Gezi Direnişi Davasından yargılanıp 18 yıl hapse mahkum edilen Hakan Altınay, savunmaları dinlemeyip cep telefonlarıyla oynayan hakimleri hatırlatarak süreci “Türkiye adına utanç verici” olarak nitelendirdi.

Gerçek Gündem'den Barış Kaygusuz'un haberine göre, Gezi Direnişi sırasında yurt dışında buluna ama buna rağmen 18 yıl hapis cezası alan Hakan Altınay, yaşananları “Dehşet verici” olarak nitelendiriyor. Altınay, “Benim Gezi’ye katıldığımı bile gösteremeyen iddia makamı, ne kadar büyük iddialarda bulunursa, elinde hiçbir delili olmadığı o kadar fark edilmez diye umuyor” diyor. Gezi davası nedeniyle 18 yıl hapis cezasına çarptırılıp hapishaneye konulanlardan biri de sivil toplum ve akademik alandaki çalışmalarıyla bilinen Hakan Altınay, Avrupa Siyaset Okulu’nun kuruculuğunu, Global Civics Academy (Küresel Vicdan Akademisi) Başkanlığını yaptı. Osman Kavala’nın kurucusu olduğu Anadolu Kültür’ün yönetim kurulu üyesi. Bir döneme Açık Toplum Vakfı’nın direktörlüğünü yaptı. Altınay Gezi Direnişi  Davasında iki kez yargılandı. İlkinde diğer sanıklar gibi beraat etti ikincisinde ise 18 yıl hapse mahkum edildi. Halen Silivri 9 Nolu Cezaevi’nde tutulan Altınay , yaşanan hukuksuzluğu, hakimlerin savunmaları dinlemeyip cep telefonlarıyla oynamalarını hatırlatarak süreci “Türkiye adına utanç verici” olarak nitelendirdi.

Hakan Altınay’ın verdiği yanıtlar şöyle:

Daha önce ABD’de yaşadığınızı ve “Ülkemin dertleriyle dertlenen biriyim” diyerek Türkiye’ye döndüğünüzü söylüyorsunuz. Türkiye’ye dönmüş olmaktan dolayı bir pişmanlık duyuyor musunuz? Yurtdışına ilk defa 16 yaşında çıktım. Beş kıtada 50 kadar ülkede bulundum, çalıştım ama kendimi hep buralı hissettim. Bir noktada ABD’de çalışmamı da kolaylaştıran Green Card’ı da iade edip Türkiye’ye döndüm. Bu kararla ilgili hiçbir pişmanlığım yok. Zorlasan, bu karara dair rasyonel tınılı rasyonel nedenler sunabilirim: Oğlumun buralı olarak büyümesini istemek, hiçbir yerin Çanakkale’deki 3 zeytin ağacımın arası kadar cazip olmaması, Yunus Emre’nin, Nazım Hikmet’in söz söylediği toprakların hiçbir yerle değişilmeyeceği vs. Ama sevginin nedeni olursa sevgi olmazmış. Sevgi “zekayı aşan bir zeka, duyguyu aşan bir duyarlılıkmış” (Sezai Karakoç). Ben kendimce memleketimi, insanlarını seviyorum. Bunun akıllıca bir şey olup olmadığını başkaları değerlendirir. Gezi eylemleri sırasında yurtdışında olmanıza rağmen bu gösteriler nedeniyle ciddi bir hapis cezasıyla karşı karşıya kaldınız. Kişisel olarak hedef alındığınız düşünüyor musunuz? Neden hedef alındığıma dair bazı hipotezlerim var ama kesin bilgilere sahip değilim… Kesin bilgilere sahip olmadan tezler ileri sürmek okuyuculara saygısızlık olur. Söyleyebileceğim, mahkeme kararında yer alan “bir plan ve senaryo dahilinde yürütülen kalkışma hareketinin başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleşmesi kapsamında faaliyetlerimin bulunduğu” tespitinin tamamen gerçek dışı olduğu. Benim Gezi’ye katıldığımı bile gösteremeyen iddia makamı, ne kadar büyük iddialarda bulunursa, elinde hiçbir delili olmadığı o kadar farkedilmez diye umuyor ve kararının üstüne büyük harflerle “Türk Milleti Adına” yazan iki yargıç, tek bir delil olmadan bu suçlamalara inanıyor. Gerçekten dehşet verici. Ülke olarak hep beraber kafa yormamız gereken, Türk Milleti adına adalet dağıtan iki yargıcın hakikat, akıl ve vicdan ile bağlantılarını tamamen kopararak bu tür işleri nasıl yaptığı. Şunu iddia etmeye hazırım: Yolda 100 kişi çevirelim, onların içinde bu kadar adaletsiz işleri yapacak iki kişi bulamayız. Gezi’nin ve Gezi ile ortaya konan politik iradenin Türkiye’nin siyasi geleceğinde bir yer tutacağını düşünüyor musunuz? Gezi, gelecekte başka formlarda karşımıza çıkabilir mi? Siyasi geleceği tahmin etmek özel bir ilgi ya da yetkinlik alanım değil. Beni siyasi gelişmelerden çok toplumsal, medeni olan müştereklerimiz ilgilendiriyor. Geleceğe dair tahminlerim de neredeyse hiç tutmuyor. Ama Tayfun Kahraman’ın ‘kardeşleşme iradesi ya da inadı” dediği şeyi önemsiyorum. Her toplumda merkezkaç ve merkezgil dinamikler aynı anda varolabiliyor ama Türkiye’de merkezkaç dinamik uzun zamandır baskın ve her düzeyde kardeşleşmeye, yeni temas ve mutabakat pratiklerine, denemelerine ihtiyaç var. Gezi’de farklılıkların bir arada olması önemliydi. Belki şimdi ihtiyaç olan şey Gezi’den yükselen itirazdan endişe duyanlarla bir muhabbet başlatmak. Ben kendi adıma küçük bir adım attım: https://medyascope.tv/2022/06/04/ali-hakan-altinay-yazdi-geziye-dair-siradisi-bir-muhabbet/ Çok zarif cevaplar geldi. Umarım bu tür birbirine kulak verme denemeleri çoğalır, ama bu bir tahminden çok umut. Eşiniz sayın Hande Yalnızoğlu Altınay, verdiği bir röportajda en çok “Türkiye’nin çıkarlarına aykırı hareket etmek” suçlamasının ağır geldiğini söylüyor. Bu kadar ağır ve muğlak bir suçlama konusunda siz ne düşünüyorsunuz? Yargılama sırasında o kadar absürt şeyler oldu ki kendi gözlemlememiş hiç kimsenin yaşananların boyutunu tahmin etmesi mümkün değil. Belki şuradan başlayabiliriz: 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan sekiz kişi için benzer suçlamalarda oy birliği ile verilmiş beraat kararları var. Bu seferki yargılamada tek bir yeni delili yok, tanık yok. En çarpıcısı, sorulan tek bir soru yok! Hükümete darbe gibi vahim bir suçlama var ama yargı heyeti tek bir soru sorma ihtiyacı hissetmiyor. Bizim söylediklerimizi dinlemek yerine kendi telefonlarıyla oynamaları tercih ediyorlar. Türkiye’de adaletin böyle tecelli ediyor olmasından daha utanç verici ne olabilir? İddia makamının suçlamalarından bir tanesi aralarında benim de olduğum yirmi kişinin imzaladığı bir mektubun Türkiye’yi zor durumda bıraktığı. Ben, “Dilediğiniz Dışişleri Müsteşarı’nı ya da Dışişleri Bakan Yardımcısı’nı çağırın ve sorun: Bu mektup mu yoksa bu dava mı Türkiye’yi zor durumda bırakıyor” dedim… Diğer tüm savunma talepleri gibi bu talep de reddedildi. Dehşet verici bir umursamazlık! Benim bu ülke için yaptıklarımdan bahsetmekten hicap duyarım. Gerçekten merak eden varsa celse tutanaklarına, dosyaya sunulan belgelere bakabilir. Bu aşamada söyleyebileceğim, hiçbir ülkenin Türkiye’nin kendi kendine verdiği zararı vermediği. Çok yazık ve çok acı. Milyonlarca kişi ve birçok kurumun Gezi davasında verilen cezaların siyasi olduğu görüşünde birleştiğini görüyoruz. Diğer yandan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da yaptığı konuşmalarda seçimlerden sonra Gezi tutuklularının serbest bırakılacağı yönünde ifadeler kullandı. Bu anlamda Türkiye’nin kaderi ile Gezi tutuklularının kaderi iç içe geçmiş gibi gözüküyor. Bu konudaki duygu ve düşüncelerinizden bahsedebilir misiniz? Gelecekten beklentileriniz neler? Bütün bu çirkinliklerin içinde tek umut veren gelişme 25 Nisan kararlarına toplumun verdiği tepki. Toplum sanki kendi rüştünü kendine kanıtlıyor, teyit ediyor. “Böyle saçma sapan işler yaparsanız, ben de tepki veririm” diyor. “Ben ölü bir balık değilim” diyor. Thomas Piketty’yi hatırlarsınız… Eşitsizlikler konusunda yazdığı kitap dünyada en çok satanlar listesine girince Fransız devleti ona Legion D’Honnor madalyası vermeye karar verir ama Piketty, “Onuru devlet değil toplum takdir eder” diyerek onur madalyasını reddeder. Bizim sicil amirimiz de yargılama boyunca bizi dinlemeyen, gerçeklik ve adalete hiçbir saygısı olmayan iki hakim değil. Parçası olmaktan onur duyduğumuz bu toplumdur. Bu korkunç yargılamayı onadıkları için kendi adıma ve bütün ülke adına onlara teşekkür ederim. Bu ülke, bu toplum şimdiki kör kin ve kibirden çok daha iyisini hak ediyor... Bundan eminim.
Muhabir: Barış Önal