HDP Eş Genel Başkanı Sancar: Semih Yalçın’ın sözleri uluslararası hukukta insanlığa karşı suç tipidir

Yayın tarihi: 12 Aralık 2020 Cumartesi 6:24 pm - Güncelleme: 12 Aralık 2020 Cumartesi 6:26 pm

Devlet Bahçeli’nin ‘HDP’ kapatılmalı çağrısının konuşulmaya gerek olmadığını söyleyen HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın sözlerine de değindi. Sancar, Yalçın’ın ‘siyasi haşere süresi’ sözlerinin “Uluslararası hukukta insanlığa karşı suç tipi” olduğunu söyledi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Bu iktidar ayakta kalabilmek için en tehlikeli oyunlara bile başvurmayı göze almış durumda.” dedi.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre, Sancar, MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın “HDP/PKK itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsü” sözlerine tepki gösterdi. Sancar, Yalçın’ın sözlerinin Ruanda Soykırımı’yla örneğiyle değerlendirdi. Bu sözleri ulusal ve uluslararası mahkemelere taşıyacaklarını söyleyen Sancar, “uluslararası hukukta insanlığa karşı suç tipi” dahilinde değerlendirilen bu ifadelerin çıkarılması için Twitter’a da başvuru yapacaklarını açıkladı.

Sancar’ın açıklamaları ise şöyle:

“İKİSİNİN DE BİRBİRİNDEN GERİ KALIR YANI YOK”

“Cumhurbaşkanının reformdan söz etmeye başlamasından bu yana MHP bu tür çıkışlar yapıyor. Genel kanı, iktidar ortakları arasında bu konuda bir mutabakatın, görüş birliğinin olmadığıdır. Ancak ben, bu meseleyi, “bir taraf reform istiyor, diğer taraf bunu bozmaya çalışıyor” basitliğine sıkıştırmanın doğru olmadığı kanısındayım. Gelişmeleri izlemeden ve belli sonuçlar ortaya çıkmadan bu tür yorumlar yapmak, siyaseti fazla yüzeysel ele almak anlamına gelir. Bahçeli’nin tweetlerinde hem bize yönelik hem de muhalefetin diğer partilerine, özellikle CHP’ye yönelik, bir yandan da kendi ortağına yönelik mesajları var. Bir gün önce Cumhurbaşkanı’nın da CHP’ye çok ağır sözleri var. Dolayısıyla bu ikisinin birbirinden geri kalır yanı yok. O nedenle AKP iyi, MHP kötü gibi bir değerlendirmeyi esas almak dinamikleri biraz dar değerlendirmek gibi bir yanlışa götürebilir.”

“MHP KENDİNİ KRİZİN SORUMLUSU OLARAK GÖSTERİLMEKTEN KURTARMAYA ÇALIŞIYOR”

“Mesele iktidarın bir bütün olarak büyük bir sıkıntı, sorun yaşıyor olmasıdır. Bu sorunların temelinde iktidar blokunu oluşturan her iki partinin de düzenli oy kaybettiği gerçeği geliyor. Toplumsal rıza ve onay kaybının giderek hızlanması yer alıyor. Ancak bir yandan da iktidar bloku bu sıkışmışlığı aşmak için bir şeyler yapma ihtiyacı da hissediyor. O nedenle reform gibi bir meseleyi ortaya attılar. Öte yandan bütçe görüşmeleri başladığından bu yana iktidarın Genel Kurul’da bir bütün olarak ne kadar aciz durumda kaldığı da görüldü. Bu bütçenin aslında bir rant, savaş, saray bütçesi olduğu ortaya çıktı. İktidar sözcüleri hiçbir makul soruya tek bir cevap veremiyor. MHP kendini, bu ekonomik çöküşün, bu derin toplumsal krizin sorumlusu olarak gösterilmekten kurtarmaya çalışıyor. O nedenle özellikle bu derin ekonomik, toplumsal, siyasal krizle ilgili söz söylemekten kaçınıyor.”

“MORAL ÜSTÜNLÜĞÜ ÇOK AÇIK ARA MUHALEFETTE”

“Bence bütün muhalefet partileri etkili bir çalışma yürütüyorlar. Genel Kurul’da arkadaşlarımız çok iyi hazırlanmışlar, diğer partilerde de aynı şekilde iyi bir hazırlık olduğunu görüyoruz. Genel Kurul’a girdiğinizde moral üstünlüğünün çok açık ara muhalefette olduğu görülüyor. Bir; toplumsal onay kaybı var. İki; bütün alanlarda bir moral çöküş yaşanıyor. Üç; Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini savunabilecekleri herhangi bir inandırıcı gerekçe veya cevap üretemiyorlar. Geriye bir tek şey kalıyor; tehdit, şantaj, gerilim ve çatışma dili. Bunu dün Cumhurbaşkanı CHP’ye karşı açık bir şekilde yaptı. Ardından iktidarın küçük ortağı bizi hedef aldı. Biz bunu kaybediyor olmanın farkına varma paniği ve telaşı olarak görüyoruz. Aşırı hırçın bir ruh hali var iktidar ortaklarında. Ve bu hırçınlıkla siyaseti de bütünüyle kendi istedikleri çerçeveye çekmek ve oraya mahkûm etmek istiyorlar. Yani muhalefet partilerini ve bizi de hırçınlığın, gerilimin, tehdidin, şantajın, kavganın çatışmanın olduğu bir alanda tutmak istiyorlar. Biz bu tuzağın farkındayız. Elbette bütün suçlara, suçlamalara cevabımızı vereceğiz ama siyaseti onların istediği alana hapsetmelerine de izin vermeyeceğiz. Burada mesele sadece HDP’nin meselesi olarak görülmemeli, bir bütün olarak demokrasinin, demokrasi güçlerinin ve her türlü muhalefetin meselesi olarak görülmeli.”

