlığına ve kültürüne dayalı bir dokuya sahipti.
Dolayısıyla Erdoğan yönetimi, toplumsal desteğini ve meşruiyet zeminini kaybettikçe, dahası ekonomik kriz derinleştikçe ülkeyi yönetemez hale geliyor. Bir mafya liderinin ifşaatlarının bile iktidarı bu ölçüde sarsmasının nedenini burada aramak gerekiyor. Dolayısıyla, AKP iktidarı sertleşmek ve baskı rejimi kurmaktan başka bir yol bulamıyor.
Bu nedenle, seçim yoluyla geldiği dahası hile ve gayrı meşru yöntemlerle sürdürdüğü iktidarını yine sandık aracılığıyla terk etmemek için elinden geleni yapıyor. Çünkü düşük yoğunluklu da olsa İslamcı bir rejim, şeri bir düzen kurma amacı, her şeyin önüne geçiyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayın