HDP: İktidar sosyal medya yasasıyla geçmişini silmek istiyor

Yayın tarihi: 28 Temmuz 2020 Salı 4:28 pm - Güncelleme: 28 Temmuz 2020 Salı 4:29 pm

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, hükümetin sosyal medya yasasıyla internetteki bütün suçlarını silmek istediğini belirterek, yasayla medyayı tamamen kontrol altına almayı amaçladığını söyledi. Beştaş, İstanbul Sözleşmesi tartışmalarıyla ilgili de “Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını çekmesini isteyenler kim? 18 yaş altı evlilik destekçisi olanlar, nafakaya karşı olanlar, mağdur koca edebiyatı yapanlar bunun iptali için kampanyalar yürütüyorlar” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Diyarbakır’da bulunan partinin Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu bürosunda gündemdeki konulara ilişkin basın toplantısı düzenledi. Beştaş, ilk olarak konuşmasına geçtiğimiz günlerde eşine şiddet uyguladığı gerekçesiyle partinin Merkezi Disiplin Kurulu’na sevk edilen Muş Milletvekili Mensur Işık hakkındaki kararı açıkladı.

Beştaş, şunları söyledi:

“Disiplin kurulu kadının beyanı esastır ilkesinden hareketle hem Mensur Işık’ı hem de Ebru Işık’ı dinledi. Savunmalar alındı, iddialar dinlendi. Mensur Işık’a 2 yıl geçici süreyle partiden çıkarma cezası verildi” dedi.

33 KURŞUN KATLİAMI

33 kurşun katliamının 77’nci yıl dönümüne ilişkin Beştaş, Kürt halkının hafızasından hiçbir zaman unutulmayacak ve insanlığın vicdanında mahkum olan olaylardan biri olduğunu ifade ederek, şunları söyledi: “Van Özalp’ta 33 Kürdün kaçakçı oldukları gerekçesiyle katledilmesi. Orgeneral Mustafa Muğlalı tarafından gerçekleştirilen bu katliamda 32 kişi kurşuna dizilerek insanlık dışı bir şekilde öldürüldü. Bu olayın faili olan Muğlalı adeta kahramanlaştırıldı ve isminin kışlalara verildi. Muğlalı’nın isminin kışlalara verilmesi zihniyetini ve bu zihniyete karşı mücadelemizin dün olduğu gibi bugün de devam edeceğimizi belirtmek isterim.”

‘KADINLARA SAVAŞ AÇILDI’

İktidarın İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmeye ilişkin açıklamalarına değinen Beştaş, şöyle konuştu: “Son haftalarda İstanbul Sözleşmesi, temel gündemlerden birisi. Bundan 9 yıl önce büyük bir sükse ile iktidar partisi tarafından imzalanan İstanbul Sözleşmesi, şimdi iktidarın hedefinde. Biliyorsunuz her gün İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasına dönük konuşmalar yapılıyor. O zaman iktidar, bu sözleşmenin bir Türkiye ilinin ismini almasından büyük bir memnuniyet ve onur duymuş, bugün ise hedefine oturtmuştur. Şimdi ortada kadına yönelik o kadar büyük bir şiddet var ki adeta kadınlara savaş açılmış. Adeta kavramı bile yersiz. Çünkü her gün ev içinde, sokakta, işyerinde, kolluk gücünün, eşlerin fail olduğu, sokaktaki herhangi bir erkeğin fail olduğu binlerce olaya tanıklık ediyoruz. Bu dönemde İstanbul Sözleşmesinin neden yeterince uygulanmadığını tartışmamız gerekirken, İstanbul Sözleşmesi kaldırılmak isteniyor.

‘SÖZLEŞME TİTİZ BİR METİN’

İstanbul Sözleşmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, kadınlara yönelik şiddet faillerin cezalandırılması gibi çok titiz hazırlanan bir metin. Sözleşme, psikolojik şiddet, fiziki şiddet, zorla evlendirilme, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, kadın sünneti, tecavüz ve taciz gibi cinsel taciz olmak üzere bütün şiddet yöntemlerini içeriyor. İstanbul Sözleşmesi nedir diye halk tarafından soruluyor. Çünkü bazı anketlerde bilinmediği yönünde yorumlar var. Ama İstanbul Sözleşmesi aslında biliniyor. Bugüne kadar uygulanmadı, iktidar bilinçli bir şekilde uygulamıyordu. Çünkü kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran hoş gören kadını eve kapatan ve biat etmesini sağlamak isteyen bir iktidar aklıyla karşı karşıyayız.

İstanbul Sözleşmesine ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler var ama bu sözleşme öyle bir sözleşme ki silahlı çatışma durumlarında bile geçerliliğini koruyor ve taraf devletlerin sorumluluklarının yerine getirilmesini istiyor. Burada devletin sorumluluğu birinci derecedir. Kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi sorumluluğu devletlere yüklüyor. Bununla ilgili tazmin de devlete ait. Bu konuda Erdoğan’ın Türk aile yapısına zarar verdiğini söyleyerek, Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesini isteyen bir kesimin olduğunu da biliyoruz. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını çekmesini isteyenler kim? 18 yaş altı evlilik destekçisi olanlar, nafakaya karşı olanlar, mağdur koca edebiyatı yapanlar bunun iptali için kampanyalar yürütüyorlar.”

‘ÖZEL SALDIRI PLANI DEVREDE’

Kadınlara ve çocuklarına yönelik özel bir saldırı planı devreye konulduğunu dile getiren Beştaş, yaşanan taciz ve tecavüz olaylarının ise, üstü örtülen ve cezasızlık politikalarıyla ayyuka çıktığını ifade etti.

Beştaş, “Bu kampanyalar bütün ülkeyi suç mahaline çeviriyor ve bu işin mağduru saldırıya uğrayan kadın oluyor. İşte dün Pınar, önceki gün Fatma Altınmakas ve bu konuda ismini sayamayacağımız kadar kadın bu şiddetin mağduru oluyor. Bölgemizde Kürt illerinde ayrıca önemle üzerinde durmamız gereken bir mesele var. Failin kolluk olduğu tecavüz ve taciz vakaları. Önce Şırnak’ta sonra İdil’de failin kolluk olduğu taciz ve tecavüz ve istismar vakaları yaşandı. M.O. tutuklanmadı bile. 20 gün boyunca bir kadına tecavüz eden bir insan tutuklanmadı, fail kolluk gücüdür, uzman çavuştur diye tutuklanmadığı için böyle bir manzara yaşıyoruz. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Bu özel bir saldırının devrede olduğunu gösteriyor. Kürt kadınlarının bu konuda çok uzun soluklu bir mücadelesi vardır. Bunu hoş görmeyecek buna karşı en sert mücadeleyi yine ortaya koyacaktır” diye konuştu.

KADINLARIN GÖZALTINA ALINMASI

AKP ve MHP iktidarının son dönemlerde kadınlara yönelik saldırılarının tesadüf olmadığını, kadın özgürlük mücadelesi yürütenlere, saldırılar ve operasyonlar gerçekleştirdiğini söyleyen Beştaş, Rosa Kadın Derneği’ne, kadın hukukçulara ve kadın aktivistlere yapılan saldırıların da bu minvalde olduğuna işaret etti. Beştaş, ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş ve SKM Sözcüsü Hatice Deniz’in olduğu 9 kadının Balıkesir Altınoluk’ta gözaltına alınmasına tepki göstererek, “Çünkü bu konuda kadınların konuşmasını mücadele yürütmesini engellemek istiyor. Kadınların durmayacağını kendisi gayet iyi bilsin; bizler durmayacağız, bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

SOSYAL MEDYA YASASI

Meclis Genel Kurulu’nda bugün getirilecek olan sosyal medya yasasıyla ilgili Beştaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Cinsiyetçiliği, ırkçılığı iktidarın trolleri yapıyor: Dertleri asla cinsiyetçilik ve ırkçılık değildir. Kendi trolleri vasıtasıyla cinsiyetçi, ırkçı söylemler üreten ve bunun destekleyicileri şimdi efendim sosyal medya için ırkçı, cinsiyetçi, hakaret ve küfürler varmış diyorlar. Tamam da bunu sizin trolleriniz yapıyor. 7 bin 500 hesap Twitter Genel Merkez tarafından askıya alındığında, bütün Türkiye ve dünya bunu gördü. Sizin, yeşil küreli hesaplarınızın nasıl bir dil kullandığını hepimiz yaşadık. Tabi ki cinsiyetçi söylemlere ve ırkçılığa karşıyız, ama sizin sosyal medya düzenlemesini getirmenin amacının bu olmadığını gayet iyi biliyoruz. Dertleri asla cinsiyetçilik ve ırkçılık değildir. Medya kanallarını ele geçiren AKP iktidarının tek derdi kaldı daha doğrusu dertlerinden bir tanesi, medyayı kontrol altına almak.

