Kadim zamanların birinde, bizler iki kişi binlerce kilometre yol yürümüş gibi yorgunduk... Yağmurlu bir geceydi...
Bir gün önce sabaha karşı idam edilmişlerdi...
Başımız önümüzde düşünüyorduk... Bu kavganın halk kavgası olduğunu hep anlatmıştık. Dağlar, taşlar tanıktı buna...
Aç kalmıştık... susuz kalmıştık, ama ödün vermemiştik kavgamızdan.
Arkadaşlarımızı bir yurttaş ihbar etmişti. Ama bunu önemsemiyorduk. Biz halk adına kavgaya girişmiştik...
Gece ilerliyor... uyku gözlerimizden akıyor ama bizler nasıl uyuyacağımıza karar veremiyorduk...
Biz ne beklemiştik, ne ummuştuk.
Gerçeklikle beklentilerimiz arasındaki boşluk acımızı daha yoğunlaştırıyordu.
Kadim zamanları yeniden yaşamaya başladım.
“Sado (x) hafifçe gülümseyerek başını kaldırdı bana baktı. George dedi hiç inanç boşluğuna düştün mü? Belki de şimdi benim 18 yaşında bir delikanlı olarak yaşadıklarımı şimdi şu an sen yaşamaktasın.
Birden derin bir inançsızlığa düştük. Çarın öldürülmesinden sonra bir çok arkadaşımızın intihar etmesinin bir bakıma nedeni budur. Merkez komitemizin tüm üyeleri toplanıp bir gece asılıverince, yapayalnız başı koparılmış bir ceset gibi kalıverdik. St. Petersburg’un izbelerinde Çar Aleksandre’ın öldürülmesiyle değişeceğini sandığımız düzen daha da bir oturarak kendi kendini sürdürüyordu. Oysa biz ne bekliyorduk; halk sokaklarda bayram yapacak, tüm otokrasinin bizim çarı havaya uçurduğumuz gibi dumanını attıracak ve ülkemize özgürlük gelecek.
Oysa gördüklerimiz beklediklerimizin tam tersiydi. Halk yaşlı çar için kiliselere dolup, dizçöküyor, Aleksandre Nikolayeviç’in ruhunun rahatsız olmaması, sonsuza dek mutlulukla yaşamasına dua ediyor, bizi lanetliyordu. (...) Niçin eski celladının önünde diz çöküp dua ediyor ve yenisinin önünde başını uzatmak için böylesine çılgınca bir gösteriye kapılıyor.”
(x) Orhan İyiler, Bir Gün Bile Yaşamak adlı romanın karakteri.