Genel

Greenpeace, Türkiye'de yanan alanların uydu görüntüsünü paylaştı

Greenpeace Türkiye, başta Antalya- Manavgat ve Muğla- Marmaris olmak üzere Türkiye'nin farklı bölgelerinde yaşanan büyük orman yangınlarıyla ilgili, tahrip olan alanların, yangın öncesi ve sonrası durumunu gösteren uydu görüntülerini derledi.

Greenpeace Türkiye'den şu çağrı yapıldı: “İklim krizine karşı toplumsal kırılganlığı önlemek, çocuklarımızı yarınlara hazırlamak için adil dönüşümlere, iklim adaleti siyasetine ihtiyacımız var. Yapabileceğimiz, yapmamız gereken çok şey var, ama çok vaktimiz yok. Bunun coğrafi, kişisel, türsel, ülkesel ve siyasal sınırları aşan, kolektif bir hayatta kalış mücadelesi olduğunu idrak etmemiz ve üzerimize düşeni yapmamız gerekiyor."

Yaşanan yangınların ülkenin gördüğü en büyük yangınlar olarak nitelendiren Greenpeace Türkiye İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Onur Akgül, 28 Temmuz 2021'de başlayıp iki hafta boyunca devam eden orman yangınlarının, Ege ve Akdeniz bölgelerindeki yaşam kaynaklarınızı kül ettiğini söyledi.

2021 Türkiye Orman Yangınları ve özellikle Ege ile Akdeniz'deki yangınların bilinen yangınlara benzemediğine işaret eden Akgül, “Devasaydı. Avrupa Orman Yangınları Bilgi Sistemi'nin (EFFIS) verilerine göre, 28 Temmuz- 12 Ağustos tarihleri arasında, sadece Muğla ve Antalya'da yanan ormanlık alan yaklaşık 124 bin hektar" dedi.

Türkiye'de 2021'in tamamında yaşanan orman yangınlarında yok olan ormanlık alanın ise 178 bin hektar civarında olduğunu açıklayan Akgül, “Yani 1 milyar 780 milyon metrekare. Popüler ölçüyle, yaklaşık 250 bin futbol sahası, tüm İstanbul'un yaklaşık 5'te 1'i büyüklüğünde bir alan. Bu rakam, yine EFFIS'in verilerine göre aynı dönem ve aynı bölgede 2008- 2020 arasında ortalama yanan alanın 8 katından daha büyük" diye konuştu.

Orman mühendisleri, iklim bilimciler, konunun uzmanlarının aslında çok uzun zamandır ormanların yangınlara karşı çok daha kırılgan hale geldiğini anlattığı ve uyarılarda bulunduğunu hatırlatan Onur Akgül, “Ortalama sıcaklıklardaki artışlar, havadaki nem oranının gitgide düşmesi, sıklığı ve şiddeti artan sıcak dalgaları, orman yangınları için mükemmel koşullar oluşturuyor. Ve 2021 yangınlarının bize gösterdiği üzere, en ufak bir tetikleyici, en ufak bir kıvılcım, önü alınamaz bir faciaya yol açabiliyor" dedi.

Yaşanan süreci bitmek bilmeyen bir yangın fırtınasına benzeten Akgül, “Devamı da gelecektir. Çünkü gezegen, insan edimi kaynaklı iklim değişikliğinden ötürü, endüstri devrimleri dönemine göre ortalama 1,2 derece daha sıcak artık. Çünkü atmosferdeki karbon oranı, artık 420 ppm seviyesinde. Çünkü son 20 yılın deniz seviyesi yükselişi, yılda ortalama 3,2 milimetre. Doğal afetler çağının sonuna geldik artık" diye konuştu.

IPCC'nin, 6'ncı Değerlendirme Raporu ile iklim değişikliğine ve onunla mücadelede ülkelerin aldığı önlemlerin etkinliğine dair paylaştığı güncel tespitleri de yer veren Akgül, şunları söyledi: “Sıcaklık artışını 1,5 derecede sınırlamak için, ülkelerin, emisyonlarını 2030'a kadar yarıya indirmesi gerekiyor. Gezegenin büyük kısmı sıcak dalgalarının etkisi altında. Son dönemlerin aşırı sıcakları, insan etkisi olmadan imkansız olurdu. Mevcut iklim politikaları ve ulusal katkı beyanlarının 2100'de bizi getireceği en iyi nokta, 2.7 derecelik küresel ısınma. Yani mevcut durum aslında küresel bir iklim felaketinin fragmanı niteliğinde."

Akgül, iklim krizinin sadece küresel sıcaklık artışı ve sera etkisi nedeniyle değil ama yaşanan ve yaşanacak olan facialar nedeniyle de aslında ülke sınırlarını önemsizleştiren, bir nevi kader birliği yaratan bir hakikat olduğunu vurguladı. Türkiye'nin Paris Anlaşması'nı TBMM'de onaylayarak bu mücadeledeki ciddiyetimizi gösterme ve tüm nüfusu iklim seferberliğine çağırma şansı olduğunu anlatan Akgül, şu önerilerde bulundu:

“Dahası, elektrik üretiminde yüzde 60'lardan daha yüksek orandaki fosil yakıt bağımlılığımızı ortadan kaldırma, kömürlü termik santralleri kapatma, yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandırma sorumluluğumuz var. Ormanları, tarım alanlarını, su varlıklarını koruma sorumluluğumuz var. Fosil yakıta dayalı yaşam biçimi artık geçmiş çağların ilmi. Bizim yarının iklim ve çevre dostu dünyasını kurmaya ihtiyacımız var. Şehirleri ve diğer yerleşim yerlerini, uyum ve etki azaltma politikaları temelinde yeniden tasarlamaya ihtiyacımız var. İklim krizine karşı toplumsal kırılganlığı önlemek, çocuklarımızı yarınlara hazırlamak için adil dönüşümlere, iklim adaleti siyasetine ihtiyacımız var."