İktidar her an çözülebilir!

SİYASAL İSLAM’IN İFLASI

Siyasal İslam, bütün hizipleri ve eğilimleriyle hem dünyada hem de bölgede yüz kızartıcı bir iflas yaşıyor. Bütün tezleri çöken, temel iddiaları yaşam tarafından yanlışlanan İslamcıların, Türkiye’de başarılı olmaları için bir neden bulunmuyor. Türkiye’de halen iktidarda olmalarının nedenini ise muhalefette, hatta solda aramak gerekiyor. Çünkü iktidarı almaya hazır ve istekli bir hareket olmadığı sürece kendiliğinden bir siyasal değişikliğin mümkün olmadığını bilmek gerekiyor. Erdoğan-AKP iktidarının yarattığı en büyük hayal kırıklığı, hem İslamcı hem de demokrat olunabileceği varsayımını dramatik bir şekilde yanlışlamış olmasında yatıyor. İslamcılar, belki de sonsuza kadar bir daha iktidar olamayacakları bir tarihsel döneme giriyor. Dolayısıyla, AKP ve siyasal İslamcı hareket, iktidar oldukları gibi muhalefet de olabilecekleri “demokratik” bir sistem üzerinde uzlaşmak ve böylece kendi geleceklerini de garanti altına almak yerine, “kutlu dava” için, yani sonsuza kadar iktidarda kalma hesabıyla totaliter bir rejim kurdu. Bütün dünyaya yalan söyledikleri ortaya çıktı. Bu nedenle Saray’da bir panik olduğunu, Erdoğan’ın çevresinin hızla boşaldığını, nitelikli kadroların kendilerinden uzaklaştığı bir süreç başladı.

TARİHSEL TEZLERİ ÇÖKTÜ

Türkiye gericiliği, Cumhuriyetin (esas olarak laik niteliğinin) tasfiye edilmesi ve ılımlı da olsa İslami bir rejimin kurulması isteminin ideolojik ve tarihsel gerekçesini, Müslüman toplumlardaki Batı tipi modernleşme girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlandığı varsayımına dayandırıyor. Muhafazakâr-dinci tarih anlayışının temelini oluşturan bu hipotez, bir dönem ABD ve Batı’da da büyük ölçüde benimsenmiş görünüyordu. Dolayısıyla bu yaklaşımın oryantalist bir tarih tezi olduğunu ve sömürgeciler tarafından geliştirildiğini saptamak gerekiyor. Dolayısıyla bu hipotezi tartışmak, aslında emperyalizmle mücadele etmek ve Batılı beyaz adamın ideolojisiyle tartışmak anlamına geliyor. Çünkü sözüm ona İslam dünyasının tarihine, kültürüne ve toplumsal dokusuna özgü, ama gerçekte Batı ile uyumlu yeni bir kalkınma ve uygarlık modelinin oluşturulması tezi, gerçekte emperyalist bir tezdir. Batılı beyaz adamın tarih anlayışına dayanır. Avrupa ve ABD de akademik ve siyasi çevrelerde 17-18. yüzyıldan beri ileri sürülen bir yaklaşımdır. İlginç bir şekilde bu emperyalist tez ile İslamcıların cumhuriyet eleştirisi aynı gerekçeye dayanır. Batılı stratejist ve siyaset yapıcıları, Doğu’da geçen yüzyılın başlarında gerçekleşen ulusal (burjuva) devrimleri ve sosyalizm deneyimleriyle gelişen aydınlanma ve modernleşme süreçlerinin yarattığı bağımsızlıkçı anlayışı, tasfiye etmek istiyor. YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN