Öncelikle Dünya’nın en zengin mutfağına sahip olan ülkemizde bu konuyu tartışmak gerçekten fazlasıyla üzücü. Bizim markalarımızı, coğrafi işaretli ürünleri Dünya’ya ihraç etmemiz gerekirken, kendi halkımızın sağlığını tehtit eder hale geldik.
Yediğimiz yiyeceklerin içeriği öylesine karışık, belirsiz ve sahte ürünler dolu ki artık halkımız dışarıda yemek yerken yüzlerce kez düşünür oldu.
Sahte Antep fıstığı, tereyağı, zeytinyağı, baharat ve diğer ürünler maalesef kötü niyetli ve sadece kâr amaçlı kurulan, halkın sağlığını hiçe sayan işletmeler gıda terörüne en büyük desteği verirken, diğer tüm markalar toplumun gözünde değersizleşiyor.
Ancak durum sandığımız gibi sadece restoranlar tarafında değil. Asıl tehlike market raflarında. Çünkü sahte gıdaların çoğu aslında içerik bakımından prosedürlere uygun ve izinlere tabi olarak üretilmekte. Gıda dedektifi ve denetlecomtr isimli sosyal medya hesapları tam olarak bu gerçekliği tüm çıplaklığıyla göz önüne seriyor. Bu nedenledir ki sürekli davalar ve soruşturmalarla çalışmaları durdurulmaya çalışılıyor. İçinde nar olmayan nar ekşisi, bal diye raflarda satılan glikoz şurubu ve sofra şekerlerinin dayatıldığını, Türkiye bu hesaplar sayesinde öğrendi.
Normal şartlarda, nar ekşisi ve bal gibi coğrafi tescilli ürünlerin ülkemizde daha fazlaca korunması gerekir. Yeme içme kültürümüzün gıda terörüne kurban gitmesi hem halk sağlığını hemde Dünya’da yükselişte olan Türk gastronomisini fazlasıyla olumsuz etkilemektedir.
Bu sebepten yeme içme işletmelerinin kalite, hijyen ve diğer kurallarını tartışmaya gelene kadar asıl tehlikenin çarşı ve pazarda hayatımızı tehlikeye attığını vurgulamak isterim.
Çünkü sahte ürünler uzun soluklu tüketimde kanser, diğer kalıcı ve kalıtsal hastalıklara yol açarken; et, süt ve alkol ürünlerindeki sahtecilik ölüme kadar varabilmekte. Hal böyle iken içeriği belli dahi olmayan salam, sosis, sucuk gibi ısıl işlem görmüş ürünleri satın alırken bir değil on kere düşünülmelisiniz.
Yıllardır bildiğiniz, içeriğine güvendiğiniz üreticiler ve kasaplar haricinde kesinlikle alışveriş yapmamalısınız. Biz bu işin profesyonelleri olmamıza rağmen satın alım süreçleri bizi fazlasıyla zorluyor. Menümüze koyacağımız yeni ürünlerde dahi tedarikçilerimizi değiştirmemeye çalışıyoruz. Özellikle yoğurt, peynir ve yağ gibi sahteciliğin yoğun olduğu gıda ürünlerde içeriği en güvenilir üreticilerden şaşmıyoruz. Çünkü bu tarz ürünlerin insan sağlığına vereceği zarar yapılacak kârdan çok daha ağır.
Ancak yükselen enflasyonun hergün fiyat etiketlerini artırmasından dolayı aynı seçiciliği halkımız gözetememekte ve içeriğine bakmadan alışveriş yapmaktadır. Bu sebepten bilindik ve güvenilir markaların fiyatları içeriği değiştirilmiş ürünlerin karşısında pahalı kalmaktadır.
Bu işi değiştirebilecek, tersine döndürebilecek en önemli tutum ise Devletin üretici/çiftçi kooperatiflerine öncü olması, veteriner, ziraat ve gıda mühendislerinin gözetiminde üretilmesi olacaktır.
Kooperatiflerden çıkan ürünlerin büyükşehirlerde direkt olarak taze ve güvenilir bir şekilde halkın mutfağına ulaşmasının sağlanmasıdır. Devletin bu konuda sorumluluk alıp, kamu sağlığını birinci dereceden ilgilendiren gıda terörüne karşı açacağı savaşta en önemli silah aracıların ticarette aradan çıkarılıp, en şeffaf ve en düşük maliyetli haliyle sofralara ulaşması olacaktır.