"PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinden yasal bir parti liderinin tehdit edilmesi, sadece bir seçim manevrası olarak da değerlendirilemez. Bu girişim, 2023 seçimlerini alma hesaplarının yanı sıra aynı amaca hizmet etmek üzere Kürt siyasal hareketini bir iç çatışmaya sürükleyerek bölmeyi de hedefliyor"
Bugün Türkiye’nin temel sorunu yeniden demokratik bir cumhuriyeti inşa etmektir. Asıl büyük bölünme demokratik ve bu bağlamda devrimci cumhuriyet güçleri ile gerici-faşizan iktidar ve onun arkasındaki siyasal İslamcı ve faşist hareket arasındadır. Bir çatışmaya doğru evrilen gerilim giderek yaşamsal bir karakter kazandıkça, bu kavgada her yol ve yöntem iktidar ve karşı devrim güçleri tarafından meşru hale geliyor. Bu mücadelede dinci-faşizan blokun her araç ve yöntemi kullanacağına, bu konuda ahlaki bir sınır tanımayacağına kesin gözüyle bakmak gerekiyor.
Bu bağlamda ele alındığında AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın “İmralı kartını” siyaset ortamına yeniden sürmesi anlam kazanıyor. Erdoğan üstelik bunu, Edirne Cezaevi’nde tutulan HDP eski genel başkanlarından Selahattin Demirtaş’ı tehdit ederek yapıyor. Anımsanacağı gibi “Çözüm” ya da “Açılım Süreci” denilen, siyasal İslamcı iktidarın Kürt halkına büyük ihanetiyle sonuçlanan girişimden sonra, neredeyse her seçim döneminde aynı “kart” yeniden siyaset masasına sürülüyor. Türkiye’nin bir “kader seçimi” kavşağına doğru gittiği bu tarihsel dönemeçte de aynı şey yapılıyor. İmralı Adası’ndaki özel hapishanede tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinden yasal bir parti liderinin tehdit edilmesi, sadece bir seçim manevrası olarak da değerlendirilemez.
Bu girişim, 2023 seçimlerini alma hesaplarının yanı sıra aynı amaca hizmet etmek üzere Kürt siyasal hareketini bir iç çatışmaya sürükleyerek bölmeyi de hedefliyor. Çok ilginç şekilde yasal ve demokratik bir partinin karşısına, Öcalan üzerinden silahlı mücadele yürüten illegal bir örgüt çıkarılmak isteniyor. Türkiye’nin ilerici ve demokratik güçlerine karşı yürütülen gerici ve karşı devrimci oyunun bir parçası haline getirme çabası diye de nitelendirilebilecek bu girişimin siyasal bir arka planı ulunuyor. Bu yazıda o arka plana ilişkin bir değerlendirme yapmayı deneyeceğim.
İLERİCİ BİRİKİMDEN KOPMANIN BEDELİ
Türkiye’nin siyasal ve entelektüel ortamında giderek etkisini yitirse de uzunca bir süreden beri tuhaf bir durum yaşanıyor. Konuyu Kürt sorunu bağlamında da ele alarak şöyle ifade edebiliriz; Kürt siyasal hareketini oluşturan bileşenlerin önemli bir kesimi, sağlı-sollu liberaller ve kendilerini hâlâ solda sayan bazı çevreler bu toprakların ilerici, aydınlanmacı ve nihayet devrimci damarı ve geleneğinden kopmuş görünüyor. Bu kopuşun bedeli ağır oldu ve sonuçlarını ülke hala yaşıyor.
Bu tablo, solun bir kesimini, ayakları bu topraklara basmayan, bu toplumun dokusu ve ruhuyla buluşmayan garip bir yabancılaşma durumuna sürüklemiş durumda. Kendi ülkesinde bir yabancı gibi dolaşan, kendi toplumuna kök salamayan ve ancak kendisine özgü semtlerde/mekânlarda devinen, sınıfsal bağları silik ve kendi sosyetesini oluşturan tuhaf bir solculuk (daha çok liberal bir solculuk) hali oluşturmuş durumda.
Oysa Kürt hareketi, yukarıda sözünü ettiğimiz solun aksine, kendi toplumuna ve bu topraklara derin şekilde kök salmış durumda. Onun temel sorunu, toplumcu programını geri çekerek yerine ulusalcı ve liberal (şaşırtıcı olacaktır ama evet, ulusalcı ve liberal) bir programı geçirmiş olmasındadır. Bu durumda, liberal solun etkisi büyüktür.