İlahiyatçılar tarafından Alevi - Sünni ayrımcılığına yönelik bildiri yayımlandı. 10 İmam Hatip mezununun ortaklaşa yayımladığı bildiride "Alevisi, Sünnisi, Caferisi, Hristiyanı, Musevisi, inananı ve inanmayanı ile milletimizin bütün bireyleri değerlidir. Geçmişi binlerce yıla dayanan aziz milletimizin birlik ve bütünlüğünü korumak, her türlü siyasi ve toplumsal faaliyette gözetilmesi gereken en temel ilkemizdir" denildi.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik 'Alevi' tartışmaları son günlerin en çok konuşulan konularından olurken, İlahiyatçı yazar Cemil Kılıç, İlahiyatçı akademisyen Prof. Dr. İsrafil BALCI, İlahiyat ve Kelam Uzmanı Nazif Ay, İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, İlahiyatçı Yazar Fatma Yavuz, İmam Hatip mezunu psikolojik danışman Yaşar Koçer, İmam Hatip mezunu avukat Tengiz Korkmaz, İlahiyatçı yazar Lütfullah Kaleli, İlahiyatçı yazar Gülay Akbulut ve İlahiyatçı yazar Mehmet göl 'Ayrımcılığa Hayır' başlığı altında bir bildiri yayımladı.

Bildiride şu ifadelere yer verildi:

Bizler; Sünni gelenekten gelen ilahiyatçılar ve İmam Hatip Lisesi mezunları olarak; son dönemde Alevi – Sünni farklılaşması temelinde yürütülmek istenen mezhepçi ayrımcılığa karşı Türkiye’mizin birlik ve bütünlüğünü savunmak için işbu bildirgeyi kamuoyumuza açıklamayı gerekli gördük. Tarihimizin ve kültürümüzün bir parçası olan dinsel yorum farklılıkları ve kültürel çeşitlilik, ülkemizin zenginliğidir. Bu nedenle İslam’ın doğuşundan günümüze değin yaşanan inançsal ve sosyopolitik deneyimlerle teşekkül etmiş olan mezhepsel ve meşrepsel kimlikler kesinlikle bir ayrışma ve ötekileştirme sebebi olarak görülmemeli ve kullanılmamalıdır. Zira aziz dinimiz İslam tefrika dini değil vahdet dinidir. İslam kesrette vahdeti, başka bir deyimle çokluk içinde birliği esas alan ilahî bir barış ve esenlik projesidir.

"TARİHTE YAŞANAN ACILARI KANATMANIN GELECEĞİMİZE BİR FAYDASI YOKTUR"

Öte yandan tarihte yaşanan kimi acıları kaşımak ve kanatmak bugünümüze ve geleceğimize ilişkin herhangi bir faydayı haiz değildir. Aksine bu türden yaklaşımlar herkes ve her kesim için telafisi zor zararlara sebebiyet verecektir. Bu nedenle mefsedeti değil maslahatı gözeterek daima birlik ve bütünlüğü savunmak, kardeşlik ve sevgiyi öğütlemek, hakkı ve sabrı tavsiye etmek hepimiz için imanî ve İslamî bir sorumluluktur. Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili peygamberimiz Hazreti Muhammed; Medine’de Mekkeli muhacirlerle Medineli ensarı kardeş ilan ederek İslam’ın kardeşlik ve esenlik düşüncesini hayata geçirmiş ve tarihin belleğine nakşetmiştir. Ayrıca Veda Hutbesi’ndeki konuşmasıyla da bu kardeşliği ve barışık yaşama projesini daha da perçinlemiştir. İslam ayırmak ve bölmek için değil birleştirmek ve bütünleştirmek için vahyedilmiş ilahi bir nizam olarak yolumuzu aydınlatan sönmez bir ışıktır. Nitekim yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Âl-i İmran Suresi 103. Ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve sakın ayrılığa düşmeyin…” Bu ilahi uyarıya sadakat ve itaat, her müminin kutsal görevidir. Ayrılığa düşmemek ve ayrımcılığı reddetmek, hem bireysel hem de toplumsal anlamda Müslümanların temel düsturlarındandır. Gerçek şu ki; İslam, toplumsal ve siyasal yaşamda eşitlik ve adaleti esas almayı buyurur. Her türlü düzenleme ve uygulamanın adil ve eşitlikçi bir anlayışla ihdas edilmesi İslamî bir zorunluluktur. Bu nedenle herhangi bir makama getirilecek yahut seçilecek kişinin ırkına, inancına, mezhebine, kabilesine bakılmaz. Zira sevgili peygamberimiz; “emanetleri ehline veriniz” diye buyurarak aranacak şartın ehliyet olduğunu ortaya koymuştur. Ehliyet; adaleti, liyakati, maslahatı ve meşvereti içerir. İslam’ın meşveret ilkesinin bir tezahürü olduğuna inandığımız Türkiye Cumhuriyeti, farklı inançlara ve çeşitli kültürel kimliklere sahip yurttaşları bulunan 84 milyon nüfusa sahip aziz milletimizin bir arada ve barış içinde yaşama iradesini temsil etmektedir. Bu iradeyi zaafa uğratacak görüş ve yaklaşımlar kesinlikle kabul edilemez. Bireylerin ırkı, dili, dini ve mezhebi üzerinden yürütülecek ayrıştırıcı olası propagandalar, varlık ve dirliğimize kasteden meşum faaliyetlerdir. Bu faaliyetlere karşı büyük Anadolu bilgesi Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin; “bir olalım, iri olalım, diri olalım!” sözleri rehber edilmelidir. Böylece başta Batı yayılmacılığı olmak üzere her türlü iç ve dış yıkıcı saldırılara karşı toplumsal yapımız daha da güçlü hale getirilmelidir. Alevisi, Sünnisi, Caferisi, Hristiyanı, Musevisi, inananı ve inanmayanı ile milletimizin bütün bireyleri değerlidir. Geçmişi binlerce yıla dayanan aziz milletimizin birlik ve bütünlüğünü korumak, her türlü siyasi ve toplumsal faaliyette gözetilmesi gereken en temel ilkemizdir. Bu ilke sağduyumuzun ve politik görüşlerimizin esasını teşkil etmelidir. Bu bağlamda Alevilik ve Aleviler, tıpkı diğer inançsal ve kültürel kimlikler gibi tarihimizin yadsınamaz bir gerçeği ve ülkemizin en nadide değerlerindendir. Alevilik ve Alevilere karşı olası ötekileştirme ve ayrıştırmaları kesin bir dille reddettiğimizi tüm kararlılığımızla açıklıyoruz. Bizler bu görüş ve ilkeler çerçevesinde, siyaset özneleri başta olmak üzere halkımızın her bir ferdini azami duyarlılığa ve yüksek bir sorumluluk duygusuyla hareket etmeye çağırıyoruz. Yaşasın kardeşliğimiz. Yaşasın birlik ve bütünlüğümüz.
Muhabir: Gizem Özlen