HDP: Bugünden tezi yok en geniş anti-faşist bloğu oluşturmaya başlıyoruz

Yayın tarihi: 18 Eylül 2020 Cuma 3:24 pm - Güncelleme: 18 Eylül 2020 Cuma 3:25 pm

HDP Sözcüsü Ebru Günay, partisinin MYK toplantısında alınan kararları açıkladı. Günay, ‘En geniş anti-faşist bloku’ kurmak için çalışmaya başladıklarını belirtti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin İstanbul İl Örgütünde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Partisinin Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısındaki değerlendirmeleri paylaşan Günay, Türkiye siyasetinde yaşanan gelişmelere ilişkin partinin görüşlerini sundu. Günay, “Bugünden tezi yok biz HDP olarak en geniş anti-faşist bloku oluşturma mücadelesini başlatıyoruz. Bütün halkımızı bu gidişattan rahatsız olan herkesi de anti-faşist mücadele bloku içerisinde yer almaya, demokratik bir ülke yaratma girişimine omuz vermeye çağırıyoruz.” dedi.

Günay’ın açıklamalarından başlıklar şöyle:

KÜRD’ÜN DİLİNE TAHAMMÜL EDEMEYEN ZİHNİYET

Hepinizin yakından takip ettiği son dönemlerde Kürt halkına, diline, kültürüne, değerlerine, varlığına karşı gittikçe azgınlaşan ve sistematik hale gelen bir ırkçılıkla muhatap oluyoruz. Sakarya’da mevsimlik tarım işçilerine yapılan saldırının ardından Afyon’da Kürt inşaat işçisi ırkçı saldırı sonucu katledildi. Aynı anlayış Van’da Kürt dilini yasaklayarak Kürtçe tabelaları söktü. Kürd’ün diline tahammül edemeyen de varlığına saldıran da aynı zihniyetin ürünüdür. Evet, Türkiye’de ırkçılık örgütlü bir yapıdır ve devlet tarafından bu anlayış özenle korunuyor. İktidarlar değişir ama ırkçılık zehri değişmez. Yüz yıl boyunca dünyada rejimler değişti, iki dünya savaşı yaşandı, üçüncüsü yaşanıyor; AB, BM veya AİHM gibi yapılar kuruldu ama ırkçı zihniyeti hala değişmedi. Türkiye’de ırkçılık kendini gizleme derdi ve kaygısı taşımıyor. Dünya Covid belasıyla uğraşırken, biz bu virüsten daha tehlikeli olan ırkçılıkla uğraşıyoruz Kürt oldukları için dillerini yasaklayan, seçilmişlerini rehin alan, emekçilerini faşist duygular ile öldürten ve cezasız bırakan, Kürtçe yer isimleri değiştiren, Hasankeyf gibi insanlığın ortak mirasını betona gömen bir iktidar var. İşte bu rejimin adı faşizmdir, mayası da ırkçılıktır.

‘BİR KAÇ SALDIRGANDAN İBARET DEĞİL’

Bu ırkçı saldırıları yapanları iyi tanıyoruz, bunlar birkaç saldırgandan ibaret değildir. Eğer bu saldırıların arkasında kimin olduğu merak ediliyorsa, insanlık suçu olan ırkçılığı koruyan Valilik açıklamalarına, iktidar sözcülerinin söylemlerine, milliyetçi gazete manşetlerine, tekçiliği savunan yasalara, adaleti tanımayan ve saldırganları aklayan yargıya bakmakta yarar var. Bireylerin değil toplumun zehirlenmesini arzulayan bir sistemi var eden devlet ve devletin şimdiki yürütücüleri AKP-MHP bloku bahsettiğimiz kötülükleri üreten temel kaynaklardandır. Irkçılığa karşı mücadele meşrudur, haktır, hatta görevdir. Suç olan ırkçılıktır, farklı olanın varlığına kast etmektir. Kürtler bu ırkçı politikalara karşı bugüne kadar kendilerine, dillerine, kültürlerine, bedenlerine sahip çıktı, bundan sonra da sahip çıkacaktır. Bu ırkçı güruhları buradan uyarıyoruz, devletin ekmeğe muhtaç ettiği, yerinden yurdundan sürdüğü Kürt emekçiler sahipsiz ve yalnız değildir. Bu halk öyle bu ırkçı zihniyetlerle, saldırılarla özgürlük ve demokrasi taleplerinden geri adım atacak bir halk da değildir. Bu halk özgürlüğün şafağındadır ve her ne pahasına olursa olsun, bunu mutlaka elde edecektir. Irkçılıkla bu topraklarda mücadelemiz bitmeyecektir. Sadece tekil olaylara odaklanan bir mücadele değil, bu sistemi koruyan tüm iktidar ve devlet pratikleriyle hesaplaşmayı ve onlara karşı mücadeleyi yükseltmeyi sürdürmeyi görev biliyoruz, varlık sebebimiz sayıyoruz.