“YOLUMUZA DEVAM EDİYORUZ”

“Eğer bizim aleyhimize kapatma davası planlanıyorsa bunu yapmak zor değildir. Yargı iktidarın kontrolündedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın Anayasa Mahkemesi’ne bir dava açması yeterlidir. Anaya Mahkemesi’nde dengeler hangi sonucu doğurur, bilemeyiz. Dolayısıyla bizim dışımızda, iktidarın alanında bir meseledir. Biz bunu tartışmayı, ciddiye alarak konuşmayı çok gerekli görmüyoruz. Biz kendi işimizi yapıyoruz. Her türlü ihtimale karşı tedbirimizi alıyoruz. Kapatma dahil her türlü hukuksal tasfiye operasyonuna dair tecrübemiz büyüktür. Biz bunlara aldırmıyoruz, yolumuza devam ediyoruz. Biz bunu önemli bir tartışma konusu olarak görmüyoruz. Asıl tartışılması gereken bizatihi bu siyasi dinamikler ve aktörlerin konumudur.”

“SEMİH YALÇIN’IN SÖZLERİ İNSANLIĞI KARŞI SUÇ TİPİ DAHİLİNDE DEĞERLENDİRİLEBİLİR”

“Devlet Bahçeli’nin sözlerinden çok daha ağır, vahim olanı, Semih Yalçın’ın yayınladığı twetlerdir. Semih Yalçın’ın tweetleri neden önemli? Pek çok kişi bilmiyor olabilir ama dün kullandığı bir ifade uluslararası hukukta insanlığa karşı suç tipi dahilinde değerlendirilen bir tanımlamadır. “HDP itlaf edilmesi gereken bir haşere sürüsüdür” diyor. Yakın tarihte en ağır, en vahşi soykırım Ruanda’da yaşandı; bu soykırım, Nisan 1994’te başladı, tam 100 gün sürdü. 100 günde 800 bin insan katledildi. Semih Yalçın’ın yaptığı uluslararası ceza hukukunun soykırımı tahrik ve teşvik olarak nitelendirdiği suçlardır. Bu sarf edilen sözler, uluslararası ceza hukukuna göre insanlığa karşı suçtur. Biz suç duyurularını hem içeride hem dışarıda yapacağız. Dışarıda bütün uluslararası kurumlara, içeride de tüm hukuk yollarına başvuracağız. BM, Avrupa Konseyi ve uluslararası ceza yargısı kurumlarına, uluslararası sivil insan hakları örgütlerine ve soykırım karşıtı kuruluşlara da bu başvuruları ileteceğiz. Türkiye’de savcılıkların derhal dava açması gerekir. Bizim suç duyurusunda bulunmamıza bile gerek yok.”

“İKTİDAR AYAKTA KALABİLMEK İÇİN EN TEHLİKELİ OYUNLARA BİLE BAŞVURMAYI GÖZE ALMIŞ”

“Bu iktidar ayakta kalabilmek için en tehlikeli oyunlara bile başvurmayı göze almış durumda. Kaybediyorlar, kaybettiklerini görüyorlar. Kaybetmelerinde en önemli faktörün HDP’nin kararlı, demokrasi mücadelesi olduğunun da farkındalar. Her türlü yöntemle HDP’yi etkisizleştirmek, tasfiye etmek için uğraşıyorlar ama HDP demokrasi mücadelesinde ve demokratik siyasette ısrarını sürdürüyor ve sonuç alıyor. 7 Haziran bunun ilk büyük örneğiydi, 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçimleri diğer örneğidir ama toplumsal mücadele açısından da HDP’nin etkisinin çok farkındalar. İkincisi Türkiye’nin bu çoklu derin krizlerine yönelik hiçbir çözüm politikaları yok. Bu iktidar her alanda çözümsüzlük bataklığına saplanmıştır ve sistem de çökmektedir. Şimdi bu bataklıkta kaybolmamak, yok olmamak ve sistemin çöküşünün altında kalmamak için çok tehlikeli oyunlara başvuruyorlar, çok tehlikeli hamleler yapıyorlar. Bizim kendi mücadele kararlılığımızdan en ufak bir tereddüdümüz yok. Türkiye’de demokrasi güçlerinin de bu gidişatın farkında olduğunu biliyoruz. Ancak bu farkındalığın daha da artması gerekiyor. Daha etkili bir ortak demokrasi mücadelesine dönüştürülmesi şarttır. Türkiye’nin geleceği ile ilgili çok tehlikeli bir gidişat var ve iktidar ortakları tarafından bu gidişat her geçen gün biraz daha hızlandırılıyor.”