2006 yılıydı, Tebriz’de düzenlenen bir moda fuarını takibe gitmiştim. Tebriz, Türkçe konuşulan bir şehir… Normal şartlarda dünyada sadece profesyonellerin (toptancı, perakendeci, tasarımcı, aracı vs.) takip edeceği fuar, bir milyon ziyaretçi ağırlamıştı. Öyle ki ülkenin pek çok şehrinden ekstra uçak seferleriyle İran halkı Tebriz’e akın etmişti. Fuar binasının girişinde sıralanan özenle giyinmiş gelmiş insan kalabalığını asla unutmayacağım. Ve oradaki Azeri Türklerinin ne kadar güzel yürekli olduklarını…
Basın ekibindeki kadınlar olarak her ne kadar saçımızı örtmüş olsak da turist olduğumuz bir biçimde anlaşılıyordu. Grubumuzu uyaran ahlak polisleriyle, devrim muhafızlarıyla birkaç kez karşılaştık. Uyarmak dediğim de insanlara bağırmak ve ellerindeki değneklerle yere veya yakındaki bir duvara vurmak… Rehberimiz turist olduğumuzu izah etse de çatık kaşlar düzelmedi, bağırmalar azalmadı; değnekler yerleri dövdü. O değnekler sadece yeri veya duvarı dövmez; kadınların, erkeklerin ve hatta çocukların tepesine tepesine de iner. En acısı ise bu değneklilerin bir kısmının kadın olmasıydı.
Zaten fiziksel koşullar yeterince zor değilmiş gibi bir de seyahatimizin son günü, Şah dönemine son verip şeriat rejimi kuran siyasi ve ruhani lider Humeyni’nin ölüm yıldönümüne (3 Haziran) denk geldi. Tüm ülke yastaydı; müzik yasaktı. Dünya değil burası sanki, saç mapushanesi… O gece peronda Türk Havayolları’nın uçağına koşarak giderken başımızdaki örtüleri çekip atmış, saçlarımızı rüzgara bırakmıştık. Bizi karşılayan hostesler “Bu ülkeden ayrılırken bütün kadınlar aynı duyguyu yaşıyor” demişti.
Gözümün önüne bir Air France uçağıyla 1 Şubat 1979’da İran’a dönen, terlikleriyle uçağın basamaklarını inen Humeyni gelmişti. Dünyanın en eski devleti İran’ın başına terlikli bir molla geçmişti. Daha demokratik bir rejim kurma hayaliyle mollalarla iş tutan komünistler, sosyalistler ve liberaller ayaklarında terlik bile olmadan asılmıştı. İmkanı olanlar ülkeyi terk etmişti; kalanlarsa baskıcı bir rejimde sıkışmıştı. Benim o seyahati yaptığım sıra Mahsa Amini 6 yaşında bir çocukmuş.
***
Tahran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini, irşad devriyeleri (ahlak polisi) tarafından işkenceyle gözaltına alınırken katledildi. Ölümünün ardından İran sokakları karıştı. Sokağa en çok kadınlar çıktı ve baş örtülerini atarak rejime meydan okudular. Devam eden protestolarda pek çok ölü ve yaralı var. İran’da başlayan kadınların saçlarını kesme eylemi, Türkiye’ye ve daha pek çok ülkeye yayıldı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu da eyleme destek verenlerden… Erkekler de saçlarını keserek sosyal medyada videolar paylaşıyor. #MahsaAmini etiketi altında milyonlarca paylaşım yapıldı. İran halkına bir destek de hacker’lardan geldi.