‘EVET ÇIKARSANIZ SURİYE’YE HUZUR GELECEK’

HDP olarak Meclis’te yanlış dış politikalar hakkında duruşumuzu net bir biçimde ortaya koymuştuk. Libya’da Trablus hükümeti ile yapılan deniz sınırı yetki anlaşmasına şerhimizi koymuştuk. Askeri anlaşmalara, tezkerelere ve olası risklere karşı uyarılarımızı yapmıştık ve ne yazık ki bugün itibariyle bahsetmiş olduğumuz tüm riskler gerçekleşiyor. Türkiye AKP politikaları sonucu yalnızlaştı. AKP sayesinde AB ve ABD tarafından ciddi yaptırımlarla karşı karşıya. İktidarın savaş ve düşmanlık politikalarının bu ülkeye ve bölge haklarına hiçbir faydası yok, aksine çözümsüzlüğü ve yıkımı derinleştiriyor. Şimdi dün Cumhurbaşkanı, bazı sorular sorarak güya kendi politikasını meşrulaştırmaya çalışıyor. “Türkiye Suriye’den çekilirse, Suriye bir anda huzura, özgürlüğe mi kavuşur? Libya’da darbeciler köşelerine mi çekilir?” şeklinde bazı sorular yöneltmiş ve bunlara “evet diyecek kimsenin olmadığını” iddia etmiş. Şimdi siz bırakın bu sorularla kafa bulandırmayı, önce Irak’ta, Suriye’de, Libya’da; başkalarının topraklarında, ülkelerinde ne işiniz olduğunu açıklayın. Siz önce IŞİD artıklarıyla kol kola girmenizin hesabını verin. Sorularınıza gelince, evet siz bu ülkelerden çıkarsanız bu ülkelere huzur ve özgürlük gelecek. Fransa’yı, ABD’yi uluslararası güçleri gerekçe yapmayın, hepiniz o ülkelerdeki yıkımların sebebisiniz; hepiniz kol kola girerek bu ülkelerden çıkın, halklar arası çatışmayı körüklemeyin, ateşe benzin dökmeyin.

‘PARALEL YAPILARIN BİRBİRLERİNE OPERASYONU’

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 11 Eylül’de cemaat soruşması nedeniyle Ankara merkezli 7 ilde, 48 avukat, 7 stajyer avukat, 3 ihraç edilmiş hakimin de aralarında bulunduğu 60 kişi hakkında gözaltı kararı çıkardı. 60 kişiden 47’sinin gözaltına alındığı açıklandı. Avukatların mesleklerini icra ettikleri, yargının esası olan savunma hakkını icra ettikleri için gözaltına alınmalarını, soruşturmaya tabi tutulmalarını HDP olarak doğru bulmuyor ve kabul etmiyoruz. Bütün bunlar aynı zamanda devlet içindeki “paralel yapılanmaların” birbirine karşı operasyonudur. Bu bir rant ve paylaşım mücadelesidir. Yayınlanan görüntülerden de anlıyoruz ki hepsinin ellerinde birbiriyle ilgili dosyaları var. İhtiyaç duydukça piyasaya sürüyorlar. Tıpkı iktidarın cemaatle yaşadığı rant çatışmasında olduğu gibi. İşte milli menfaatçilerin gerçek gündemi bu rant paylaşımı ve güç çekişmesidir. Topluma karşı yaptıkları suçla elde ettikleri rantı paylaşamıyorlar artık. O yüzden bu kadar saldırganlaşıyorlar. FETÖ soruşturmaları iktidardakilerin birbirlerine karşı kullandıkları bir araç haline gelmiştir. Ülkedeki kritik soruşturmaları yürüten savcıların, saraylardaki fotoğrafları, lüks tatilleri yargının içerisinde bulunduğu içler acısı durumu ifşa ediyor.

‘SOYLU AYM BAŞKANINI TEHDİT ETTİ’

