100 yıl sonra bu ülke hâla Hilafeti ve dolaylı da olsa Saltanatı tartışıyor.
Zaman zaman ‘Şeriat isteriz’ diye sokağa dökülenler ya da şeriat propagandası yapan türlü türlü tarikat şeyhleri
iktidardan aldıkları güçle insanların kafasını karıştırmayı sürdürüyorlar. Her sıkıştığında ‘din, iman, vatan, millet, ezan, bayrak’ söylemlerine başvuran iktidar toplumu kandırabilmek için bu tarikat, tekke, zaviye ve benzer oluşumlara her türlü kolaylığı göstererek ‘siz de bana yardım edin’ diyor. Fetö ile olduğu gibi er ya da geç kavga edecekler ama sonuçta 15 Temmuz ve sonrasında olduğu gibi zarar görecek olan yine bu ülke olacak. Tarih boyunca buna benzer kavga ve çatışmalar Müslüman ülkelerin tümünde yaşanmıştır. Aksi takdirde Türkiye gibi bir ülkede neden ve nasıl olur da onlarca irili-ufaklı tarikat şeyhi bulunur!
Siyasal İslamcılar İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin birer aparatı olarak Müslüman ülkelerin tümünde piyasaya sürülmüştü.
Saltanatın kaldırılmasından 6, Cumhuriyet’in kurulmasından 7 ve Hilafetin kaldırılmasından 4 yıl sonra İngilizler tarafından Mısır’da kurdurulan Müslüman Kardeşler Örgütü sonraki yıllarda bu coğrafyada uygulanan tüm gerici plan ve projelerin en kullanışlı aparatıydı. Geçen süre içinde Türkiye dahil bu coğrafyada yaşanan tüm olaylarda Müslüman Kardeşlerin ve farklı isimleriyle İslamcı örgütlerin rolü vardı ve dolaylı-dolaysız ya da bilerek-bilmeyerek hepsinin arkasında CİA başta olmak üzere Batılı istihbarat örgütleri vardı. Finansman ise çoğu zaman Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Körfez ülkeleri tarafından sağlanmıştır.
Örneğin Afganistan’da Sovyet işgaline karşı örgütlenen Mücahit gruplar, Taliban ve Kaide.
Örneğin kanlı ‘Arap Baharı’ sürecinde ÖSO, NUSRA, IŞİD ve benzeri onlarca örgüt.
Hepsi de Müslüman kanı dökmek için kurulmuş, desteklenmiş, yardım edilmiş sonra da birbirlerini boğazlasın diye programlanmıştı.
Nitekim de öyle oldu.
Sünniler, Şiiler, Aleviler, Ezidiler, Kürtler, Türkler, Araplar, Persler ve bazen de Sünniler Sünnilerle, Şiiler Şiilerle, Araplar Araplarla, Kürtler Kürtlerle ve Türkler Türklerle kavgaya tutuşturuldu.
‘Arap Baharı’ sürecinde ‘özgürlük savaşçısı’ İslamcı örgütlerden hiç biri Filistin halkının ve onlar gibi İslamcı olan Hamas’ın mücadelesine sahip çıkmamıştı. Şimdi bile bu örgütlerin ya da başka isimlerle ortaya çıkan bu örgütlerden hiç biri İsrail’in katliamlarıyla perişan edilen Filistin halkı için hiç bir şey yapmıyor.
Türkiye’deki palavracı şeyhler ve tarikatları gibi.
İktidarı anlatmaya gerek yok çünkü her gün onlarca Filistinliyi öldüren İsrailli askerlerin TÜM ihtiyaçları Türkiye’den karşılanıyor.
Arap ülkelerinin bir çok iktidarı benzer durumda .
Anlaşılan hiç biri Kur’an’ı, Hadisleri ve İslam tarihini okumamış ya da okuduklarından anladıkları işlerine gelmemiş.
Her konuda olduğu gibi..
Yoksa Müslümanların yoğun olarak yaşadığı 57 ülkede 57 farklı dini anlayış, kavgalı iktidarlar, safsatası bol yüzlerce tarikat, bir o kadar din tüccarı ve karanlık odaklar olmazdı.
Böyle olduğu için de Türkiye dahil coğrafyamızın hali ortada. BOP’un devamı olarak ‘Arap Baharı’nda bölgenin tüm ülkeleri farklı oranlarda perişan edildi. En az iki milyon insan yaşamını yitirdi, üç katı yaralandı ya da sakat kaldı, on milyonu ülkesini terk etti ve toplam zarar bir trilyon dolar. Toplumsal zararın telafisi için belki de 50 yıl gerekecek. Saçma sapan söylemler, safsatalara dayalı dini propaganda, cehalet, dini bağnazlık, yoksulluk ve kültürel yozlaşma toplumun bildik tüm insani değerlerini ortadan kaldırmak için zemin yaratmaktadır.
Batı patentli siyasal, toplumsal ve kültürel projelerin özünde hep bu amaç vardır. Yani toplumun bireyleri egoizmle beslenecek, vefa, dostluk, dayanışma gibi erdemleri elinden alınacak ve onun yerine nankörlük, kalleşlik, iki yüzlülük, nefret, kindarlık, fırsatçılık, ihanet ve lümpenlik gibi hastalıklı karakter bozuklukları aşılanacak.
Bu sağlandığında toplumlar yani halklar istenildiği alanlara çekilebiliyor ve istenilen her şey onlara yaptırılıyor.