HDP’li Dede: Mahkemedeki tablonun sinyalleri Soylu ve Altun’dan geldi

Yayın tarihi: 27 Nisan 2021 Salı 2:18 pm - Güncelleme: 27 Nisan 2021 Salı 2:24 pm

HDP’li Ümit Dede, Kobani Davası öncesi yapılan paylaşımları hatırlatarak, ‘mahkemedeki tablonun sinyallerinin duruşma öncesi Süleyman Soylu ve Fahrettin Altun’un sosyal medya hesaplarından geldiğini’ söyledi.

HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu’ndan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede ve Kobani Davası avukatları basın toplantısı düzenledi. Bir otelde düzenlenen toplantıya Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şube Eş Başkanı Şevin Kaya, Figen Yüksekdağ’ın avukatı Ruken Gülağacı, Sebahat Tuncel’in avukatı Cemile Turhalı Balsak, Selahattin Demirtaş’ın avukatlarından Cahit Kırkazak, Diyarbakır eski Baro Başkanı Cihan Aydın ve avukat Veysi Eksik katıldı.

Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre, HDP’li Ümit Dede, “Bildiğiniz üzere dün kamuoyunda Kobane Davası olarak bilinen davanın duruşması vardı. Sizler de yargılamayı başından sonuna kadar takip ettiniz ve bu Türkiye yargı tarihine bir utanç yargılaması olarak geçti. Bunca yıllık meslek hayatımızda karşılaşmadığımız bir mahkeme yönetim biçimiyle karşılaşmış olduk” dedi.

Dede, ‘mahkeme salonunda karşılaşılan tablonun sinyallerinin duruşması öncesi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un sosyal medya hesaplarından yaptıkları açıklama ve paylaşımlarından geldiğini’ söyledi.

“YARGIYI ETKİLEME SUÇUNA TANIK OLDUK”

“İktidar yetkilerinin attıkları tweet ve verdikleri beyanları ile yargıyı etkileme suçunu çok açık bir şekilde işlediklerine tanık olduk” diyen Dede, şöyle devam etti:

“Sabahında duruşma salonda bir ay önce yapılan duruşmada üslubu ve duruşuyla oldukça nezaketli, naif ve savunma hakkını oldukça gözeten bir hakim varken gece atılan tweetler sonrasında ertesi günkü yargılamada bambaşka bir hakimle karşılaştık. Aynı hakim çok sert ve alaycı bir üslupla hareket etti. Sizler de tanık oldunuz bu tutum duruşma salonu dışında başlamıştı. Eş Genel Başkanlarımızın yapmak istedikleri basın açıklaması sizlerin önüne önce polis ve kalkanların sonra da polis minibüslerinin dizilmesi ve polis araçlarının siren seslerinin açılmasıyla engellendi. Ancak birkaç dakika sonra hükümete yakın kişilerce yapılan basın açıklaması hiçbir engellemeye ile karşılaşmadı.”

“SAVUNMA GÖRMEZDEN GELİNDİ”

Salon dışındaki içeride de devam ettiğini söyleyen Dede, “Aldıkları talimat doğrultusunda mahkeme başkanı ve heyeti yargılamanın savunma ayağını görmezden gelen, hiçleştiren bir tutum takındı. Yaşanan bu vahim duruşmada nelerin olduğunu nelerin olduğuna ilişkin hem hukuki ve hem de siyasi anlamda bu basın toplantısın yapma gereği hissettik. Avukatlarımız ile birlikte duruşmada yaşananları olabildiğince net ve ayrıntılı bir biçimde aktarmaya çalışacağız” diye konuştu.

AVUKAT KIRKAZAK: SALDIRGAN BİR TUTUM VARDI

Duruşma salonunda yaşananlara dair söz alan avukat Cahit Kırkazak ise, “Dün mahkeme salonunda gördüğümüz şey son dönemlerdeki tek lider anlayışının en somut halini gördük. Mahkeme savunmayı ve arkadaşlarımızı dikkate almadan bir süreç işletti. Olağanüstü bir güvenlik önlemi vardı. Provoke edici ve saldırgan bir tutum vardı. Mahkeme salonunda avukat sıralarında kolluk güçleri oturmuştu. Avukat dayanışması vardı. Meslektaşlarımız salona alınmadı. Mahkeme heyeti geç geldi, güvenliğe ilişkin söz hakkı olmadığını belirtti. Buranın bir askeri kışla, emniyet binası olmadığını, savunma kürsüsünün sağlanması ve kolluğun çıkarılmasını talep ettik. Mahkeme başkanının bize karşı bir tutumu vardı. Bir ay önceki mahkeme başkanından eser kalmamıştı. Mahkeme başkanı güvensizliğini bize gösterdi” ifadelerini kullandı.

Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) gereği duruşmada hazır bulunması gereken kişiler gelmeden duruşmaya başlanamayacağını mahkeme heyetine söylediklerini anlatan Kırkazak, “Mahkeme başkanı bizi ısrarla dinlemedi ve bize sırtını dönmeyi esas aldı. Meslektaşlarımız gelmezse salonu terk edeceğimizi söyledik. Mahkeme başkanı ise bize ‘kapı açık’ diyerek, kapıyı gösterdi. Bu tür davaların siyasi olduğunu söylemekle birlikte kaba bir iktidar müdahalesi gördük. Salonda bulunan arkadaşlarımızın hangisinin müdafi olduğunu tespit etmemiştik” dedi.

Kırkazak, şöyle devam etti: “Avukatların her aşamada yargılananlarla temasta olması gerekirken biz ve salonda bulunan arkadaşlarımız arasında iki sıra halinde kolluk dizilmişti. Polis ve askerlerden oluşan iki sıra vardı. Bu müdafilerin yerini daralttığı gibi yargılama öznesi olanlarla iletişimizi de engelleniyordu. Yargılamaların bu şekilde yapılmasına avukatlar olarak alet olmak istemedik. Mahkeme başkanı gerçeğe aykırı bir tutanak tutarak; çıktığımız aşamada şöyle bir beyan geçti, ‘bir kısım sanık müdafilerinin salonu protesto ederek terk ettiğini’ yazdı. Biz ısrarla salonu neden terk ettiğimizi belirttik. Bizimle iletişimi kurup nezaket tutumu dışında bir tutum takındı.

“ÇARPITMAYA ALET OLMAMAK İÇİN ÇIKTIK”

Müvekkillerimiz avukatlarının bulunmasının yargılanma hakları olduğunu avukatlar olmadan beyanda bulunmayacağı belirtilmesine rağmen, zorla ifadeleri alındı. Bazı arkadaşlarımız da salonu terk etmek zorunda kaldı. Mahkeme başkanı zorla yerlerine oturtup onları bir bakıma rehin alma şeklinde, mahkeme başkanı almış olduğu motivasyondan dolayı beyanlarını kayda geçirmedi, vermedikleri beyanlar verilmiş gibi kayda geçirildi. Ne beyanları tutanağa geçirdi. SEGBİS ile katılanlar onlar da mahkeme başkanı sesini kıstığı için onları da söz vermedi. Avukatlar olarak orada bu çarpıtmanın parçası olmamak için salonu terk ettik.”

AVUKAT BALSAK: MEŞRU BİR YARGILAMA OLMADIĞI AÇIK

Tutuklu siyasetçi Sebahat Tuncel’in avukatı Cemile Turhalı Balsak da öğleden sonra yaşanan duruma ilişkin söz aldı. Yargılamanın özel, olağanüstü bir yargılama olduğunu dün bir kez daha gördüklerini dile getiren Balsak, şunları söyledi:

“Çünkü bu yargılamanın bir kere yürütüldüğü yer, seçilen yerin bir kışlada olması yargılamaya özel yapan nedenlerden bir tanesi. Yine HSK taraftan bu heyet özel olarak atandı. Yargılamayı özel yapan bir nedendir. Özel yargılamaların da tarihte pek çok örneği vardır. Bu yargılamaların özel ajandası da vardır. Bu özel ajandanın bu yargılama açısından ifşa olması için mahkemenin özel bir refleksi vardı avukatlara ve seçilmişlere siyasetçiler. Ciddi bir yaklaşımı bir tutumu vardı. Açık bir şekilde bizlerin söz alma talepleri reddedildi. Mahkemenin kendi ceza kanunların uygulanmadığı görmüş olduk. Heyetin reddi talebi taraflardan gelmişse yargılamanın meşruiyeti kalmaz, yargılamaya devam edilemez. Yargılamanın durma sebebidir. Esasa dair bir işlem yapılamaz ve yapacağınız yargılama korsan bir yargılama dönüşür. Bunun hiçbir şekilde meşruiyeti kalmaz. Usul kanunlarının hiçe sayıldığı bir yöntemle duruşma görülmeye çalışıldı. Mahkemenin bu tutumu, bu kararla meşru bir yargılama yapmadığı çok açık.”

AVUKAT AYDIN: DAVAYA DEVLETİN TÜM KURUMLARI MÜDAHİL OLDU

Söz alan eski Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, “laboratuvar ortamında hazırlanmış bir iddianame ve gerçeğin çarpıtıldığı bir dava ile karşı karşıya kaldıklarını” ifade etti. Davaya ‘devletin tüm kurumlarının müdahil olduğunu’ kaydeden Aydın, şunları ifade etti:

“Karşımızda 3 kişilik bir mahkeme heyeti yok. Devlet mekanizmasının kendisi var. Bu davada savunma hakkı yerle bir edildi. Savunma görmezden gelindi ve susturuldu. Ortaçağ kara Avrupası’nda sıklıkla yaşanan Engizisyon Mahkemesi olarak bildiğimiz iddia savunma ve karar yetkisinin tek bir kişide toplandığı ve bu kişi mahkemenin başkanın idi. Hem iddia hem savunma ve genel olarak mahkeme yetkisi bir tekelde toplanmış durumda. Bunun alametlerini hep birlikte gördük. Neredeyse 500 yıl öncesine dönen bir yargılama pratiği ile karşı karşıyayız.”

