Hep pusuda ve korkak!
aynı hedefe yürüyen diğerleri gibi” zaman kolluyorlar. Şimdi Cumhuriyet’in Fetö’den boşalan kılcal damarlarına yerleşmekle meşguller, yerleşim işi tamamlanınca; daha da efelenecekler, saldıracaklar, vuracaklar! Tıpkı bir öncekiler gibi…
Milli Eğitim’e yerleşen Ensarcılar gibi, Sağlık Bakanlığındaki Menzilciler, Cerrahiler gibi, diğer Bakanlık ve kurumlardaki; Süleymancılar, Kadiriler, Nurcular, Nakşibendiler, Halidiler, Kıbrısiler, İsmail Ağa, İskender Paşa Cemaatleri ve buraya sığmayacak kadar çok öteki tarikatlar gibi…
1923 Cumhuriyet’inden geriye kalanlara pusu kurmuşlar; sislerin ardındalar, karalığın içindeler vakit buldukları an daha da büyük saldıracaklar. Çünkü hep böyle yaptılar. İki adım ileri, bir adım geri! Sözgelimi son dönemlerde Diyanet ve Türk Dil Kurumu’ndaki gelişmeler…
Türk Dil Kurumu’nu bilirsiniz; Türkçe’nin daha da zenginleşmesi ve korunması için, bizatihi kurucu babamızMustafa Kemal Atatürk öncülüğünde, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla 1932'de kuruldu.
“Cemiyetin kurucuları, hepsi de milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçıları olan SamihRif'at, Ruşen Eşref, Celal Sahir ve Yakup Kadri'ydi. Kurumun ilk başkanı SamihRif'at'tı. Kuruluş amacı; "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olarak tespit edilmişti. Atatürk'ün sağlığında, 1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılan üç kurultayda hem Kurumun yönetim organları seçilmiş, hem dil politikası belirlenmiş, hem de bilimsel bildiriler sunulup tartışılmıştı. 26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan Birinci Türk Dili Kurultayı sonunda Kurumun "Lügat-Istılah, Gramer-Sentaks, Derleme, Lenguistik-Filoloji, Etimoloji, Yayın" adları ile altı kol halinde çalışmalarını sürdürmesi kabul edilmişti. Sonraki kurultaylarda bu kollardan bazıları ayrılmış, bazıları tekrar birleştirilmiş; fakat ana çatı değiştirilmemişti. 1934'te yapılan kurultayda Cemiyetin adı, Türk Dili Araştırma Kurumu; 1936'daki kurultayda ise Türk Dil Kurumu olmuştu.
Atatürk'ün kendisi de Türk dili üzerindeki yerli ve yabancı araştırmaları bizzat inceleyerek, dönemindeki bilginleri Türk dili üzerinde araştırmalar yapmaya yönlendirmişti. Nitekim Türk dilinin en eski anıtları olan Göktürk (Runik) yazılı metinlerin ilk iki cildi onun sağlığında yayımlanmış; 1940'larda yayın hayatına çıkabilen DivanüLügati't-Türk, Kutadgu Bilig gibi eserler üzerinde de yine onun sağlığında çalışılmaya başlanmıştı. Daha sonra birçok cilt halinde ortaya çıkacak olan Tarama ve Derleme Sözlüğü'yle ilgili çalışmalar da Atatürk'ün sağlığında başlamıştı. Tarama Sözlüğü, 13. yüzyılda başlayan Batı Türkçesinin eski eserlerinin taranmasıyla; Derleme Sözlüğü, Anadolu ağızlarında kullanılan kelimelerin derlenmesiyle oluşturulmuş büyük sözlüklerdi. Çağdaş Türkçenin grameri, sözlüğü, imlası ve terimleriyle ilgili çalışmalar da Atatürk tarafından ilgiyle izlenmişti...”
Yeni farkına vardık ki meğer iki ay önce Türk Dil Kurumu’nun internet sitesi yenilenmiş ve bu “yenileme esnasında” kurumun resmi sayfasında yer alan; Kemal Atatürk’ün vasiyeti, İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe, Nutuk veri tabanı ve Kaşgarlı Mahmut (DivanüLügati’t-Türk) bölümleri sayfadan kaldırılmış…
Artık neredeyse dinbazların merkezi haline dönüşmüş olan Diyanet sayfasında ise, Diyanet’in kuruluşu ayrıntılı biçimde anlatılırken, yazık ki kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ten bir tek sözcükle dahi söz edilmiyor, kaldırılmış! Neden? Çünkü bu kurumlar içindeki tarikat mensupları, tıpkı diğer dinbaz tarikatın yaptığı gibi beklediler, vaktin şimdi ulaştığına karar verdiler ve saldırdılar! Fıtratları böyle; hep pusuda ve korkak!