GEÇMİŞİ SIFIRLAMAK

Yaşanan skandalları hemen karartmak ve halkın gözünden gerçekleri kaçırmak istiyorlar. Bu, hakikate de bir operasyondur. Çünkü gerçekler, en çok sosyal medyada açığa çıkıyor. Basın yayın üzerindeki sansürden dolayı yazılamayan hakikatler, sosyal medyada ilk anda doğru kanallardan dolaşıma sokuluyor. İktidar internetteki bütün suçlarını sildirmek istiyor. Unutulma hakkını getiriyorlar. Yani; internette insanlar istedikleri zaman dilimindeki haberleri, olayları, olguları sildirebilecekler, arama yapıldığında kendileriyle ilgili bilgi, fotoğraf ve belge gibi verilere yer verilmemesini isteme hakkı getiriyorlar. Şimdi burada; şöyle bir şey söyleyelim. Cemaate bir savaş ilan ettiler ve ortaklarını terörist ilan ettikten sonra bolca resimler, kareler, fotoğraflar, videolar, haberler, yazılar, belgeler çıktı. Bütün bunları sildirecekler. Sanki yokmuş gibi olacak.”

KAYYUM İCRAATLARI

HDP’li belediyelere atanan kayyımların icraatlarına değinen Beştaş, şöyle konuştu:

“Kayyım meselesi biliyorsunuz gündemimizden hiç çıkmadı. Kayyım icraatları her geçen gün vahametini artırıyor. Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin önceki kayyımı Mustafa Yaman 16 kişiyi işten atmıştı. Müfettiş bunlar hakkında diyor ki; bunlar hırsız, bunlar rüşvetçi, bunlar ihaleye fesat karıştırıyor. Kendi denetimcileri bile bunu söylüyor. Yine Siirt’te vekili olduğum ilde, Taziye Evi ülkü ocaklarına devredildi. Yani daha önce Celadet Ali Bedirxan’ın kütüphanesi de yıkılmıştı. Vali Fuat Atik o zaman İstiklal Marşı’yla, Erdoğan ve Soylu fotoğraflarıyla, büyük bir fetihle gidip belediyeye oturmuştu. Şimdi bunu kurt işaretli semboller asarak, taziye evini ele geçirdiler. Aslında ne Siirt ne Siirt’in kurumları ne belediyesi bunlara ait değil. Diğer bir mesele burada halkın belediye başkanı olmayacaklarını, olamayacaklarını ilk günde söylemiştik. Bugün de söylüyoruz. Siirt gibi çok yerde suça bulaşmış bir gençlik örgütüne taziye evini peşkeş çekmek, açık bir halk düşmanlığıdır, bunu kabul etmeyeceğiz. Tabi ki kayyımlar atadıkları günden beri mezarlık tahribatlarından cenazelere el koymalara kadar kirli işlerde aktif rol oynadılar, ölülere dahi saygısı olmayan kin ve nefrete bezenmiş bu zihniyetin temsilcileri şimdi de yas evini saygısızca gasp ediyor.

Kayyım tartışmaları ve kayyımın ortaya koyduğu zararlar, dipsiz kuyu gerçekten. Şimdi Yüksekova birinci kayyım dönemi sonucu aylık geliri 4 milyon TL olan bir belediye var. Tahmin edin borcu ne kadar: 680 milyon TL. Önceki kayyım 680 milyon TL borç edinmiş. Ve bu sadece İller Bankası’ndan 680 milyon TL çekmiş, kredi iller bankasından ilçenin 5 bin nüfuslu olduğu ve belediyenin aylık su gelirinin 5 milyon TL olduğu söylenerek alınmış. Yani böyle büyük bir yalan ve manipülasyon ortada. Bu borç ile Yüksekova halkı ve Yüksekova Belediyesi yirmi borç altına sokulmuş oldu. Şimdi bununla ilgili astronomik kredi biliyorsunuz tamamlanmamış içme suyu, izale hattı ve arıtma tesisi ile kanalizasyona harcadık diyorlar. Ama Yüksekova’da kanalizasyon sistemi hala yok, insanlar fosseptik çukurları kendileri kazıyorlar. Yani 680 milyon TL borç almış, kanalizasyon parasını yemiş, 20 yıl belediyeyi borç altına sokmuş. O bahçeler sulanıyor diye böyle bir borcumuz var ve siz tanklarla, tankerlerle su taşıyorsunuz diyebiliyorlar.”