Gençler geleceğimiz midir?

Türkiye’de yaptığımız bütün toplumbilimsel araştırmalar, düşük gelirli, düşük eğitimli ailelerin, bütün umutlarını çocuklarının iyi bir eğitim almalarına bağladığını göstermiştir.

Zaten dünyada da hemen hemen bütün ailelerin, ellerindeki tüm olanakları çocuklarının eğitimi için seferber ettikleri bilinen bir gerçektir.

Bu toplumsal gerçeğe karşın, (bazı dar ve düşük gelirli ailelerin büyük fedakârlıklarla) yetiştirdikleri evlatlarının girdikleri üniversite sınavlarında, soruları, yani çocuklarımızın geleceklerini çalanlara sandıkta bedel ödetilmemiş, bu suikastın sorumlusu olan iktidar, seçimlerde bir oy kaybı yaşamamıştır.

COVID-19 dolayısıyla 2020 yılında üniversiteye giriş sınavları önce Temmuz’a alınmış, öğrenciler buna göre hazırlanırken, sonra birdenbire (iddialara göre Turizm Bakanı’nın ısrarı ile, turizm sezonunu olumsuz etkilememesi için) Haziran’a çekilmiştir.

Gençler ise “seçimlerde görüşürüz” diyerek, sınavların öne alınmasını protesto etmektedirler.

Acaba bu protestoların siyasal iktidar üzerinde etkisi olabilir mi?

***

FETÖ’nün devlette etkili olduğu 2010’lu yılların başında, Ali Demir ÖSYM başkanıyken sınavlarla ilgili pek çok skandal yaşanmıştı.

Örneğin, 2011 yılında Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nda (YGS) İstanbul’un Eyüp ilçesindeki Silahtarağa İlköğretim Okulu’nda sınava giren tüm adaylar kızlardan oluşmuştu.

27 Mart 2011’de 1 milyon 700 bin adayın girdiği YGS’de şifre skandalı yaşanmış, Ali Demir “şifre var, kopya yok” demişti.

Ali Demir üniversite sınavında “yanlış şifreleme” yapıldığını itiraf etmişti.

29 Mayıs 2011’de seviye tespit sınavında tıp doktorluğu ikinci aşama kitapçığındaki 100 sorudan 75’i önceki yılın sorularıyla aynı çıktı. Sınav iptal oldu.

Soru hırsızlıklarının Türkiye’nin gündeminden düşmediği Ali Demir döneminde, üniversiteye hazırlanan yüz binlerce lise öğrencisi sokağa çıkmış ve ÖSYM Başkanı Ali Demir’i protesto etmişti.

Erdoğan o dönem Ali Demir’e destek çıkmış, soru hırsızlığını gündeme getiren muhalefet partilerini de çok sert sözlerle eleştirmişti.

Erdoğan, “KPSS son derece başarılı, temiz gerçekleştirilmiştir” demiş, Ali Demir’e destek olurken, “CHP, MHP, BDP, YGS üzerinden gençlerimizi istismar ediyor” sözleriyle muhalefet partilerini hedef alarak “Taksim’de bin kişiyi, iki bin kişiyi yürütmek, iki bin genci yürütmek problem değil. Biz de kalkarız onların karşısına beş bin, 10 bin tane genci koyarız” ifadeleriyle de soru hırsızlığına karşı sokağa çıkan gençlere sert çıkmıştı.

Sonuç olarak, Erdoğan/AKP iktidarı 2011 seçimlerinde bir oy kaybı yaşamadı.

Peki, şimdi öğrencilerin, sınavların bir ay geriye alınmasına karşı “Seçimlerde görüşürüz” ifadesi, iktidarı kaygılandırır, kararın geri alınmasını sağlar mı?

İktidar sadece sınavlar ve protestolar açısından geçmişe bakarsa ne kaygılandırır ne de kararın geri alınmasını sağlar.

Ama bence ne olacağını anlamak için sadece bu konu açısından geçmişe bakmak çok yanlış bir yöntem olur:

2011 yılındaki siyasal koşullarla bugünkü siyasal koşullar, Erdoğan/AKP iktidarı açısından çok çok farklıdır.

O dönemde, bütün müttefikleriyle birlikte yükselen ve tüm ülkeyi korkutarak pençesine almış olan iktidar, bugün iç ve dış bütün müttefiklerini kaybetmiş, zayıflamış, oy kaybetmeye başlamış, siyaseten düşüşe geçmiş, üstelik toplum da korku duvarını aşmıştır.

Dolayısıyla, yapılan bütün hatalara ek olarak, evlatlarımızın geleceği ile de oynamak, bu kez geçmişten çok daha farklı siyasal sonuçlar verebilir.

Kaynak: Cumhuriyet