2. Dünya Savaşı'nın bitişini getiren Hiroşima ve Nagasaki'ye atom bombası atılmasının 75. yıldönümü. Atom çağını başlatan felakette toplam 220 binden fazla kişi ölmüştü.

Ilgın Yorulmaz'ın BBC'de yer alan yazısı şöyle: 6 Ağustos 1945 sabah saat 8:15 civarında Hiroşima semalarında Japonların "B-san" (Bay B) olarak adlandırdıkları dev Amerikan B-29 savaş uçağının bıraktığı bombadan kurtulan Alman misyoner Wilhelm Kleinsorge, üzerinde ölümcül yanıklar oluşan insanların sığındığı nehrin kenarında gördüğü manzarayı şöyle anlatıyor: "Yaralılar sessizdi. Acıdan haykırmak ne kelime, kimse ağlamıyordu bile. Kimse şikayet etmiyordu... Çocuklar bile ağlamıyordu." Cizvit papazı Kleinsorge, atom bombasından bir yıl sonra 1946'da olay yerine gidip bombanın ve radyasyonun yaptığı tahribatı birebir gören ve yazan Amerikalı gazeteci John Hersey'in "Hiroşima" adlı dünyaca ünlü uzun yazısında Hiroşima'da hayatta kalan ve o talihsiz gün ve sonrasında başına gelenleri ona anlatan altı kişiden biridir. Atom çağını başlatan felaketin yaşandığı o günlerde internet olmasa da Hersey'in insan hikayesini konu alan efsane yazısı viral olur ve milyonlarca kişi tarafından okunur. Hiroşimalı terzi bir kadın, biri Alman iki rahip, bir sekreter ve iki doktorun bomba düştüğü andan itibaren yaşadıklarını detaylı olarak anlatan haber yazısı, özellikle savaşta karşı saflarda yer alan Japonların ölümcül düşmanlar olduğu inancıyla büyüyen Amerikan toplumunda, bombaladıkları insanların da kendileri gibi hayatlarını sürdürmeye çalışan bireyler olduğunu gösteriyor. Alman papaz Kleinsorge, kendisini sık sık düşman Amerikalılarla karıştıran Japonların gözünde yabancı olmanın yükünü taşımaktadır. 6 Ağustos ve sonrasında maruz kaldığı radyasyon nedeniyle hayatı boyunca büyük hastalıklar geçirir ve acılar çeker. Diğer beş kişiden Doğu Asya Teneke İşletmeleri personel bölümünde sekreterlik yapan 20 yaşındaki Toshiko Sasaki, bombanın merkezine bir buçuk kilometre uzakta olmasına karşın bombanın etkisiyle üzerine düşen kitaplığın altında kalarak bacağı ezilir ama hayatta kalmayı başarır. Bir diğer din adamı, Hiroşima Metodist Kilisesi'nin baş rahibi Kiyoshi Tanimoto, o günden sonra yıllarca "radyasyon hastalığı" denen illetle boğuşur. Bombanın atılmasından kısa süre önce eşinin Singapur'da savaşırken öldüğü haberi gelen terzi Hatsuyo Nakamura adlı genç anne, bombanın enkazı altında kalan 10 yaşın altındaki üç çocuğunu çıkarmayı başarsa da ekmek teknesi olan dikiş makinesini geride bırakmak zorunda kalır. Bombadan kurtulan iki doktordan Masakazu Fujii ve Terufumi Sasaki ise o anki şoku üzerlerinden attıktan sonra kurtulmalarından duydukları sorumlulukla o gün hastanelerine gelen binin üzerindeki radyasyon kurbanının hepsine yardım edememenin verdiği ağır suçluluk duygusu altında ezilirler. Aslında bugün bile Japonlar, Hiroşima ve Nagazaki'den kurtulanlardan bahsederken hayatta kalmaya odaklanıp ölenlere saygısızlık etmemek için "hayatta kalanlar" demek yerine "patlamadan etkilenenler" (hibakusha) kelimesini tercih ediyor.

NÜKLEER SİLAHLARIN İMHASINDA PASİFİST JAPONYA'NIN ELİ KOLU NEDEN BAĞLI?