Bu rant çatışmasının göbeğinde yer alan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, herkese karşı öylesine ölçüsüzleşmiş ki, en son tarafsız ve bağımsız olması gereken AYM’yi, AYM başkanını tehdit etti. AYM’nin “Şehirlerarası karayollarında gösteri ve yürüyüş düzenlenemez” hükmünü iptal etme kararına karşı AYM Başkanı Arslan’a neredeyse had bildirdi. “Madem özgür bir ülkeyiz, ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım” gibi tehditkar ifadeler kullandı. Ülkedeki insanların güvenliğinden sorumlu kişi, ülkede güvenliğin olmadığını itiraf ediyor. Aynı zamanda herkesi yarattıkları bu çürümüşlüğün parçası olmaya zorluyorlar. “Ya bizim yanımızda yer alır ve seni yaşatırız ya da karşımızda yer alırsın ve yaşam hakkın olmaz” diyorlar. Tehdit edilen sadece AYM başkanı değil ki. Hemen her gün bir kesime parmak sallıyorlar. Çünkü tek bildikleri tehdit dili, siyasetten anladıkları güç gösterisidir, çünkü fikirleri yok, çünkü haksızlar, çünkü tehdit etmeden bu ülkeyi bir saat yönetemeyeceklerinin farkındalar. Dün iktidar ortağı Bahçeli’nin Türk Tabipleri Birliği’ni hedef alan söylemi de aynı mantığın ürünüdür. Bahçeli, pandemi sürecinde canını dişine takmış, salgınla mücadele eden, büyük bedeller ödeyen hekimler örgütünü hedef alarak “hemen kapatılmasını” emrediyor. Kapattıkları her kurum, çöreklendikleri her siyasal alan onlar için rant alanıdır. TBB (Barolar) yasasında değişiklik yaptılar, yandaş barolara kapı araladılar şimdi gözlerini TTB’ye dikmiş durumdalar. Öncelikle TTB’yi tehdit eden bu zihniyet haddini bilmelidir. Siz kim oluyorsunuz da pandemi ile mücadelede birçok üyesini kaybetmiş bir meslek örgütünü böyle sokak kabadayısı ağzıyla tehdit ediyorsunuz. O insanlar canı pahasına salgınla mücadele ederken siz salgınla işbirliği halindesiniz.

‘ÖĞRENCİLERİN YÜZDE 15’İ DERSE KATILIYOR’

Bu nobranlık ve saldırganlık artık şirazesinden çıkmış durumda. İçişleri Bakanı’nın AYM başkanını tehdit ettiği, iktidar ortağının TTB’ye parmak salladığı Türkiye artık neredeyse orman kanunlarıyla yönetilmeye başlandı. Salgına karşı halkı kendi kaderine terk ettiler, her gün yalanlarına bir yenisini ekliyorlar Bu saldırgan ve faşist zihniyet salgınla mücadele eden TTB’yi tehdit ederken, gerçekleri de örtbas etmeye çalışıyor. Salgına karşı halkı kendi kaderine terk ettikleri gibi her gün yalanlarına bir yenisini ekliyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı, yeni eğitim öğretim yılını 31 Ağustos’ta uzaktan, 21 Eylül’de aşamalı ve seyreltilmiş eğitim modeliyle yüz yüze yapacağını açıklamıştı. Ancak hala birçok öğrenci internete, tablete, bilgisayara hatta telefona erişim sorunu yaşıyor. Birden fazla öğrenci olan ailelerde çocuklar derse katılabilmek için birbirlerinin dersinin bitmesini bekliyor. Özellikle köylerde internetin çekmemesi ciddi problem oluşturuyor. Derslerin takip edildiği EBA TV, tüplü televizyonlarla uyumlu değil. Resmi verilere göre de öğrencilerin yüzde 51,1’i EBA sistemine giriş dahi yapamıyor. O nedenle EBA üzerinden yürütülen canlı derslere katılım, birçok okulda yüzde 15-20 dolaylarında. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın yayımladığı rapora göre EBA’nın internet üzerinden yaptığı video dersleri izleme oranı yüzde 47’de, canlı derslere katılım ise sadece yüzde 11’de. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün hazırladığı raporda yer alan “internet bağlantısına erişimi olan öğrenciler” listesinde Türkiye, 77 ülke arasında 70’inci sıradayken “okul çalışmaları için bilgisayara erişim” listesinde 64’üncü sırada yer alıyor. Eğitim-Sen’in Eylül ayı başında yaptığı “Uzaktan Eğitim Çalıştayı” sonuç raporuna göre öğrencilerin ancak yüzde 15’i canlı derslere katıldığı belirtiliyor. Özellikle anadilinde eğitim göremedikleri için eğitimde her zaman dezavantajlı durumda olan Kürt çocukları, çevrimiçi eğitim için gerekli fiziki şartlara sahip olmayan yoksul ailelerin çocukları en büyük mağduriyeti yaşıyor.

‘EN GENİŞ BLOKU KURACAĞIZ’

Sonuç olarak, bir avuç azınlık dışında herkes tehdit altındadır. Herkes bütün bu saldırıların muhatabıdır. Saldırı da giderek azgınlaşmakta ve genişlemektedir. Bunun önüne geçmenin tek yolu, ortak mücadeledir, birlikte hareket etmektir, anti-faşist bir mücadele bloku yaratmaktır. Bütün gelişmeler ve yaşananlar bunu bir görev olarak önümüze koymuştur. Bugünden tezi yok biz HDP olarak en geniş anti-faşist bloku oluşturma mücadelesini başlatıyoruz. Bütün halkımızı bu gidişattan rahatsız olan herkesi de anti-faşist mücadele bloku içerisinde yer almaya, demokratik bir ülke yaratma girişimine omuz vermeye çağırıyoruz. Kazanan mutlaka biz olacağız, halklarımız olacak, ezilenler ve emekçiler olacaktır.