Genel

Marmara Gölü'nden geriye sadece adı kaldı

Türkiye'deki göller ve sulak alanlara yönelik çalışmalar yapan TTKD bilim danışmanı Dr. Erol Kesici, Manisa'nın Salihli, Saruhanlı ve Gölmarmara ilçeleri sınırlarındaki 'ulusal öneme sahip sulak alan' tescilli, 'kuş cenneti' olarak bilinen Marmara Gölü'ndeki son incelemelerle ilgili değerlendirmede bulundu. Gölün kendi doğal canlısı, denge ve döngüsü ile yaşamını sürdürürken, 1932-1953 yıllarındaki planlamalara dikkat çeken Kesici, "Doğal göl, daha çok tarım bakışı ve Gediz Havzası'na su vermek için Gediz Nehri, Kum Çayı'ndan göle kanallar açıldı. Göl yüzey alanı da 44 kilometrekareden 70 kilometrekareye çıkarılarak, doğal göl su deposuna dönüştürüldü" dedi. 

Su varken, sulak çayırlar ve sazlıklarla çevrili olan gölün, iklimi ve doğal zenginliğinin, kuş çeşitliliğine imkan veren doğal ortam oluşturduğunu dile getiren Kesici, "Göl havzası, 150'ye yakın farklı kuş türüne 20 binden fazla su kuşuna, mevsimsel olarak yaşama, barınma, üreme alanı oluşturarak ulusal öneme haiz sulak alan kriterlerini karşılamaktaydı. Göl havzasında balıkçıl, angut, sakarmeke, yeşilbaş, fiyu, sumru, tepeli pelikan ve küçük karabatak gibi nesli tehlikede olan kuş türleri de dahil, çok sayıda su kuşunu barındırırdı" diye konuştu.

Göl havzasında balıkçılığın önemli geçim kaynağı olduğunu da hatırlatan Kesici, "Göl çevresinde yer alan kamışlık- sazlık alanlar insanların kullanım amaçlı kaynaklarıydı. Göl, doğal gölken, 400'den fazla balıkçı teknesiyle yılda yaklaşık (1963 yılı) 300 ton balık avlanmaktaydı. Göl olmaksızın bu insanların normal yaşamlarına devam etmesi neredeyse olanaksızdır. Göller, sağladığı çeşitli ekonomik etkinlikler yolu ile insanların günlük yaşamlarına adeta damgasını vurmuş durumdadır. Gölü çevreleyen alüvyal topraklar çok verimliydi ve bölge, adeta bölgenin tarım merkeziydi" dedi. 

Bölge ekonomisi tarıma dayalı olan ilçede gölün başta üzüm, pamuk, tütün, lahana, karpuz, kavun, mısır, zeytin üretimi ve sebzecilik ve hayvancılığın yaygın olduğu en önemli su kaynağını oluşturduğunu da anlatan Kesici, şöyle konuştu: 

"Son 30 yıl içinde, suları giderek azalan, bataklık alanı nemli alan şekline dönüşerek, çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalan göle, dış kaynaklardan su taşınmışsa da bugün için bir damla su kalmadığı gibi ne bir balık ne bir kuş ne de göl varken yaşayan canlı gözlenememekte. Kuşların göç yolları için çok önemli bir kaybı oluşturan ekolojik yok oluş, gençlerin de bölgeden göç etmesine neden olmuştur. Gölün kurumasıyla toprağın giderek çoraklaşmasıyla bitme aşamasına gelen tarımda sulama, yer altı suyu çekim amaçlı pompaj kuyularının giderek çoğalmasına neden olmuş ve yer altı suları da yetersiz kalıp, toprak giderek tuzlanmaktadır. Gölün suyunun bitmesiyle oluşan hidrolojik kuraklık, iklimsel ve tarımsal kuraklığa neden olmuş ve sonuçta göl alanının paylaşılması ve suya ulaşımla ilgili kavgalara, can-mal kayıplarına yol açarken, sosyal kuraklık da göçe neden olmuştur."

Marmara Gölü'nün kurumasının nedenlerini sıralayan Kesici, "Doğal gölün doğal yapısına müdahale edilerek, adeta su deposuna dönüştürülmesi. Aşırı tarım, su çekimleri ve sınırsızca açılan kuyular sorgulanmalı. Gölde yapılan istilacı türlerle ilgili balıklandırmalar sorgulanmalı. Gölün doğal biyolojik çeşitliliği ve ekosisteminin tahrip edilmesi gölün havuza dönüştürülmesi su kaynağının üretkenliğini yok etmiştir. Tarımsal amaçla suya talebin giderek artması, gölde su seviyesinin giderek azalmasıyla artan buharlaşma, nem azalmasına bağlı iklim değişimi" dedi. 

Göle 'can suyu' denilen, başka yerden su transfer etme gibi çok tehlikeli ve maliyetli su taşıma girişimlerinin çözüm olmadığını ve olmayacağını aktaran Kesici, "Havzanın bütünüyle korunması gerekir. Çözüm insanın elinde, gölün ve doğasının doğal düzenini ve dengesini korumakta. Çözüm, gölü besleyen derelerin önünü açmakta. Çözüm, bilimsel tarımda. Suyuna, iklimine göre geleceği düşünerek sanayisi, yerleşimi ve tarımını düzenlemek ve planlamakta" diye konuştu.