Nagasaki'de atom bombasından kurtulup bugün hayatta olan 26 bin kişinin yaş ortalaması 83'e dayanmış durumda ve ezici çoğunluğu da nükleer silah karşıtı. Japon toplumunun nükleer silahlar hakkındaki genel görüşleri ise karışık. Geçen yıl yapılan iki araştırmanın birinde sorunun yöneltildiği kişilerden bazıları nükleer silah karşıtlığını belli şartlara bağlarken geçen Aralık'ta Japon kamu yayıncısı NHK'in yaptığı bir diğer araştırmaya katılanların yüzde 65,9'u Japonya'nın nükleer silahsızlanma anlaşmasını onaylamasını istiyor. Yüzde 34,1 ise buna karşı veya kararsız. Savaş sonrası zafer kazanan Amerikalıların gözetiminde yazılan pasifist anayasası nedeniyle daha çok doğal afetlerle baş eden Şahsi Müdafaa Gücü dışında ordusu olması yasaklanan ve halkının çoğu bir daha atom bombası gibi bir felaket yaşanmasını istemeyen Japonya'nın, onu koruyacağına söz verip karşılığında Soğuk Savaş'ta yanında durması sözünü alan ABD'nin elindeki nükleer silahlardan medet umması, onun bir tür "nükleer şemsiyesi" altına girmesi ve şu ana dek 38 ülkenin onayladığı Birleşmiş Milletler'in 2017 tarihli Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması'nı hala imzalamamış olması şüphe uyandırıyor. BBC Türkçe'nin sorusunu yanıtlayan Nagazaki Belediye Başkanı Tomihisa Taue bu tezatı kabul ediyor. "Japonya nükleer silahsızlanmaya yönelik başka metotlar ve yöntemler bulmak zorunda. Nükleerden Arındırılmış Bölge bu yöntemlerden biri" diye ekliyor. Kuzeydoğu Asya Nükleerden Arındırılmış Bölge planı, tarihte savaşmış Japonya, Kuzey Kore ve Güney Kore'yi kapsıyor. Ancak 1972'den beri konuşulmasına rağmen plan hala hayata geçirilemedi. Üstelik aşırı milliyetçilik akımı şu an dünyada 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki en yüksek düzeyine erişmiş durumda. Ayrıca Çin, ABD ve Rusya olmadan böyle bir anlaşmanın ölü doğacağını bilen Taue gibi Japon politikacılar, bu üç ülkeyi de kapsayacak 3+3 metodunu öneriyorlar, Japonya'nın nükleer anlaşmayı imzalamaya zorlanması yerine bu anlaşmayı imzalayan ve imzalamayan ülkelerin arasında bir tür köprü görevi görmesini tercih ediyorlar.

ÖLEN ÖLDÜ KALAN SAĞLARA NE OLDU?

Pulitzer ödüllü deneyimli savaş muhabiri Hersey, 1985 yılında savaştan 40 yıl sonrasını görmek için tekrar Hiroşima'ya gider ve ilk yazdığı haberdeki altı "hibakusha"ya ne olduğunu araştırır. Atom bombasından mucizevi biçimde kurtulan ama üç çocuğuyla ortada kalan terzi Hatsuyo Nakamura'yı bulan Hersey, kadının nükleer bombayı doğal afet gibi değerlendirmesine ve duruşunu bozmayıp "Yapacak bir şey yok" demesine hayran kalır. Amerikalıların yol açtığı bir felaketin ahlaki sorumluluğunu üstlenmek istemeyen Japon hükümetleri yıllarca Nakamura gibi bomba kurbanlarını yok saydılar. Aralarında o gün veya onu izleyen iki hafta içinde şehir merkezinde bulunan kişiler, Fujii ve Sasaki gibi yaralılara ilk yardımda bulunanlar ve hatta o sırada anne karnında olan embriyolar bile vardı. Pek çok işveren, felaketten uzun zaman sonra bile sık sık hastalanan bu kişilerin, topluca "Atom bombası hastalığı" diye adlandırdıkları bir durumdan muzdarip olduğunu varsayıp onlara ayrımcılık uyguladı. Hızla kalkınıp ekonomik refaha ulaşan ülke, 1957'de geç de olsa bu kişileri hatırlayıp onlara bedava sağlık hizmeti alma hakkı verdi ve maaş bağladı. Bu yılın 5 Ağustosta piyasaya çıkan ve Hersey'in izinden giden araştırmacı gazeteci Lesley M. Blume'un "Nükleer Atık" (Fallout) kitabında vardığı sonuç, her ne kadar üzerini örtmeye çalışsa da Amerikan hükümetinin, atom bombasının etkisinin o günle sınırlı kalmayacağı ve yıllarca süreceğini önceden bilmesine karşın yine de bombayı atma emrini verdiğidir. Nitekim 16 Temmuz 1945'te Amerika'nın New Mexico Eyaleti'nin ortasındaki Ölü Adamın Yolculuğu (Jornada del Muerto) adlı çölde denemesi yapılan Şişman Adam takma adlı atom bombası, 6 Ağustos'ta Hiroşima'ya atılan uranyum bombası Küçük Oğlan'dan sadece üç gün sonra Nagazaki'ye düşenle tıpatıp aynıydı. Hala gizemini koruyan nükleer bomba testlerinde de yer alan 509. Savaş Filosu komutanı ve Hiroşima'ya atılan bombayı da taşıyan uçağın pilotu, Amerikan Hava Kuvvetleri'nde albay rütbeli 29 yaşındaki Paul W. Tibbets, Jr.'dı. Tibbets, İngiltere'nin de onayıyla 5 Ağustos'u 6'sına bağlayan gece Pasifik Okyanusu'nda Amerikan toprağı olan Kuzey Mariana Adaları'ndan kalkan altı uçaklık filodaki Enola Gay adlı uçakta Hiroşima'ya doğru yol alırken bombayı gösterip mürettebata yaptığı açıklamayı unutmuyor: "Hepiniz beni dinleyin çocuklar! İşte bulmacanın son parçası." Bomba bırakıldıktan sonra uçaktaki herkes, Hiroşima üzerinde oluşan ve şimdiye dek hiç görmedikleri cinsteki dev siyah mantar bulutunu izlemek için boynunu uzatıyor. Filodakiler, daha sonra bir yandan jambonlu sandviçlerini yerken diğer yandan Marianalar'a geri dönüş yolculuğuna başlıyorlar.
Muhabir: Barış Önal