Molla rejimini bitirmek için halkın sokağa çıktığı haberleri her yerde. Bu eylemlerin bir devrime dönüşebileceği konuşuluyor. İran’da da dünyada da belli bir kesimin umutları bu yönde. Peki bu beklenti ne kadar gerçekçi? Şah’ı göndermek için ayaklanıp yanlışlıkla(?) ve bilerek şeriat getirenler gibi şimdi sokağa çıkanlar da rejimi değiştirebilecek mi? Gönül ister ki öyle olsun. Ancak bu o kadar kolay değil. Şah rejimine karşı oluşturulan ittifak geniş bir yelpazeydi. Şimdiki ittifak -ki bir ittifak olduğu bile söylenemez- benzer bir genişliğe bile sahip değil. İnsanların çoğu sanıyor ki İran’da bir azınlık katakulli ile yönetimi ele geçirip, rejimi değiştirdi (Evet, örgütlü bir azınlık bir devrimi gerçekleştirebilir ve yanına aldığı kullanışlı aptallarla peşine kitleleri katabilir). İran’da yaşayanların ve İran diasporasının önemli bir kısmı da bu gerçekçi olmayan fikri paylaşır. Çünkü bir azınlığı yenmek çok daha kolay olacaktır. İran’da söz konusu rejimden yana, memnun milyonlarca insan var. Rejim yanlıları kim? En görünür oldukları zamanlardan ikisini hatırlamak yeterli. Humeyni’nin 1989’da ve Kasım Süleymani’nin 2020’de gerçekleşen cenaze törenleri… Sokağa çıkmış milyonlarca insan… İranlı komutan Süleymani, ABD’nin Bağdat’a düzenlediği hava saldırısında öldürülmüştü ve cenaze töreninde çıkan izdihamda 50’den fazla kişi yaşamını yitirmişti.
İran evlatlarının en değerlilerini, en verimlilerini, en iyi eğitimlilerini, en varlıklılarını İslam Devrimi’nde yitirdi. Kâh astı kâh sürgün etti kâh gitmeye mecbur etti. Rejim muhalifleri fırsat buldukça ülkeyi terk etti. Geride kalanların yüzde kaçı muhalif kimse bilmiyor. Geride kalanlar devrim yapmak için yeterli çoğunlukta mı, buna kabiliyetleri var mı dünya basınında da kayda değer bir analiz bulamadım açıkçası.
***
Ne kadar güvenilir bilmiyorum ama Gamaan’ın yaptığı ve geçen nisan ayında açıklanan bir araştırmanın sonuçlarını paylaşayım.
* Halkın yüzde 41’i İslami cumhuriyetin yıkılmasını, yüzde 21’lik bir kesim ise İslami cumhuriyette yapısal değişiklikler ve dönüşüm istiyor. Rejimden mutlu olanların oranı yüzde 18.
* Önemli siyasi figürleri de sormuşlar. Devrik Şah Pehlevi’yle ilgili olumlu fikri olanların oranı yüzde 64. Humeyni ise yüzde 28 olumlu değerlendirme ile o kadar da popüler görünmüyor.
* Nasıl bir rejimle yönetilmek istendikleri sorulduğunda yüzde 21 konuyla ilgili yeterince bilgisi olmadığını belirtirken kalan cevaplar şöyle: Yüzde 34 laik cumhuriyet, yüzde 22 İslami cumhuriyet, yüzde 19 anayasal monarşi, yüzde 3 mutlak monarşi.
* Araştırmaya katılanlara sunulan siyasi ve sivil figürler içinde en çok tercih edilen kişi ise yüzde 39 ile sürgündeki prens Pehlevi.
Bir ezber olarak İran’ın eski muhteşem medeniyeti sık sık tekrarlanır ama mevcut rejimi getirenler de onlar değil miydi? Tamam, içlerindeki bir grup ‘yetmez ama evet’çi tayfa, devrimin monarşiyi kaldıracağına samimiyetle inanmıştı fakat ittifak kurdukları molalar gerçekten demokrasi sevdalısı mıydı? O dönemde Humeyni’nin hangi hareketinden ve sözünden böyle bir izlenime kapılmışlardı? Ki Humeyni, 1986 yılında yayımlanan ‘Tahrir el-Vesile' kitabında daimi veya geçici nikahla 9 yaşından küçük eşle cinsel ilişkiyi yasaklayan (9 ve üstüne yasak yok) fakat emzikteki bebek bile olsa diğer cinsel tatminlerin yaşanmasında sakınca görmeyen pedofiliye izin veren biriydi
***
Türkiye’deki siyasal İslamcıların yollarına gül döken kimi liberal ve solculara, benim de içinde bulunduğum belli bir kesimin gönül koymasının nedeni de budur. Daha dün hemen yanı başımızda bir örneği yaşanmışken siz neyin kumarını oynadınız? Mahsa Amini’nin katli vesilesiyle hazırlanan İran’da mollaların sopasını yiyen, yerlerde sürüklenen kadınların videolarını izleyin; laiklik neden şart anlayın. ÇOK GEÇ OLMADAN!