Duruşmada yaşanan uygulamanın “1933 ve 40 yılları arasında Almanya’daki ‘önlem devleti’ uygulamasını” hatırlattığını söyleyen Aydın, “Önlem devleti, hatırlarsanız hangi mesele ve konuların mahkeme edileceği ve nasıl karar verileceği öne süren bir tez vardı. Bu tezin de tipik bir örneğini yaşadık dün. Savunma tümüyle mahkeme dışına itildi. Savunma susturuldu. Mahkeme başkanının parmağının altındaki mikrofonlarla her söz alışımız engellendi ve mahkeme salonunun dışına çıkmak zorunda kaldık. Savunma makamını salonda görmek istemeyen bir yargılama pratiğine tanıklık ettik” dedi.

“ER YA DA GEÇ BU BORÇ ÖDENECEK”

‘Hukuksuzluğa karşı direneceklerini’ belirten Aydın, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bizim derdimizi avukatlar olarak bu davada vekiller ve avukatların sesi kısılmadan bir yargılama yapılması. Ama dün bunun tersine şahitlik ettik maalesef. Israrlı bir şekilde bu mikrofonlar bizlere ve müvekkillerimize kapatıldı. Bundan sonra ne olacağı konusunu elbette sizler de merak ediyorsunuz, bizler de merak ediyoruz. Kendi doğal seyri içinde yürüyen bir yargılamaya dün tanıklık etmedik. Ulusal mevzuatı pozitif hukuku bile hiçe sayan, kendince hukuk oluşturmaya çalışan bir yargılama pratiği ile karşılaştık. Bizim 3 Mayıs’ta beklediğimiz, eğer gerçek anlamda bir yargılama olacaksa bizlerin ve müvekkillerimizin seslerini kısılmaması. İstedikleri zaman söz söyleme savunmaya yapma ve argümanlarımızı hem mahkeme hem de kamuoyu ile paylaşmak konusunda mahkemeden bir adım bekliyoruz. Doğru olan budur. Eğer bu şekilde bir yargılama olacaksa biz duruşma salonundaki ısrarlı tavrımızı her halükarda sürdüreceğiz. Bundan sonrası içinde çaba harcayacağız. Mahkemenin kanunsuzluk konusundaki ısrarı devam ederse biz de meslektaşlarımızla ve müvekkillerimizle konuşup karamızı sizinle paylaşacağız. Güzel bir söz var; söylenen her yalanla gerçeğe borçlanırız. Er ya da geç bu borç ödenecek.”

HDP’Lİ DEDE: “300 SPARTALI GİBİ GEREKİRSE…”

Toplantının kapanışında yeniden söz alan HDP’li Ümit Dede, şöyle konuştu:

“Sizin ve yabancı heyetlerin ve STK’lerin ve baroların takip ettiği üzere akıl almaz bir yargılama pratiğiyle dün karşı karşıya geldik. Elbette Türkiye’de yargı hiçbir zaman tam anlamıyla bağımsız, tarafsız bir konumda olmadı. İstiklal mahkemelerinden, sıkı yöntem mahkemelerine, DGM’lerden ve özel mahkemelere kadar devam eden bir hukuksuzluk olarak devletin kendine muhalif olan kesimlerini cezalandırma pratiği ile yüz yüze idik. Dün yapılan bir günlük duruşmada tüm bu yargılama süreçlerini aşan hiçbir hukuku tanımayan şekli olarak dahi mahkemenin adil bir yargılama yapıyormuş bir görüntü verme ihtiyacı bile duymayan pervasız bir yargı gerçeği ile karşı karşıya kaldık. Rivayet edilir ki dönemin en donanımlı Pers ordusu Sparta işgal etmek için harekete geçmiş ve 300 Spartalı yurttaşlarını korumak için cesaretle savaşırız. 300 Spartalının cesaretini kırmak üzere gönderilen bir elçi ‘Pers ordusu o kadar kalabalık ki aynı anda ok attıklarında güneşi kapatıyorlar ve yeryüzü kapkaranlık oluyor’ diyorlar. Spartalı savaşçıların cevabı ‘biz de karanlıkta savaşırız’ oluyoruz. Biz de karanlıkta savaşırız. Türk yargı sistemini zifiri karanlığa büründüğü bu günlerde karanlıkta da savaşacak deneyimimiz cesaretimiz ve argümanlarımız var. Bundan sonraki yargılama sefahatine de elbette dostlarımızın meslektaşlarımızın ve STK’lerin desteğini alarak karanlıkta da bir adalet mücadelesi verebileceğimizi biliyoruz. Buna inanıyoruz.”