Az geriye yani yaklaşık bir yıl öncesine dönerseniz seçim sürecinde İYİ Parti ve Meral Akşener’in neleri, nasıl ve neden yaptığını hatırlar anlarsınız.
Özellikle Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı yürüttüğü psikolojik savaşı ve bu savaşla elde edilen sonuçları…
Yani seçimin kaybedilmesini…
Meral Hanım yerel seçimlerde CHP’nin olası kazanımlarını engellemek için benzer taktiklere başvuruyor ve seçim günü yaklaştıkça belki de daha ‘yaratıcı’ söylem, tutum ve davranışlarla amacını gerçekleştirmeye çalışacaktır.
‘Seçimlere kendi adaylarımızla gireceğiz’ diyen Akşener hiç bir yerde kazanamayacak ama bir çok yerde CHP adaylarının kazanmasını engelleyebilecektir.
Tabi seçim zamanına kadar halkın desteğini tümüyle yitirmezse.
Akşener’in istediği olur ve CHP; İstanbul, Ankara ve önemli kentleri kaybederse Cumhurbaşkanı Erdoğan zafer kazanmış olacak, anayasa değişimi dahil kafasındaki bütün projelerini uygulamaya koyacak ve küçük sağ partilerin ‘işini’ bitirecek.
Sayın Akşener de ‘yuvasına’ dönerek bu ‘bitirilme’ olayından kurtulmaya çalışacak ya da ‘Ben üzerime düşeni yaptım’ diyerek ‘gönül rahatlığı ile kenara çekilip mutlu yaşamını sürdürecektir.
Umarım Sayın Akşener beni ve herkesi şaşırtır ‘gerçek muhalefet’ bayrağını dalgalandırır ve benim öngörülerimi boşa çıkarır.
Son dönemde İYİ Parti içinde yaşananlar böyle bir olasılığın gerçekleşme olasılığının pek olası olduğunu göstermiyor.
Maşallah herkes Erdoğan’a çalışıyor.
Altılı Masa’nın Gelecek, Deva ve DP’i ne yapıyor ya da ne yapacak belli değil ama büyük olasılıkla geçen seçimlerde kaptıkları vekiller benzeri pazarlıklarla CHP’den bir şeyler koparmanın hesabını yapıyorlardır. O da olmazsa ‘dükkanı kapatıp’ yuvaya dönmenin olanaklarını arayacaklardır ya da ‘avantadan’ meclis gruplarıyla tiyatroya devam edeceklerdir. Sonuçta hiç birinin 2028’e kadar bekleyecek takatı yok ve kalmayacaktır.
Saadet için şimdilik bir şey söylemenin bir anlamı yok çünkü son seçimlerde her şeye rağmen en ‘mert ve dürüst’ tavrı bu parti ve lideri Temel Karamollaoğlu sergilemişti.
TİP dahil sol parti ve güçlerin durumu bildik hikaye.
Barolar, meslek örgütleri ve sendikaların sesinin çıkmadığı ya da kısıldığı ve sol gösterip sağ oynayan sözde muhalif gazeteci, yorumcu ve akademisyenlerin kurnaz ve tehlikeli tezgahlarının devam ettiği ortamda toplumun işi çok zor.
Böyle bir ortamda direnme ve mücadelenin bütün yükü CHP’nin omuzlarında.
HDP’nin devamı olarak DEM’in tavrı çok önemli olmakla birlikte umarım CHP’nin yeni yönetimi var olan durumun farkında ve gereğini yapabilme irade, kararlılık ve beceriyi gösterebilecektir.
Şimdiki görüntüye bakılırsa ben pek iyimser değilim.
Kurultay sonrası parti içi tartışma, gerginlik ve aday belirlemeden kaynaklanan sert kavgalar
partiyi hırpalıyor ve ‘Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili tartışma sürecinde olduğu gibi toplumu umutsuzlaştırıyor.
Özgür Özel; genel başkan değil lider olmak istiyorsa ‘masaya yumruğunu’ vurmalı ve devrimci bir söylem ve eylemle CHP’yi gerçek çizgisinde konumlandırmalıdır.
Bunu da en geç bu ay sonuna kadar yapmalı yoksa ‘atı alan Üsküdar’ı geçecek’!
CHP içinde ya da dışında sandal, vapur, Avrasya Tüneli, Marmaray ya da metrobüs’le Üsküdar’a geçmek isteyenlerin hepsi pusuda bekliyor ve sayıları da oldukça fazla.
Umarım Özgür Özel bunun farkındadır.
Kendini kanıtlaması ve yüzde yüz kendi iradesiyle karar verip gereğini yaptığında halkın güven ve desteğini kazanacaktır.
Bunu başardığı ölçüde CHP için iktidar yolu çok daha kolay açılacak çünkü AKP tükendi, Erdoğan yoruldu ve halk sağ iktidar, parti ve anlayışlardan bıktı.
Yeni bir ‘Kara Oğlan’ olarak Özgür Özel umut olabildiği ölçüde halkın ilgi, sevgi, güven ve desteğini kazanabilecektir.
Özgür Özel ya bunu hakkeder ya da ‘geldiği gibi gider’!
O gider, CHP biter ve Tiyatro devam eder.
Sonuçta hamamın tasları değişse de tellak aynı!